Posts Tagged With: istiva

Istiva ayetinin tefsiri(videolu)

İstiva âyetlerini kafalarına göre yorumlayan ve Allah u Teala’nın Arşın üstünde olduğunu (haşa) ve cisim olduğunu söyleyen vehhabilere reddiye mahiyetinde bir tefsir.

Videoyu izlemek icin: https://www.youtube.com/watch?v=HjenR170jno&feature=youtu.be 

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

Sufyan es-Sevri Tefvid görüşü üzeredir

Zehebi Uluv kitabında diyor ki:
“Yahya bin Main’den naklen diyor ki: Zekeriyya bin Adiy’i gördüm Veki’e şöyle soruyordu:
Ya Ebu Sufyan bu Kursi ve kademeynin yeri hadisleri ve onlar gibilerine karşı tutumumuz ne olmalı? Veki (Ebu Sufyan) dedi ki: İsmail bin Ebu Halid, Sevri ve Misar bu hadisleri rivayet ederlerdi ancak bunlardan hicbir şeyi Tefsir etmezlerdi
(el-uluv:146)

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Beyhaki’nin Akidesi

İmam Beyhakî’nin (rahimehullah):

“Kişinin en azından bilmesi gereken şey; Allah u Teâlâ’nın istivası normal bir istiva gibi kıvrılmak, bir mekânda istikrar etmek (bulunmak) ve ya yarattığı herhangi bir şeye değmesi falan değildir! Lakin kendisinden haber verdiği gibi KEYFİYETSİZ bir şekilde Arş’a istiva etmiştir. ‘Eyne’siz, ‘Keyfe’siz (Nerededir’siz ve Nasıldır’sız). Bütün mahlûkatlarındanayrıdır.
O’nun ityanı (gelmesi) bir mekândan başka bir mekâna gelmek değildir. Allah u Teâlâ’nın mecîi (gelmesi) hareket etmek demek değildir. Nuzulu, nakil etmek demek değildir. Nefsuhu, cisim demek değildir. Vechuhu, yüzü (sureti) demek değildir. Yeduhu , aza demek değildir. Aynuhu, gözü-gözbebeği demek değildir. Muhakkak ki bunlar tevkifi olarak gelen sıfatlardır ve biz de bunu söyleriz (kabul ederiz), ancak bu sıfatlardan KEYFİYETİ nefyederiz. Allah u Teâlâ: [O’nun benzeri hiçbir şey yoktur] ve [Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir] ve [O’nun ismiyle isimlendirilen birisini biliyor musun?] buyurdu.”

[Beyhaki, El-İtikad ve’l Hidaye/1.cild/117.sayfa]

Categories: Tevessül | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Ebu Hanife ve Istiva

İMAM I EBU HANİFE (rahimehullah) şöyle diyor:

“ALLAH U TEALA ARŞA İSTİVA ETMİŞ AMA İHTİYACI OLMADAN VE ONU MEKAN KILMADAN !!! O arş ve arşın dışında kalan her şeyi ihtiyacı olmadan korur. Eğer mahluklar gibi Allah da ona muhtaç olsaydı alemi yaratmaya gücü yetmezdi, eğer arşta OTURMAYA ve ya KARAR KILMAYA (MEKAN EDİNMEYE) ihtiyacı olsaydı o zaman ARŞI YARATMADAN EVVEL NEREDEYDİ ???? ALLAH U TEALA BÜTÜN BU NOKSANLIKLARDAN MÜNEZZEHTİR.
(El-Vasiyye (yazılı eser), s.2)

Arapça ibaresini
نقر بأن الله تعالى استوى على العرش من غير أن يكون له حاجة واستقرار عليه ، وهو حافظ العرش وغير العرش من غير احتياج . ولو كان محتاجا لما قدر على إيجاد العالم وتدبيره كالمخلوقين . ولو كان محتاجا إلى الجلوس والقرار فقبل خلق العرش أين كان الله ؟ تعالى عن ذلك علوا كبيرا “

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Taberî ve ”Sonra Semâ’ya istivâ etti…” ayetinin tefsiri

“İstivâ” Arap kelâmında birçok manaya gelir. Onlardan

(Bir) tanesi: “Adamın gençlik yıllarının son bulması ve kuvvetlenmesi” manasıdır. İnsan böyle olduğu zaman, إِسْتَوَئ الرَّجُلُ=/”adam İstiva etti” denilir.

