Posts Tagged With: Şeyhülislam

Imam Savi ve muteşabih ayetler

imam sav ve mutesabih

Gördüğünüz sayfa İmam Savi’nin Celaleyn tefsirine yazdigi bir haşiyedir.
Üstü çizili ibarede (حم) gibi muteşabih ayetlerin ilmini Allah u Tealaya bırakmanın selef akidesi olduğunu beyan ediyor.
Yani muteşabih ayetlerin manası Allah u Teala tarafından bilinir.
Mana verenler Ali İmran suresi 7. ayet i kerimeye gore fitne ehlidirler. Günümüz selefi adi altındaki vehhabiler de fitne ehlidirler.
Allah hidayet etsin onlara..

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Teymiyye’nin nahiv ilminde zayıf oluşu

Allame el-Keşmiri diyor ki;

“Meşhurdur ki ibn teymiyye nahiv alanında zayıf biriydi. Ebu Hayyan, İbn Teymiyye’ye nahiv hakkında sorular sorup Sıbeveyh’ten istişhadte bulunuyordu. Birden ibn teymiyye şöyle der:
Sibeveyh 17 yerde hata etmiştir.
Bunun üzerine Ebu Hayyan, ibn teymiyyeye kızar…”
(Sahih Buhari Şerhi Feyz-ul Bari / Kıyametin bilgisi Allah’tadır sözünün şerhi)

İbn Teymiyye’nin nahiv ilminde zayıf olduğu meşhur bir şeydir. İmam Keşmiri gibi büyük bir alim bunu söylüyor.

Categories: Ibn Teymiyye | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Muhakkik Ebu’l Hasan’s-Subki ve Ibn Teymiyye

Muhakkik İmam Ebu’l-Hasan’s-Subki ‘Ed-Durretu’l-Mudie’ adlı eserinde derki:

“İbn Teymiyye, Allah’ın kitabı ile Peygamberin sünnetine tabi olduğunu, perdelerin arkasında kötü akidesini gizledikten, halkı –sözde- doğru yola davet edip cennete hidayet ettiğini belirttikten sonra, ittibadan(tabi olmaktan) sonra ibtida’a(bid’at) yoluna çıkmış, icmaa muhalefeti nedeniyle Müslümanlar cemaatinden ayrılmış; Zat-ı Mukaddes’te(Allah’ta) cismiyet ve terkib (birleşme) öldüğünü ve itikadınagöre birleşim olan Allah’ın cüz’iyete ihtiyacının muhal olmadığını ve hadis(sonradan oluşan) şeylerin Allahü Teala’nın zatına hulül (ve dühul) ettiğini ve Kuran hadis olup hiç yok iken Allah onunla tekellum etmiştir ve Allah konuşur, sükut eder, yarattığı mahlukata göre zatında irade sıfatı peyda olur demiştir. Daha ileri giderek birçok hadislerin(sonradan oluşanların) evveli yoktur, dediği kavlinden mahlukatın evveliyeti olmadığı da lazım gelmiş , dolaysiyle kadim olan Allah’ın sıfatını(kuran’ı) hadis ve hadis olan yaratığı kadim olarak –güya- isbat etmiştir. Halbuki bu her iki kavillerde hiçbirisinde işitilmemiş ve kendisi yetmiş üç taifeye ayrılmış olan bu ümmetin hiç bir fıkarsına da dahil olmamıştır. Gerçi İbn Teymiyye’nin itikat edip söylediği bütün meseleler çirkin bir küfürdür.

Kendisinden din usulünü telakki edip de bunların bidat olduğunu anlayanlar azınlıktadırlar. Onun bu bidatına halkı davet edenler de insanların en rezilleridirler. Onlarla bu bidatları hususunda münakaşa edilince inkar edip, iğrenç şeyden kaçtıkları gibi o konudan kaçıyorlar

Categories: Ibn Teymiyye | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Allahu Teâla diğer cisimler gibi olmayan bir cisimdir?

