Posts Tagged With: cehmiyye

Imam Ebu Hanife ve Istiva

İMAM I EBU HANİFE (rahimehullah) şöyle diyor:

“ALLAH U TEALA ARŞA İSTİVA ETMİŞ AMA İHTİYACI OLMADAN VE ONU MEKAN KILMADAN !!! O arş ve arşın dışında kalan her şeyi ihtiyacı olmadan korur. Eğer mahluklar gibi Allah da ona muhtaç olsaydı alemi yaratmaya gücü yetmezdi, eğer arşta OTURMAYA ve ya KARAR KILMAYA (MEKAN EDİNMEYE) ihtiyacı olsaydı o zaman ARŞI YARATMADAN EVVEL NEREDEYDİ ???? ALLAH U TEALA BÜTÜN BU NOKSANLIKLARDAN MÜNEZZEHTİR.
(El-Vasiyye (yazılı eser), s.2)

Arapça ibaresini
نقر بأن الله تعالى استوى على العرش من غير أن يكون له حاجة واستقرار عليه ، وهو حافظ العرش وغير العرش من غير احتياج . ولو كان محتاجا لما قدر على إيجاد العالم وتدبيره كالمخلوقين . ولو كان محتاجا إلى الجلوس والقرار فقبل خلق العرش أين كان الله ؟ تعالى عن ذلك علوا كبيرا “

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Allahu Teâla diğer cisimler gibi olmayan bir cisimdir?

Bu konuda da verilecek en güzel cevaplardan bir tanesi de Şii asıllı olan El-Cevalikî’nin iddialarına karşı verilen cevaplardır. İmam Kurtubî (rahimehullah) Nur Suresi 35. Ayet-i kerimesinin tefsirinde şöyle buyuruyor:

“Medih etme babından Allah u Teâlâ’nın nuru vardır denilebilir. Çünkü Allah u Teâlâ bütün eşyaları yarattı ve onları aydınık veren de O’dur. Nur O’nunla başladı ve O’ndan sudur etti. Zalimlerin dediği gibi Allah u Teâlâ idrak ettiğimiz nurlardan değildir. Bunlardan yücedir (munezzehtir). Muhakkak ki Hişam el-Cevalikî ve mücessimlerden bir taife şöyle dedi: O; nurdur diğer nurlara benzemez, cisimdir diğer cisimlere benzemez. Bu tür sözlerin hepsi, yerinde yani ilmî kelamda beyan edildiği üzere hem aklen hem de naklen Allah u Teâlâ hakkında muhaldır (imkansızdır).”

İmam ı Kurtubî (rahimehullah) beyanatına devam eder ve bu sözleri söylemekle kendi kendilerine mutenakız (çelişkili) olduklarını da açıklar.
“Sonra onların sözleri birbiriyle çelişkilidir. Onlar, cisim ve nurdur dediklerinde cisim ve nurun hakikati ile hükmettiler. Nurlar gibi değil ve cisimler gibi değil derken de ispatladıklarını nefyettiler. Bu sözlerin tahkiki kelam ilminde daha geniş açıklanmıştır. Onları bu denli sapkınlıklara sürükleyen nasların zahirlerine göre gitmeleridir.”

Mucessimlerin ortak özelliği
1. Mücessimlere göre, Allah u Teâlâ’nın bir hacmi vardır. Onlara göre, Allah u Teâlâ’nın bir uzunluğu, derinliği ve yüksekliği vardır. Bu yaptığımız tarif aslında cismin tarifidir. Bütün mücessimler Allah u Teâlâ’ya cisim ismini kullanırlar.
2. Mücessimlere göre, Allah u Teâlâ beş duyu organlarla hissedilebilir. Aynı şekilde Allah u Teâlâ’ya dokunulabilir (bir yere değebilir). Çünkü, onlara göre haşa Allah bir cisimdir ve O’nun hissettiği gibi mahluk olan cisimler de O’nu hissedebilir.
3. Mücessimlere göre Allah u Teâlâ, Arş ile temas halindedir yani Arş’a değiyor. Bu düşünce belli bir mücessim taifeye aittir. Bu görüş ibn teymiyye tarafından bizzat öngörülmüştür. Fakat bazı mücessim gruplara göre ise haşa Allah u Teâlâ, Arş’ın üstündedir ama Arş’a temas edip değmiyor.