(İki): İstiva kelimesinin manalarından bir tanesi de bulunmuş olduğu hususda doğru hâle gelmesi ve düzelmesi demektir. Bir adamın işi eğri ve yamuk yumuk olduktan sonra düzelirse, إِسْتَوَي لِفُلَان أَمْرُهُ=/“işi falancıya istiva etti” denilir. “İstivâ” kelimesinin manalarından bir tanesi de “bir şeye bir iş ile yönelmek” demektir. Nitekim şöyle denilir: Bir insan bir insana iyilik ve ihsanda bulunduktan sonra, إِسْتَوَي فُلَانٌ عَلَي فُلَان بِمَا يَكْرَهُهُ وَ يَسُوئُهُ بَعْدَ الْاِحْسَانِ إِلَيْهِ “İstevâ fülanün ala fülanın bima yekrahuhu ve yesûühu ba’de’l-ihsâni ileyhi”/ “falancı falancıya hoşlanmadığı, kendisini kötü edecek bir şeyle, ona ihsanda bulunduktan sonra ikbal etti, yöneldi” demektir.

(Üç): İstivâ kelimesinin manalarından bir tanesi de “İhtiyâz” yani hayyizine/”içine almak”, yani “kaplamak” demektir. Nitekim, إِسْتَوَي فُلَانٌ عَلَي الْمَمْلَكَةِ = /”falancı memlekete istiva etti” yani onu ihtiva etti içine aldı ve zabtetti.

(Dört): İstivâ kelimesinin manalarından bir tanesi de عُلُوٌّ=/”Uluvv” ve اِرْتِفَاعٌ=/”İrtifa’”/”yüksekte olmak, yücelmek ve yükselmek” demektir. Bir insanın إِسْتَوَي فُلَانٌ عَلَي سَرِيرِهِ= /”falancı divanının üzerine çıktı” denilir. Bu ayeti celîleye bu manaların hangisi daha çok yakışıyor?. Yani bunların en evlâsı, ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاءِ فَسَوَّاهُنَّ= ayeti celilesindeki İstivâ عَلَي عَلَيْهِنَّ واَرْتَفَعَ= /”üzerine çıktı ve yükseldi, kudretiyle onları tedbir etti; yani “on-ları yedi kat sema olarak yarattı” demektir. Arap kelamında, ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاءِ = ayeti celîlesindeki İstivâ’nın “Uluvv” ve “İrtifa'” olduğunun anlaşılacağını inkar eden kimselere şaşılır, “Allah Teâla semanın üzerine yükseldi” demek, “önceden altındaydı da sonra üstüne yükseldi” manasına gelebilileceği endişesiyle böyle bir yanlış manadan kaçınmak için, buradaki İstivâ’nın İrtifa’/yükselme manasında olduğundan kaçınan kimselere şaşılır.

Bu kimse şu mahzurdan kaçar ama onu bilinmeyen ve hoş olmayan bir şekilde te’vîll eder. Sonra da bu kaçtığı şeye/mahzûra kendisi tutulur. Ona, sen, “İstevâ” akbele/ikbâl etti demektir. Allah Teâla, daha önce “İdbâr” mı etmişti?. Yani, önceden semaya arkasını mı dönmüştü de şimdi önünü döndü, ona yöneldi; bunu mu iddia ediyorsun? denilir. Eğer iddia ederse ki, “bu İkbâl, fiili bir İkbâl değildir. Fakat bu tedbiriyle yöneldi manasında bir ikbaldir” derse, ona şöyle denilir: Aynı şekilde de ki, “O’nun YÜKESLEMESI MÜLK VE SULTAN YÜKSELMESIDIR. BIR YERDEN BIR YERE INTIKAL VE BIR YERDEN AYRILMA YÜKSELMESI DEĞILDIR, MANEVI BIR YÜKSELMEDI.” O bu husuta ne şey söylerse, onun gibi bir şeyle ilzam edilir…”