Bu konuda da verilecek en güzel cevaplardan bir tanesi de Şii asıllı olan El-Cevalikî’nin iddialarına karşı verilen cevaplardır. İmam Kurtubî (rahimehullah) Nur Suresi 35. Ayet-i kerimesinin tefsirinde şöyle buyuruyor:

“Medih etme babından Allah u Teâlâ’nın nuru vardır denilebilir. Çünkü Allah u Teâlâ bütün eşyaları yarattı ve onları aydınık veren de O’dur. Nur O’nunla başladı ve O’ndan sudur etti. Zalimlerin dediği gibi Allah u Teâlâ idrak ettiğimiz nurlardan değildir. Bunlardan yücedir (munezzehtir). Muhakkak ki Hişam el-Cevalikî ve mücessimlerden bir taife şöyle dedi: O; nurdur diğer nurlara benzemez, cisimdir diğer cisimlere benzemez. Bu tür sözlerin hepsi, yerinde yani ilmî kelamda beyan edildiği üzere hem aklen hem de naklen Allah u Teâlâ hakkında muhaldır (imkansızdır).”

İmam ı Kurtubî (rahimehullah) beyanatına devam eder ve bu sözleri söylemekle kendi kendilerine mutenakız (çelişkili) olduklarını da açıklar.
“Sonra onların sözleri birbiriyle çelişkilidir. Onlar, cisim ve nurdur dediklerinde cisim ve nurun hakikati ile hükmettiler. Nurlar gibi değil ve cisimler gibi değil derken de ispatladıklarını nefyettiler. Bu sözlerin tahkiki kelam ilminde daha geniş açıklanmıştır. Onları bu denli sapkınlıklara sürükleyen nasların zahirlerine göre gitmeleridir.”

Mucessimlerin ortak özelliği
1. Mücessimlere göre, Allah u Teâlâ’nın bir hacmi vardır. Onlara göre, Allah u Teâlâ’nın bir uzunluğu, derinliği ve yüksekliği vardır. Bu yaptığımız tarif aslında cismin tarifidir. Bütün mücessimler Allah u Teâlâ’ya cisim ismini kullanırlar.
2. Mücessimlere göre, Allah u Teâlâ beş duyu organlarla hissedilebilir. Aynı şekilde Allah u Teâlâ’ya dokunulabilir (bir yere değebilir). Çünkü, onlara göre haşa Allah bir cisimdir ve O’nun hissettiği gibi mahluk olan cisimler de O’nu hissedebilir.
3. Mücessimlere göre Allah u Teâlâ, Arş ile temas halindedir yani Arş’a değiyor. Bu düşünce belli bir mücessim taifeye aittir. Bu görüş ibn teymiyye tarafından bizzat öngörülmüştür. Fakat bazı mücessim gruplara göre ise haşa Allah u Teâlâ, Arş’ın üstündedir ama Arş’a temas edip değmiyor.

Bu konuda İbn Teymiyye de var diyebileceğimiz her şey ya cisimdir ya da sıfattır der. Allah u Teâlâ da vardır ve İbn Teymiyye bu sözünü umumi bir şekilde söyler. Yani Allah u Teâlâ hakkında da hiçbir tenzihe girmeden dile getirir. Allah u Teâlaâ’nın sıfat olmadığını kabul etmeyen hiçbir akıl sahibi yoktur. Netice olarak, ibn teymiyye’ye göre Allah u Teâlâ haşa cisimdir. Bu konudaki sözü şöyledir:
“Hiçbir varlık yoktur ki illa ya cisimdir ya da sıfattır.” (Beyanu Telbis-il Cehmiyye 1/9)
Bu sözü de İmam ı Ahmed’e isnad ediyor!
İbn Teymiyye’nin Yanında Varlığın Hakikati Nedir?
Varlıktan kastımız kadim ve ya hadis olan varlıktır. Biz kesin olarak biliyoruz ki var olan ve 5 duyu organımızla hissettiğimiz bütün varlıklar cisimdir. Peki, cisim olmayan bir varlığı düşünebilir miyiz? Cisim olmayan bir varlık var mıdır?