Bu konuda İbn Teymiyye de var diyebileceğimiz her şey ya cisimdir ya da sıfattır der. Allah u Teâlâ da vardır ve İbn Teymiyye bu sözünü umumi bir şekilde söyler. Yani Allah u Teâlâ hakkında da hiçbir tenzihe girmeden dile getirir. Allah u Teâlaâ’nın sıfat olmadığını kabul etmeyen hiçbir akıl sahibi yoktur. Netice olarak, ibn teymiyye’ye göre Allah u Teâlâ haşa cisimdir. Bu konudaki sözü şöyledir:
“Hiçbir varlık yoktur ki illa ya cisimdir ya da sıfattır.” (Beyanu Telbis-il Cehmiyye 1/9)
Bu sözü de İmam ı Ahmed’e isnad ediyor!
İbn Teymiyye’nin Yanında Varlığın Hakikati Nedir?
Varlıktan kastımız kadim ve ya hadis olan varlıktır. Biz kesin olarak biliyoruz ki var olan ve 5 duyu organımızla hissettiğimiz bütün varlıklar cisimdir. Peki, cisim olmayan bir varlığı düşünebilir miyiz? Cisim olmayan bir varlık var mıdır?

İbn Teymiyye, bu sözü ile hem Halik hem de mahluku umumen varlık olarak kastediyor. Sonra bu genelleyerek kullandığı ibaresinin manasını geniş bir şekilde kendisi açıklamıştır.
Şöyle açıklıyor:
“Bilindiği üzere Allah’ın cisim olmadığı, fıtratın bedaheten (yani düşünmeden) ve ya fıtrattan gelen herhangi yakın bir ön bilgi ile ve ya da fıtratta açık olan mukaddimelerle anlaşılabilecek bir şey değildir. Bilakis, Allah’ın cisim olmadığını bildiren mukaddimeler çok derin ve kapalıdır. Allah’ın cisim olmadığını bildiren mukaddimeler beyyin (açık) olan mukaddimeler değildir ve akıl sahiplerinin hepsi tarafından da ittifaken kabul görmemiştir. (Yani bazıları bu mukaddimeleri yetersiz görüp Allah’ın cisim olmadığını kabul etmeyebilir). Her akıl sahibi taife; hasımlarının, Allah’ın cisim olmadığına dair getirdikleri mukaddimeleri, düşünüldüğü zaman daruri bir şekilde fasid olduğunu beyan ediyorlar ve taklid etmeyi de terkediyorlar. 
Bununla beraber kelam ehlinden birçok taife bütün bunları kötüler ve derler ki: Muhakkak ki kati deliller bu görüşün zıttını söylüyor. Kendi başına kaim olan bir varlık ancak ve ancak CİSİMDİR. Cisim olmayan bir varlık da kesinlikle YOKTUR. Bilinen odur ki bu görüşün doğru olması akla ve fıtrata birinci görüşten daha yakındır.” İbn Teymiyye’nin sözü bitti.
(Beyanu Telbis-il Cehmiyye/2.cild/93-94.sayfa)

Dikkat!
İlk başta beyan edeceğimiz konu İbn Teymiyye her sözünde kelam ehlini zem ederken ve onlara çirkin vasıflar isnad ederken burada onlardan gelen sözü direk kabul eder. Aslında felsefecilerin sözüdür ve bunu kelam ehline nisbet eder.
Bundan sonra da sözün tahliline gelelim:
Netice olarak burada iki görüşü bir araya getirip kıyaslıyor ve kendisi de 2. görüşü tercih ediyor:
1. Görüş: Allah azze ve celle cisim değildir diyenlerin görüşü.
2. Görüş: Allah’ın cisim olması, olmazsa olmazdır (yani vacibtir) diyenlerin görüşü. Çünkü, bu görüşün sahibi olduğunu iddia ettiği bazı kelam ehline göre, her var olan illa ki cisim olmak zorundadır. Cisim olmayan da kesinlikle var değildir (yoktur). Allah da vardır, var olmanın en büyük delili yaptığı fiiliyatlarıdır. O zaman Allah da onlara göre haşa cisimdir.
Sizin de gördüğünüz gibi İbn Teymiyye ikinci görüşü destekliyor ve o görüşün akıl ve fıtrata daha yakın olduğunu söylüyor.