[Tefsîr-i Taberî:1/428 (Mektebetü İbni Teymiyye-Kâhire)]

Görüyorsun ki, İbnü Cerîr “Arşın üzerine istivâyı orada oturmak ve yerleşmek manasında tefsir etmedi; aksine onun “mülkiyet ve sultanlık”/”hükümrânlık manasında bir yükselmek,” “mâlik olmak hükümranlığı altına almak manasında bir yükselmek” demek olduğunu anlattı.

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Nüzul hadisi

Fethu’l-Bârî’de (3/25) şöyle denmiştir: 

“İnme”nin manâsında ihtilâf edilmiş ve ortaya birtakım görüşler çıkmıştır:

1): Kimileri onu/inmeyi zâhiri ve hakîkati üzere kabûl etmişlerdir. Bunlar, müşebbihedir/Allah’ı kullarına benzetenlerdir. Allah onların i’tikadlarından yücedir.

2):Kimileri bu husûstaki hadîslerin tamâmını sahîh olduğunu inkâr etmişlerdir. Bunlar, Hâricîler ve Mu’tezile’dir. Bu görüş mükâberedir /yanlışta olduğunu bildiği halde hak ve hakîkat karşısında inâd edip direnmektir.

3): Kimileri bunları, icmâl yolu üzere/tafsîlâta girmeden, Allâh Teâlâ’yı keyfiyyetden ve teşbîhden pâk tutarak bunlara îmân ederek geldikleri gibi kabûl edip geçerli kılmaktadırlar. Bunlar Selef’in cumhûrudur/ çoğudur. Bu inancı Beyhakî ve diğerleri dört imâmdan, Ebû Hanîfe, Mâlik, Şâfiî ve Ahmed İbnü Hanbel’den, iki Süfyân’dan (Süfyân-ı Sevrî ve Süfyân İbnü ‘Uyeyne’den, İki Hammâd’dan /Hammâd İbnü Süleymân (veya Zeyd) ve Hammâd İbnü Seleme’den, Evzâî, Leys ve başkalarından naklettiler.

4): Kimileri lâyık olacak ve Arap dilinde kullanılan bir şekilde te’vîl etmişlerdir.

5): Kimileri te’vîlde o kadar ileriye gitmişlerdir ki, nihâyet iş bir çeşit tahrîf haddine varmıştır.

6): Kimileri de Arap dilinde kullanılan ve yakın olan te’vîl ile uzak ve (Ehl-i Sünnet tarafından) terkedilmiş olan te’vîllerin arasını ayırmış, bazı(nasslar)da te’vîl yapmış, bazılarında da işi Allah’a bırakmışlardır. Mâlik’den nakledilen de budur. Muteahhirûn’dan İbnü Dekîk el-‘Îd bu görüşte kesin görüş bildirdi. Beyhekî, “bu görüşlerin en sâlimi/sağlamı, Sâdık/sözünde doğru olan Nebi (sallallâhu aleyhi vesellem)’den bir şey/açıklama gelmedikçe bilâ keyf/nasılsız îmân etmek ve anlatılmak istenen ma’nâ hakkında susmaktır. Gelirse ona gidilir” dedi.

Umdetü’l-Kârî’de (3/623) şöyle denilmiştir: 

Şüphe yok ki, nüzûl /inmek cismin üstten alta intikâlidir ve Allah bundan münezzehdir. Nüzûl hakkında gelen rivâyetler Müteşâbihâttandırlar. Onlar(ın an-laşılması) husûsunda âlimler iki kısımdırlar:

Birincisi, Müfevvıda/(ne demek olduğunu Allah’a) bırakanlar. Onlara îmân eder, te’vîllerini Allah’a bırakırlar. Bununla beraber Allah’ı noksân sıfatlardan kesin olarak tenzîh ederler.