İbn Teymiyye, bu sözü ile hem Halik hem de mahluku umumen varlık olarak kastediyor. Sonra bu genelleyerek kullandığı ibaresinin manasını geniş bir şekilde kendisi açıklamıştır.
Şöyle açıklıyor:
“Bilindiği üzere Allah’ın cisim olmadığı, fıtratın bedaheten (yani düşünmeden) ve ya fıtrattan gelen herhangi yakın bir ön bilgi ile ve ya da fıtratta açık olan mukaddimelerle anlaşılabilecek bir şey değildir. Bilakis, Allah’ın cisim olmadığını bildiren mukaddimeler çok derin ve kapalıdır. Allah’ın cisim olmadığını bildiren mukaddimeler beyyin (açık) olan mukaddimeler değildir ve akıl sahiplerinin hepsi tarafından da ittifaken kabul görmemiştir. (Yani bazıları bu mukaddimeleri yetersiz görüp Allah’ın cisim olmadığını kabul etmeyebilir). Her akıl sahibi taife; hasımlarının, Allah’ın cisim olmadığına dair getirdikleri mukaddimeleri, düşünüldüğü zaman daruri bir şekilde fasid olduğunu beyan ediyorlar ve taklid etmeyi de terkediyorlar. 
Bununla beraber kelam ehlinden birçok taife bütün bunları kötüler ve derler ki: Muhakkak ki kati deliller bu görüşün zıttını söylüyor. Kendi başına kaim olan bir varlık ancak ve ancak CİSİMDİR. Cisim olmayan bir varlık da kesinlikle YOKTUR. Bilinen odur ki bu görüşün doğru olması akla ve fıtrata birinci görüşten daha yakındır.” İbn Teymiyye’nin sözü bitti.
(Beyanu Telbis-il Cehmiyye/2.cild/93-94.sayfa)

Dikkat!
İlk başta beyan edeceğimiz konu İbn Teymiyye her sözünde kelam ehlini zem ederken ve onlara çirkin vasıflar isnad ederken burada onlardan gelen sözü direk kabul eder. Aslında felsefecilerin sözüdür ve bunu kelam ehline nisbet eder.
Bundan sonra da sözün tahliline gelelim:
Netice olarak burada iki görüşü bir araya getirip kıyaslıyor ve kendisi de 2. görüşü tercih ediyor:
1. Görüş: Allah azze ve celle cisim değildir diyenlerin görüşü.
2. Görüş: Allah’ın cisim olması, olmazsa olmazdır (yani vacibtir) diyenlerin görüşü. Çünkü, bu görüşün sahibi olduğunu iddia ettiği bazı kelam ehline göre, her var olan illa ki cisim olmak zorundadır. Cisim olmayan da kesinlikle var değildir (yoktur). Allah da vardır, var olmanın en büyük delili yaptığı fiiliyatlarıdır. O zaman Allah da onlara göre haşa cisimdir.
Sizin de gördüğünüz gibi İbn Teymiyye ikinci görüşü destekliyor ve o görüşün akıl ve fıtrata daha yakın olduğunu söylüyor.

Bununla da kalmayıp bu desteklediği manayı tekid etmek için de şunları söylüyor:
Bu söz, Nefiy (yani Allah u Teâlâ’yı cisim olarak kabul etmeyen) ve İspat (Allah u Teâlâ’yı cisim olarak kabul eden) ehlinden olan akıl sahiplerinin üzerinde ittifak ettiği sözdür. Vehm ve hayalin mevcut olan bir varlığı tasavvur etmesinin ancak ve ancak o varlığın bir mekânda olmasına bağlamışlardır. Vehm ve hayaller hiçbir varlığı tasavvur edemez ancak o varlık bir mutehayyiz (mekân edinen) ve ya mutehayyize kaim olmalıdır. Mutehayyiz cisimdir, kaimun bil mutehayyiz ise sıfattır. ((Yani var olan her şey ya cisimdir ya da sıfattır))
Müsbite (cisimdir diyenler) dedi ki: Bu (cisim olduğu), aklî ve şerî delillerle de bilinen bir hakikattir. Bilakis, darureten bilinir. (yani düşünmeden de bilinebilecek kadar basit bir mevzudur.)
Nefiy ehli (cisim değildir diyenler) dedi ki: Az biraz ince düşünüldüğünde bu kaidenin batıl olduğu anlaşılır.
Her iki grubun da ittifak ettiği konu vehm ve hayal musbitenin sözünü kabul eder ((yani tasavvur edeceği şey ya mutehayyizdir ya da kaimun bil mutehayyizdir)). Senin söylediğin gibi onlar, Allah’ı parça ve bölümlerden oluşmuş olarak inanıyorlar ve sen onlara mücessim diyorsun. (bu sözü de Allah u Teâlâ’yı cisim olarak kabul etmeyen İmam ı Razi’ye karşı hitapla söyler)”