Bununla da kalmayıp bu desteklediği manayı tekid etmek için de şunları söylüyor:
Bu söz, Nefiy (yani Allah u Teâlâ’yı cisim olarak kabul etmeyen) ve İspat (Allah u Teâlâ’yı cisim olarak kabul eden) ehlinden olan akıl sahiplerinin üzerinde ittifak ettiği sözdür. Vehm ve hayalin mevcut olan bir varlığı tasavvur etmesinin ancak ve ancak o varlığın bir mekânda olmasına bağlamışlardır. Vehm ve hayaller hiçbir varlığı tasavvur edemez ancak o varlık bir mutehayyiz (mekân edinen) ve ya mutehayyize kaim olmalıdır. Mutehayyiz cisimdir, kaimun bil mutehayyiz ise sıfattır. ((Yani var olan her şey ya cisimdir ya da sıfattır))
Müsbite (cisimdir diyenler) dedi ki: Bu (cisim olduğu), aklî ve şerî delillerle de bilinen bir hakikattir. Bilakis, darureten bilinir. (yani düşünmeden de bilinebilecek kadar basit bir mevzudur.)
Nefiy ehli (cisim değildir diyenler) dedi ki: Az biraz ince düşünüldüğünde bu kaidenin batıl olduğu anlaşılır.
Her iki grubun da ittifak ettiği konu vehm ve hayal musbitenin sözünü kabul eder ((yani tasavvur edeceği şey ya mutehayyizdir ya da kaimun bil mutehayyizdir)). Senin söylediğin gibi onlar, Allah’ı parça ve bölümlerden oluşmuş olarak inanıyorlar ve sen onlara mücessim diyorsun. (bu sözü de Allah u Teâlâ’yı cisim olarak kabul etmeyen İmam ı Razi’ye karşı hitapla söyler)”

Bu ibareler İbn Teymiyye’den apaçık iddialardır ki, İbn Teymiyye mutlak olarak hiçbir şey var olmaz ancak varsa o zaman cisimdir demektedir. Bununla da kalmayıp açık açık ALLAH U TEÂLÂ’DAN bahsediyor ve diyor ki: akıl, şeriat ve darurat Allah’ın cisim olmasının vacip olduğunu apaçık ortaya koyuyor.

Hakikaten İbn Teymiyye Allah u Teâlâ’ya cesimun mucessem olarak inanıyor. Yani ona göre Allah u Teâlâ 3 boyutlu olan; uzunluk, genişlik ve derinliği olan bir cisimdir. (TUL, UMK, ARD)
Ona göre “La yucedu mevcudun illa en yekune cismen”. Var olan her şey ancak ve ancak CİSİMDİR. Allah u Teâlâ da vardır ve varlıklardandır!!!

Apaçık bir şekilde luzuma dayanarak cismin gereklerinden, olmazsa olmazlarından olan mekân edinmek vasfını da ispatlamış olur. Cisim olduğu ispatlanan her şeyde makân edinmek vardır diyor. Allah u Teâlâ da ona göre bu cisimler arasındadır ve nihayetinde ona göre haşa Allah u Teâlâ bir mekândadır.

İşte, İbn Teymiyye birçok kitabında ısrarla hiçbir varlık yoktur ki illa ya cisimdir ya da cisimlerle kaimdir (yani sıfattır). Bu sözü umumi bir şekilde hem Halik hem de mahluka itlak etmektedir.