İkincisi de Müevvile(te’vîl edenler)’dir. Onları yerler(in)e göre lâyık oldukları şekilde te’vîl ederler. Bu sebeble onlar “Allah’ın iner” (hadîsin)in manasının “Allah’ın emri iner,” yahut “melekleri (iner)”, veya bunun istiâre olduğunu ve ma’nâsının duâ edenlere bolca lütûfta bulunmak ve duâlarını kabûl etmek v.b. demek olduğunu söylemekle te’vîl ettiler.

Hattâbî şöyle dedi: Bu hadîs sıfât hadislerindendir. Selef’in bunun/bu hadîsin hakkındaki mezhebi /gittikleri yol, ona îmân etmek, onu zâhirleri üzere icrâ etmek ve keyfiyeti/nasıl oluşu ondan nefyetmektir. Hiçbir şey O’nun gibi değildir. Ve O, hakkıyla işiten ve hakkıyla görendir.

Kadı Beydâvî şöyle demiştir: Kat’î olan aklî delîllerle O’nun cisim ol-mak ve bir mekânda bulunmaktan münezzeh olduğu sübût bulunca, O’na, “bir yerden daha aşağı bir yere intikal” ma’nâsında olan “nüzûl” imkânsız olur. O halde (Nüzûl ile) murâd edilen rahmetinin nûrudur

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Malik (ra): “NASIL ondan(Allahtan) kaldırılmıştır”

İmam-ı Beyhaki (rahimehullah): İbn Vehb demiştir ki:

“Biz İmam Malik’in yanında idik. Bir adam geldi ve: “Ey Ebu Abdullah! [Rahman arş’a istiva etti] Rahman’ın Arş’a istivası nasıldır?” dedi. İmam Malik (r.a.) başını eğdi, buram buram terlemeye başladı, sonra başını kaldırdı ve dedi ki: “Rahman Arş’a istiva etti. Tıpkı kendisini vasfettiği gibi. Bu bakımdan “nasıl” diye sorulmaz. Çünkü “nasıl” ondan kaldırılmıştır. Sen çirkin (kötü) ve bid’at sahibi birisin. Çıkarın onu.” ve adam kovuldu.
(Beyhaki sahih bir isnadla İbn Vehb’ten rivayet etmiştir ve Yahya bin Yahya’dan da rivayet etmiştir ve lafızları şöyledir: ”istiva mechul değildir, keyfiyetin ALLAH U TEÂLÂ’YA isnadı akıl işi değildir, ona iman vacibtir, ondan sormak da BİDATTİR.”)

أخبرنا أبو عبد الله الحافظ ، أخبرني أحمد بن محمد بن إسماعيل بن مهران ، حَدَّثَنَا أبي ، حدثنا أبو الربيع ابن أخي رشدين بن سعد قال : سمعت عبد الله بن وهب ، يقول : كنا عند مالك بن أنس فدخل رجل ، فقال : يا أبا عبد الله {الرحمن على
العرش استوى} كيف استواؤه ؟ قال : فأطرق مالك وأخذته الرحضاء} ثم رفع رأسه فقال : {الرحمن على العرش استوى} كما وصف نفسه ، ولا يقال : كيف ، وكيف عنه مرفوع ، وأنت رجل سوء صاحب بدعة ، أخرجوه . قال : فأخرج الرجل

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Abdilber ve Akaid bahsi (3+4)

Tevil’in nerede yapılacağını bilmeyen mücessim cahiller, Allah bilir şimdi İbn Abdilber için de SIFAT İPTALCİSİ diyecekler!