Bu ibareler İbn Teymiyye’den apaçık iddialardır ki, İbn Teymiyye mutlak olarak hiçbir şey var olmaz ancak varsa o zaman cisimdir demektedir. Bununla da kalmayıp açık açık ALLAH U TEÂLÂ’DAN bahsediyor ve diyor ki: akıl, şeriat ve darurat Allah’ın cisim olmasının vacip olduğunu apaçık ortaya koyuyor.

Hakikaten İbn Teymiyye Allah u Teâlâ’ya cesimun mucessem olarak inanıyor. Yani ona göre Allah u Teâlâ 3 boyutlu olan; uzunluk, genişlik ve derinliği olan bir cisimdir. (TUL, UMK, ARD)
Ona göre “La yucedu mevcudun illa en yekune cismen”. Var olan her şey ancak ve ancak CİSİMDİR. Allah u Teâlâ da vardır ve varlıklardandır!!!

Apaçık bir şekilde luzuma dayanarak cismin gereklerinden, olmazsa olmazlarından olan mekân edinmek vasfını da ispatlamış olur. Cisim olduğu ispatlanan her şeyde makân edinmek vardır diyor. Allah u Teâlâ da ona göre bu cisimler arasındadır ve nihayetinde ona göre haşa Allah u Teâlâ bir mekândadır.

İşte, İbn Teymiyye birçok kitabında ısrarla hiçbir varlık yoktur ki illa ya cisimdir ya da cisimlerle kaimdir (yani sıfattır). Bu sözü umumi bir şekilde hem Halik hem de mahluka itlak etmektedir.

Categories: Ibn Teymiyye, Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Kayyim ve feraset

Ibn Teymiyyenin talebesi Ibn Kayyim:

Ferasete gelince, Yüce Allah, feraset sahiplerinden övgüyle şu şekilde bahsetmiştir: “Şüphesiz bunda, işaretten anlayanlara nice ibretler vardır.” (Hicr, 15/75). İbni Abbas ve diğerleri: “İşaretten anlayanlar, feraset sahipleridir” demişlerdir.

Diğer bir ayette: “Onları tanımayan, utangaçlıklarından dolayı onları zengin sanır. Onları simalarından tanırsın” (Bakara, (2/273) buyrulmuştur. Bir başka ayette de: “Biz dileseydik, onları sana gösterirdik. Sen onları simalarından tanırdın ve onları sözlerinin uslubundan tanırsın” (Muhammed, 47/30) buyurulmuştur.

Feraset, kalbi doğrular. Temiz ve saf olur. Pisliklerden uzak bulunur. Allah’a yakın olur. Ferasetli kimse, Allah’ın kalbine attığı nurla bakar. Tirmizi ve diğerlerinde Ebu Said’den şöyle bir hadis nakledilir; Rasulullah buyuruyor:
“Mü’minin ferasetinden sakının. O, Allah’ın nuruyla bakar.”