Categories: Ibn Teymiyye, Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Abdilber ve Akaid bahsi (3+4)

Tevil’in nerede yapılacağını bilmeyen mücessim cahiller, Allah bilir şimdi İbn Abdilber için de SIFAT İPTALCİSİ diyecekler!

İbn Abdilber:

”Allah u Teâlâ güler sözünün manası, yani bu durumda( ikisini cennete koyarak) kuluna merhamet eder. Allah u Teâlâ kulunu şefkat, merhamet, rahmet ve rahatlıkla karşılar. Allah güler sözü mecazi manadadır.”
Kaynak: (et-Temhid/18.cild/345.sayfa)

———————————————————

İBN ABDİLBER (rahimehullah) TAM BU NOKTADA SELEFÎ-VEHHABİLERİN ASIL GÖRÜŞÜ OLAN MÜCESSİM VE MÜŞEBBİHELİĞİ ANLATIYOR VE SELEFÎ-VEHHABİLERİN EHLİSÜNNETE SIFAT İPTALCİSİ DEDİKLERİ SÖZÜNE REDDİYE OLARAK ŞUNLARI NAKLEDİYOR.

Ebu Ömer dedi ki:
Ehlisünnet âlimleri, Kuran-ı Kerim ve Sünnette geçen bütün sıfatları kabul etme, iman etme ve hakiki manası üzere olup mecâz olmadığı konusunda icma etmişlerdir.

Ancak, bu âlimler keyfiyet isnad etmezler ve hiçbir sıfatı sınırlamazlar!

Ama bidat ehli, Cehmiyye ve Mutezile’nin hepsi ve haricilerin hepsi sıfatları inkâr eder ve hiçbir sıfatı hakikati üzerine hamletmezler. Bu sıfatları kabul edenlerin müşebbih olduklarını zannederler. Bunlar; sıfatları kabul edip, isnad edenlerin yanında mabudu nefyedenler olarak tanımlanırlar. Doğru olan, Allah’ın kitabının ve Resulünün de (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetinin söylediğini söyleyenlerdir. Onlar da Ehlisünnet vel cemaat imamlarıdır. Allah’a şükürler olsun.

Harmele bin Yahya rivayet etti dedi ki: Abdullah bin Vehb’i duydum diyordu ki; Malik bin Enes’i duydum şöyle diyordu: ”Kim ki Rabbi’ni şöyle vasıflarla vasıflarsa
Örneğin; [Yahudîler, «Allah’ın eli bağlıdır,» dediler.] bu ayeti okuyup eliyle boynuna işaret ederse ve diğer bir ayet-i kerime olan [O, her şeyi işitir ve görür.] deyip kulaklarına ve gözlerine ve ya bedeninden herhangi bir yerine işaret ederse, o işaret ettiği yeri kesilir. Çünkü o Allah’ı kendi nefsine benzetmiş olur.

Kaynak: (et-Temhid/18.cild/346-347.sayfa)

Ibn Abdilber ve akaid bahsinin önceki bölümleri:
1) https://islamkalesi.wordpress.com/2013/07/28/ibn-abdilber-ve-akaid-bahsi-1/
2
https://islamkalesi.wordpress.com/2013/08/11/ibn-abdilber-ve-akaid-bahsi2/

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Teymiyye: “Allah’ın haddi(sınırı) var”

Teymiyye(had)
Ibn Teymiyye’nin batıl görüşü!!

İbni Teymiyye “Beyan Telbis El Cehmiyye”(cilt 1) Isimli kitabinin 433. sayfasında şöyle diyor:

“Allahin kendisinden başkasinin bilemediği haddi(sınırı) vardir”.

Imam Tahavi ise şöyle diyor:

“Allah sınırlardan,uçlardan,taraflardan,organlardan ve uzuvlardan münezzehtr.O, yarattiklarinin aksine olarak 6 yönle vasfedilemez”
https://islamkalesi.wordpress.com/2012/06/23/imam-tahavira-ve-akidesiallah-mekandan-munezzehtir/ ]

Categories: Ibn Teymiyye | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

“O’nun vech’inden başka her şey helak olacaktır”(Kasas, 28/88).