İbn Abdilber:

”Allah u Teâlâ güler sözünün manası, yani bu durumda( ikisini cennete koyarak) kuluna merhamet eder. Allah u Teâlâ kulunu şefkat, merhamet, rahmet ve rahatlıkla karşılar. Allah güler sözü mecazi manadadır.”
Kaynak: (et-Temhid/18.cild/345.sayfa)

———————————————————

İBN ABDİLBER (rahimehullah) TAM BU NOKTADA SELEFÎ-VEHHABİLERİN ASIL GÖRÜŞÜ OLAN MÜCESSİM VE MÜŞEBBİHELİĞİ ANLATIYOR VE SELEFÎ-VEHHABİLERİN EHLİSÜNNETE SIFAT İPTALCİSİ DEDİKLERİ SÖZÜNE REDDİYE OLARAK ŞUNLARI NAKLEDİYOR.

Ebu Ömer dedi ki:
Ehlisünnet âlimleri, Kuran-ı Kerim ve Sünnette geçen bütün sıfatları kabul etme, iman etme ve hakiki manası üzere olup mecâz olmadığı konusunda icma etmişlerdir.

Ancak, bu âlimler keyfiyet isnad etmezler ve hiçbir sıfatı sınırlamazlar!

Ama bidat ehli, Cehmiyye ve Mutezile’nin hepsi ve haricilerin hepsi sıfatları inkâr eder ve hiçbir sıfatı hakikati üzerine hamletmezler. Bu sıfatları kabul edenlerin müşebbih olduklarını zannederler. Bunlar; sıfatları kabul edip, isnad edenlerin yanında mabudu nefyedenler olarak tanımlanırlar. Doğru olan, Allah’ın kitabının ve Resulünün de (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetinin söylediğini söyleyenlerdir. Onlar da Ehlisünnet vel cemaat imamlarıdır. Allah’a şükürler olsun.

Harmele bin Yahya rivayet etti dedi ki: Abdullah bin Vehb’i duydum diyordu ki; Malik bin Enes’i duydum şöyle diyordu: ”Kim ki Rabbi’ni şöyle vasıflarla vasıflarsa
Örneğin; [Yahudîler, «Allah’ın eli bağlıdır,» dediler.] bu ayeti okuyup eliyle boynuna işaret ederse ve diğer bir ayet-i kerime olan [O, her şeyi işitir ve görür.] deyip kulaklarına ve gözlerine ve ya bedeninden herhangi bir yerine işaret ederse, o işaret ettiği yeri kesilir. Çünkü o Allah’ı kendi nefsine benzetmiş olur.

Kaynak: (et-Temhid/18.cild/346-347.sayfa)

Ibn Abdilber ve akaid bahsinin önceki bölümleri:
1) https://islamkalesi.wordpress.com/2013/07/28/ibn-abdilber-ve-akaid-bahsi-1/
2
https://islamkalesi.wordpress.com/2013/08/11/ibn-abdilber-ve-akaid-bahsi2/

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Abdilber ve Akaid bahsi (1)

SELEFÎ-VEHHABÎLER İBN ABDİLBER’İN, KENDİ SAFLARINDA YÂNİ  MÜCESSİM AKİDESİ ÜZERE OLDUĞUNU İDDİA EDİYORLAR. BU KONUYA AÇIKLIK GETİRELİM İNŞAALLAH.