Bu feraset, Allah’a yakınlıktan kaynaklanmıştır. Kul Allah’a yaklaşınca, hakkı bilmesine, anlamasına engel olan kötü engeller ortadan kalkar, Allah’a yakınlığı ölçüsünde, Allah’a yakın bir fener ışığı, kula ulaşır. Yakınlığına göre bu ışık onu aydınlatır. Bu nurla, Allah’tan uzak kimsenin, mahcubun göremediği şeyleri görür.

es-Sahih’te, Ebu Hureyre’den naklen, Rasullah’ın Allah’tan rivayet ettiği kudsi bir hadiste Yüce Allah şöyle der: “Kulum bana, üzerine farz kıldığım ibadetlerle yaklaştığı gibi hiçbir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana,nafile ibadetlerle yaklaştıkça da onu severim. Kulumu sevince, duyduğu kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olurum. Böylece o, benimle duyar, benimle görür, benimle tutar ve benimle yürür.”

Yüce Allah bu kudsi hadiste, kendisine yaklaşan kuluna olan sevgisinin, faydalı olacağını belirtmiştir. Allah kulunu sevince kulağına, gözüne, eline ve ayaklarına yaklaşır. Artık gözü Allah’la görür. Kulağı O’nunla duyar. O’nunla tutar. O’nunla yürür. Kalbi, eşyaların gerçeklerinin belirdiği saf ayna gibi olur. Ferasetinde oldukça az yanılır. Çünkü kul, Allah’la varlığa bakınca onu olduğu gibi görür. Allah’la işitince onu olduğu gibi işitir. Ancak bu, gayb bilgisinden sayılamaz. Yüce Allah’ın, hakikatlerin suretlerini görmeye mani olan vesvese, hayal ve batıl izlerden uzak, nurla kaplı, kendine yakın kulunun kalbine attığı hak ile hakikatların suretlerini görür, bilir. Nur kalbte çoğalınca, derhal kalbten uzuvlara, göze geçer; nur ölçüsünde görme gözüyle hakikatlan olduğu gibi keşfeder.

Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) namaz kılarken -sair zamanda önünde bulunan ashabını gördüğü gibi- arkasında namaz kılanları görürdü. Mekke’de iken gözü ile Beyt-i Makdis’i görmüştür. Şam saraylarını, San’a kapılarını ve Kisra’nın şehirlerini hendek kazarken, Medine’de görmüştür. Medine’de iken Mute’de yaralanmış komutanları görmüş; yine Medine’ de iken Necaşi’nin ölüsünü görmüş, Musalla’ya giderek, gıyabında cenaze namazı kılmıştır.
Hz. Ömer, İran’ın Nihavend bölgesinde düşmanlarla savaşan İslam askerlerini ve askerlerden Sariye’yi görmüş, O’na: “Sariye! Dağa, dağa” diye nida etmiştir. Yine Hz. Ömer’in huzuruna içlerinde Eşter en-Nehai’nin de bulunduğu Mezheç kabilesine mensup bir grup insan
girmiş, Hz. Ömer başını kaldırarak Eşter’i görmüş. Onlara: “Bu adam kim?” diye sormuştur. Onlar da: “Malik b. Haris” karşılığını verince Hz. Ömer: “Ne oluyor ona. Aşkolsun ona. Bugün müslümanların korkunç bir gün yaşadıklarını görüyorum” demiştir……………….

İşte Osman b. Affan! Hz. Osman’ın yanına gelirken yolda bir kadın görmüş, onun güzelliklerini düşünmüş bir sahabe huzura girer. Hz. Osman ona der ki: “Gözlerinde zina belirtisi olan sizden bir zat yanıma geldi.” Bunu duyan sahabe: “Rasulullah’tan sonra vahiy mi?” diyerek Hz. Osınan’ın haline muttali olmasına şaşırır. O sahabeye Hz. Osman: “Hayır. Bu, basiret, burhan ve doğru ferasetle bilinir” karşılığını verir.

İşte feraset budur. O, Allah’ın kalbe attığı bir nurdur. Bu sayede bir şey, nasıl ise o şekilde hatıra gelir. Feraset göze geçerek başkasının göremeyeceği şeyleri görür.