“O’nun vech’inden başka her şey helak olacaktır”(Kasas, 28/88).

Bu ayet-i kerimenin zahir manası, arşın, bütün mekan ve cihetlerin ve bunların içinde olan varlıkla­rın fena bulacağı ve yok olacağını gerektirir. O zaman Allah Teala ise mekan ve cihetten münezzeh olduğu için baki ka­lacaktır. Ayetin manası bu olduğuna göre, Allah Teala’nın şu anda bir cihette olması mümteni’dir. Aksi takdirde, cihet fe­na bulduğu zaman, O’nun zatının da bir değişim geçirmesi
lazım gelir.

[Fahreddin er-Razi ,Esasu’t-takdis fi ilmi’l-kelam,s.54]

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Istiva hakkinda

Büyük muhaddis İmam-ı Dârekutnî’nin çağdaşı olan el-Hafız Ebû Hafs b. Şahin demiş ki: İki sâlih adam olan Câfer b. Muhammed ve Ahmed b. Hanbel, birçok kötü arkadaşlarının belâsına çarpılmışlardır. El-Hafız Ebül-Kasım b. Asâkir (Tebyinu kazıbi’l-müf- teri fimâ nüsibe ilâ-İmam Ebi’l-Hasani’l-Eş’arî) adlı kitabında bunu Hafız Ebu’l-Hasan’a isnad ederek demiş ki: Rafızîler, Câferi Sâdık b. Muhammed el-Bakır’ın onlardan berî olduğu birçok çirkin meseleleri kendisine isnad ettiler. Keza Ahmed b. Hanbel’in de, bâzı talebe ve tâbileri, Allah’ın cisim olduğu mânâsında birçok bâtıl sözü kendisine isnad etmişlerdir. Halbuki, Ahmed b. Hanbel bu sözlerden uzaktır. Şüphesiz îmam Ahmed ile ilk tâbilerinin, Kur’ân ve hadîste geçen birçok muhal tâbirleri, te’vil ettiklerini gösteren rivâyetler sabit olmuştur.

Takiyyüddin el-Husani, «Def u’ş-şübhe men teşebbehe ve temerrede ve nesebe zâlike ile’l-İmam Ahmed» adlı kitabında, açıkça der ki:
îmam Ahmed, Kur’ân-ı Kerim’deki
«Rabbin geldi» (Fecr sûresi, âyet: 22)
meâlinde olan âyetin hakikî mânâsının,
«Rabbin emri geldi» demek olduğunu söylemektedir.

Kadı Ebû Ya’lâ ise şöyle der:
îmam Ahmed, bu âyetten maksadın, Rabbin kudreti ve emri olduğunu söyler. Nitekim Allahü Teâlâ bunu,
«O kâfirler, Rabbinin emrinin gelmesini bekliyorlar» (Nahl sûresi, âyet: 33)
âyeti ile beyan eylemiştir. îlk âyet mutlak olup ondan mukayyed bir mânâ irade edildiğine işaret ediyor ve bu tâbirin üslubu, Kur’ân, hadîs, icma-i ümmet âlimlerinin kelâmında çokça geçer. Çünkü ilk âyetin zahirinden nakil anlaşılmaktadır. Nakil ise, Allah sübhanehu hakkında caiz değildir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ‘in, «Rabbim gecenin bir kısmında, dünya göğüne iner», buyurduğu hadîsin durumu da buna benzer; te’vil edilir. Bunu açıkça îmam Evzaî ile îmam Mâlik de söylemişlerdir. Çünkü intikal ve nakil, hâdis (yaratılmış) sıfatlardır. Azîz ve yüce Allah, zâtını hâdis sıfatlardan tenzih etmiştir.