Şeyh İbn Abdilber, icmalen birçok meselede Ehlisünnet’e muvafıktır. Ona verilebilecek en güzel unvan; zahirî bir muhaddis ve gereğince derinlemesine akaid ilmi almamış olan bir fakihtir. Bu yüzden onun sözlerinde, Ehlisünnet’e uygun olan ve ya Ehlisünnet’e muhalif olan şeyler görebilirsiniz. Özellikle İstiva konusu ve Allah u Teâlâ’ya mekân isnad etme konusu ve bu konularla alakalı olan benzerî meselelerde. İbn Abdilber’in sözlerini okuyan kişi onun sözlerinde çelişkiler ve karışıklıklar görebilir fakat ona açıkça MUCESSİM diyemez ve de İbn Teymiyye ile tamamen uyumlu bir âlimdir diyemez. Bilakis İbn Teymiyye ile aslî konularda muhaliftirler. Örneğin; İbn Teymiyye: ”Allah u Teâlâ için ‘İNTİKAL’ fiilini kullanır”. İntikal demek; yani bir mekândan başka bir mekâna geçmek, buna misal; İbn Teymiyye’nin, Allah u Teâlâ’nın Arş’tan inip dünya semasına inmesi, sözü gibi. Bu konuda İbn Teymiyye ile İbn Abdilber muhaliftirler. Aynı şekilde İbn Teymiyye’ye zıt olarak, havadislerin (yaratılmışların) Allah u Teâlâ’nın zatına hulul ettiğini de İbn Abdilber söylemiyor. İbn Abdilber’in İstiva konusundaki sözü İbn Teymiyye ile muvafık olmayıp tamamen zıttır. Fakat ilk MUCESSİM’LER olan, Ebu Ya’la ve İbn Kudame’nin sözleriyle uygunluk gösterebilir. Genel olarak şunu söyleyebiliriz; bu tür akaid konularında İbn Abdilber’in sözleri çelişkili ve karışık sözlerdir ve bu sözlere itimad edilmez. Birazdan sözlerini sizlere nakledip aradaki karışıklık ve çelişkileri dile getireceğiz inşaALLAH.

İbn Abdilber hakkında en mükemmel ve en isabetli görüş; Allame Muhakkik Zahid el-Kevserî’nin görüşüdür. İbn Abdilber hakkında söylediklerini size özet olarak nakledeceğiz inşaALLAH: sözleri birbiriyle çelişkilidir ve sözleri bazı mucesimlerin sözleriyle karışmıştır. Çünkü İbn Abdilber, kendi bölgesinde bulunan diğer alimler gibi, sahih ve sağlam bir akide dersini öğrenmek için doğu ulemasına gidemedi. Onun bu durumu, İmam Ebi’l Velid el-Baci hariç, İbn Ebi Zeyd ve onun gibilerinin durumu gibidir. Onun sözlerindeki çelişkinin bulunması ve el-Bacî’nin kelamının düzgün ve sağlam olmasının sebebi budur. Şu genellemeyi yapabiliriz: İbn Abdilber, tam anlamıyla bir Mücessim değildir, ona kayıtsız bir şekilde Mücessim demek doğru değildir. Ondan sadır olan sözlerin hepsine göre kayıtlı bir şekilde Mücessim denebilir. Bu durum, birazdan da size açıklayacağımız İbn Abdilber’in ”et-Temhid” adlı kitabındaki sözlerinden zahiren anlaşılan durumdur.    Sözlerimizi destekleyici olarak İbn Abdilber’den bazı nakiller yapacağız inşaALLAH. İbn Abdilber’in sözlerinin çelişkili olduğu ve akaid konusunda kökleşmiş bir derin bilgiye sahip olmadığını dile getiren sözleri: Nuzul hadisinin şerhinde söylediği söz (3/277, İhyaut-Turas Baskısı) 276. sayfada İstiva’nın manası hakkında diyor ki: ”bir cemaatin dediğine göre burada, Allah u Teâlâ’nın yedi semalar üstündeki semada Arş’ın üstünde olduğuna dair delil vardır.” Sayfa 277’de ise; ”İstiva lugatta (sözlükte) bilinen ve açık olan bir şeydir. Bir şeyin üstünde olmak, ondan yüksekte olup yukarısında olmak ve oraya yerleşmek yani mekân edinmektir. …. Ebu Ömer: İstiva, yukarıda olup orayı mekân edinmektir.” Mutezile’ye cevaben ise şöyle demektedir: ”Mutezile’nin delili eğer bir mekânda olsaydı, mahlûkatların O’nda tesiri olurdu. Çünkü mekânın kendisini kuşattığı (ihata ettiği) ve mahlûkatların kendisini içine aldığı varlık gerekli ve bir mana ifade eden bir varlık değildir. Çünkü Allah u Teâla kendi yarattığı hiçbir şeye benzemez.”   (Burada İbn Abdilber’in bahsettiği mesele; Allah u Teâlâ vacib-ul vucudtur. Vacib-ul vucud olmazsa olmaz demektir. Bu durumda mekânın kendisini kuşattığı varlık vacib-ul vucud olamaz. İbn Abdilber’in sözünün manasını anlamayanlar için açıkladık)
Sonra şöyle demiştir: ”Müslümanlar demiş ki; bizden herhangi bir akıl sahibi mekânsız var olan bir varlığı tasavvur edemez. Çünkü bir mekânda olmayan yok demektir.”   Bu İbn Abdilber’in hatasıdır, Allah u Teâlâ’ya mekân isbat ediyor. Onun, İstiva istikrar (mekân edinmek) manasındadır demesi âlimlerin de belirttiği gibi hiçbir şekilde doğru olmayıp lugata da uygun değildir. Ama İbn Abdilber’in kabul etmediği ve İbn Teymiyye ile muhalif olduğu, mahlûkatların Allah u Teâlâ’nın zatına hulul etme, hal değiştirme ve Allah u Teâlâ’nın bir yerden bir yere intikal etme meselesini kabul etmemesi hak ehline Ehlisünnet’e uygundur. Bu da sayfa 280’de bulunmaktadır: ”İntikal (yer değiştirme) ve hal değiştirmesi, bu tür sözleri Allah u Teâlâ’ya kullanmak imkânsızdır.” Aynı şekilde İbn Abdilber’in, Allah u Teâlâ’nın cisim olmadığını ve hareket etmekten münezzeh olduğunu ”intikal”i kabul etmediğini söylediği sözleri de sahihtir. Aynı sayfada şöyle diyor: ”Allah u Teâlâ’nın cisim ve cevher (bölünmeyen en küçük yapı birimi) olmadığı kesinleştikten sonra, gelmesi ve yer değiştirmesi de gerekmez.”