[Ibn Kayyim, Kitâbu’r-Ruh, s. 304-308]

 

Categories: Tasavvuf | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Nebi sallallahu aleyhi vesellem in kabrini ziyaret edenin yapacağı zikirler

Merakil Felah bi İmdadil Fettah(sefaat)(isaretli)
Hanefi fukahasından Ebul ihlas Eş Şurunbulali Nebi sallallahu aleyhi vesellem in kabrini ziyaret edenin yapacağı zikirleri anlatıyor ;

وقد قال الله تعالى: { وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّاباً رَحِيماً }, وقد جِئناك ظالمين لأنفسنا, مستغفرين لذنوبنا, فاشفَعْ لنا إلى ربك, واسأله أن يُمِيتَنا على سنّتِك, وأن يَحشُرَنا في زُمْرتِك, وأن يُوْرِدَنا حَوْضَك, وأن يُسقِيَنا بكأسِك غيرَ خَزَايَا ولا نَدامى, الشفاعة الشفاعة الشفاعة يا رسولَ الله – يقولها ثلاثا – { رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْأِيمَانِ وَلا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلّاً لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَحِيمٌ }, وتُبلِّغه سلامَ من أوْصاك به فتقول : السلام عليك يا رسولَ الله مِن فلانِ بنِ فلانٍ, يتشفَّع بك إلى ربك فاشفَعْ له وللمسلمين

Yüce Allah buyuruyor ki ; Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64)
senin yanına nefislerimize zulmederek günahlarımızdan istiğfar ederek geldik. Bizim için Rabbinden şefaat iste! Ondan bizi senin sünnetin üzere vefat ettirip zümrende haşretmesini havzuna kavuşturmasını utanç ve pişmalık olmadan kasenle içirmesini iste. Şefaat Şefaat Şefaat Ya Rasulullallah.Bunu üç defa der.
Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin (Haşr 10)
sonra kendisiyle selam gönderenlerin selamını ileterek dersin ki ; Filan oğlu filanın sana selamı var Ey Allahın Rasulu senden Rabbin katında şefaat etmeni istiyor ona ve müslümanlara şefaat et.

[Ebu İshak Eş Şurunbulali : Merakil Felah bi İmdadil Fettah ]

Categories: Istigase, Kabir ziyareti, Tevessül, Şefaat | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Teymiyye: “Allah’ın haddi(sınırı) var”

Teymiyye(had)
Ibn Teymiyye’nin batıl görüşü!!

İbni Teymiyye “Beyan Telbis El Cehmiyye”(cilt 1) Isimli kitabinin 433. sayfasında şöyle diyor:

“Allahin kendisinden başkasinin bilemediği haddi(sınırı) vardir”.

Imam Tahavi ise şöyle diyor:

“Allah sınırlardan,uçlardan,taraflardan,organlardan ve uzuvlardan münezzehtr.O, yarattiklarinin aksine olarak 6 yönle vasfedilemez”
https://islamkalesi.wordpress.com/2012/06/23/imam-tahavira-ve-akidesiallah-mekandan-munezzehtir/ ]

Categories: Ibn Teymiyye | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Mevlid(Ibn Hacer Askalani)

mevlid suyuti(kapak)mevlid askalani1 mevlid askalani2 mevlid askalani3

Şeyhülislam ve muhaddis, İbni Hacer Askalanî’ye, Peygamber Efendimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) doğum gününde onu anmak hakkında ne düşündüğünü sordular, şu şekilde cevap verdi:

Peygamber Efendimizi (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) doğum gününde anmak, ilk üç asrın takva sahibi müslümanlarının yapmadığı bir icattır. Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) anılması, salih ve batıl özellikler taşıyabilir. Eğer Peygamberiz (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) anıldığında, salih ve şer’an uygun bir şekilde anılır, ve batıl bir şekilde anılmazsa, bu noktalara dikkat edilirse, o zaman bu icat, takdire değer bir icattır, bu noktalara dikkat edilmezse, o zaman bu takdir edilmez bir icattır. Bu konuda bir sahih hadis dikkatimi çekti: Peygamberimiz(sav) bir gün medineye gitti, ve orada yahudilerin, Muharrem ayının 10’unda oruç tuttuklarını gördü’ [Husnu’l-Maksad fi Ameli’l-Mevlid, s. 63] [Birdahaki sayfada devam ediyor]