Evet değerli kardeşlerim; çok kısa ve öz bir şekilde İbn Abdilber’in sözlerindeki çelişkileri görmeniz için yeterli birkaç delil. Lakin İbn Abdilber için kayıtsız bir şekilde MÜCESSİM denemez! İbn Abdilber’in Ehlisünnet’e muhalif olan sözleri kesinlikle yanlıştır ve kabul edilemez. Aynı şekilde İbn Teymiyye’nin etbaı (onun yolunda gidenler) olan Mücessimler kalkıp da İbn Abdilber’in sözlerini kendilerine delil olarak gösteremezler. Çünkü İbn Abdilber, birçok aslî meselelerde İbn Teymiyye’ye muhalefet etmiştir. Hareket ve yer değiştirme (intikal) gibi konularda Selefî-Vehhabîler’e ve onların şeyhi olan İbn Teymiyye’ye tamamen muhaliftir ve onlarla muvafık değildir. İbn Abdilber bu konularda çelişki ve karışıklık merkezidir. Allah’a şükürler olsun ki, İbn Abdilber’in bu konu dışındaki hemen hemen bütün sözleri Hak Ehli Ehlisünnet’e uygundur. Biz de âcizane, bu konu hakkında bildiğimiz kadarıyla cevap verdik. Siz de İbn Abdilber’in kitaplarını okursanız, bazen Ehlisünnet’e o kadar yakın olduğunu görürsünüz ki isteseniz dahi onu normal Ehlisünnet âlimlerinden ayırt edemezsiniz. Bazen de karışık ve çelişkili olarak görebilirsiniz onu, fakat ona direk ve kayıtsız bir şekilde Mücessim diyemezsiniz. Bu çelişkilerin de tek sebebi, Allame el-Kevserî’nin de buyurduğu gibi, İbn Abdilber’in akaid ilmindeki yetersizliği ve akaid ilmini itkan edememesindendir.

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Eli onun keyfiyetssiz sıfatıdır

molla kari (yed) molla kari (yed)sayfa
Ebu Hanife (radiallahu anh) şöyle dedi:

Yed’i onun KEYFIYETSIZ sıfatıdır. Rızası ve gazabı da Onun cc keyfiyetsiz sıfatlarıdır.

[Molla Aliyull Kari,Fıkhı Ekber şerhi, s.324]

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.