Ve onlara niye oruç tuttuklarini sordu, onlar da: “Allah bu günde firavunu boğdu ve Musa’yı (aleyhi’s-selam) kurtardı, Allah’a şükretmek için bu günde oruç tutuyoruz” dediler. Bu bize, belirli bir günde, Allah’ın bizlere verdiği nimet ve bizleri bir beladan kurtardığından dolayı, o günde bunu kutlamanın caiz olduğunu gösterir. Kuran okuyarak, oruç tutarak veya sadaka vererek kutlanılır. Böyle bir gün (aşûre) kutlanırda Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) doğumu kutlanmaz mı? Buraya bakarak aşûre gününü kutlamanın caiz olduğunu görüyoruz, yukarıdaki olayı görmezden gelenler aşûreyi kutlamanın caiz olmadığını sanarlar, bazıları da bu günü yılın başka bir gününe taşıdılar. [Husnu’l-Maksad fi Ameli’l-Mevlid, s. 64]

Başka bir hadise bakarak mevlidin caiz olduğunu gördüm (yukarıdaki, aşure hakkındaki hadisten başka). Beyhaki’de, Enes’in (radiallahu anhu) naklettiği hadiste, Peygamberimiz (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) buyurduki: “Peygamberimiz kendisine peygamberlik geldikten sonra, kendisi için bir akika kurbanı kesti”. Dedesi Abdulmuttalib, doğumundan 7 gün sonra bir akika kurbanı kestiği söyleniyor, ve akika tekrarlanmaz. Bundan dolayı Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) kurbanı kesmesinin nedeni şükürdür, ümmetinin şerefi içindir. Bizimde onun doğumunu kutlamamız önerilmiştir, O’nun doğumuna şükretemek için, kardeşlerimize yedirerek, salih amel işleyerek ve sevinerek. Bu hadis önceden bahsedilen hadisi doğruluyor (Pazartesi peygamberimizin doğum günüdür ve peygamberlik yıldönümüdür). [Husnu’l-Maksad fi Ameli’l-Mevlid, s. 64-65]

Categories: Mevlid | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Baz: Muhammed(sav) Peygamber olmasaydi Ibn Teymiyye olurdu!

ibn-baz-1 ibn-baz-2

Al imâm Ibnu Bâz, durûs wa mawâqif wa `ibar sayfa 33 soyle geciyor:

Ibnu Bâz ” Peygamberimiz son peygamber olmazsaydi Ibn Teymiyye’nin peygamber olurdu” sözüne gülerek evet dedi ve şu hadisi kıyaslamak için nakletti:  Peygamberimiz -sallallahu aleyhi vesellem- dedi ki benden sonra peygamber gelseydi Hz.ömer olurdu.

Bu aşırılık neyin nesi..Hz ömerin tırnağı olamazsın!! Peygamberimiz Hz ömer olurdu diyor.. vehhabiler Ibn teymiyye diyor..Allah Teala bizi aşırılıktan korusun!

Categories: Vehhabi Fitnesi, Vehhabilik(tarih-hadis-alimler) | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Allah icin nerede/nasıl demeyiz(hz Ali radiallahu anh)

isfarini(hz ali sozu)isfarini(hz ali sozu sayfa)

Imam El-Isfarayini <Ed-Tabsiru fi d-Din> adli kitabinda bildiriyor ki, bir kimse imam Ali’ye “Allah nerede? ” diye sorunca, imam Ali ona söyle cevap verdi:

” Yerleri(mekanları) yaratmis olan için <nerede?> demeyiz”

Sonra o kisi sorar <Allah nasildir?> diye ve imam Ali cevap verir:

” Nasillari yaratmis olan için <nasil?> demeyiz”

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da Blog Oluşturun.