Bu müteşabih âyete ve hadise benzeyip te’vili lâzım olan âyetlerden biri de Allahü Teâlâ’nm, «Allah, Arş üzerine istiva etti» âyet-i celîlesidir. Avam tabakasından biri, bunun mânâsını sorarsa, «Allah’ın, Arş üzerine istivası (istilâsı) malûmdur. Keyfiyeti ise (istilânın ne şekilde olduğu), bizce meçhuldür.

İbn Vehb demiştir ki:

“Biz İmam Malik’in yanında idik. Bir adam geldi ve: “Ey Ebu Abdullah! Rahman’ın Arş’a istivası nasıldır?” dedi. İmam Malik (r.a.) başını eğdi, buram buram terlemeye başladı ve dedi ki: “Rahman Arş’a istiva etti. Tıpkı nefsini vasfettiği gibi. Bu bakımdan “nasıl” diye sorulmaz. Çünkü “nasıl” ondan aldırılmıştır. Sen bid’at sahibi birisin. Çıkarın onu.”
(Beyhaki sahih bir isnadla İbn Vehb’ten rivayet etmiştir ve Yahya bin Yahya’dan da rivayet etmiştir ve lafızları şöyledir: ”istiva mechul değildir, keyfiyetin ALLAH U TEÂLÂ’YA isnadı akıl işi değildir, ona iman vacibtir, ondan sormak da BİDATTİR.”)
Gördüğünüz gibi bu rivayetlerde keyfiyet var da bilinmiyor değil KEYFİYET YOKTUR..!

Ona (istivaya) iman etmek vacip olup, ondan sual edilmesi, bid’attır diye kendisine cevap verilir. İmam Rebîa ancak bu şekilde cevap vermiş, talebesi Mâlik de, bu hususta, ona mütabaat etmiştir. Zira avam tabakası, Arapça olan istiva kelimesinden, zahire göre hâdis (sonradan olan) sıfatlardan olduğunu anlıyorlar. Halbuki Allah sübhanehu ve Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de «O’nun bir benzeri yoktur. O, hakkıyle işiten, kemâliyle görendir» (Şurâ sûresi, âyet: 11), diye kendini o sıfatlardan tenzih eylemiştir. Demek ki, Allah’ı zerre kadar bir şeye benzetmek, Kur’ân’a inanmamak demektir; Bundan küfür lâzım gelir.

İmamlar, mezkûr âyetteki, istivânın mânâsını sormanın bid’at olduğunun sebebini şöyle açıklamışlardır:
Fıkıh ve diğer bâzı ilimlere mensup olan birçok kimseler, müteşabih olmayan âyet ve hadîslerin mânâlarını idrak edemiyorlar; müteşabihlerin mânâlarını nasıl idrak edecekler? Müteşabih âyet ve hadîslerin mânâlarını ancak Allah sübhanehu bilir. Kur’ân ve hadîsler, âzîz ve yüce olan Allah’ı, yakışmayan sıfatlardan tenzih etmekle dolup taşmaktadır.
Allah’ın bir ismi de Kuddûs’tür (hissin duyduğu şeylerden münezzeh ve Zat-ı Bârisi noksan sıfatlardan beridir) . Bu ismin mânâsında, Allah’ın noksan sıfatlardan çok tenzih edilmesi ve teşbihi (benzetmeyi) hayale getirilmemesi işareti vardır. Allahü Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de, «(Ya Muhammedi) de ki: Allah, birdir, Her şey O’na muhtaçtır. Doğurmuş değil, doğurulmuş da değildir; O’na hiçbir kimse eş olmuş da değildir.» meâlen buyurduğu âyetlerde de, bu işaret vardır. Çünkü bu âyetlerden Allah’ın cinsiyet, cüz’iyet ve daha başka noksan sıfatlardan münezzeh olduğu anlaşılır.

İmam Ahmed, «Hadîsleri nakil olundukları gibi nakledin», diye buyuruyordu. Talebeleri, İbrahim el-Harbî, Ebû Davud ve Esrem gibi büyük tâbiin ve muhakkik âlimlerden olan Ebu’l-Hüseyin el-Münadi, Ebu’l-Hasan el-Temimî ile Ebu Muhammed Rızkullah b. Abdülvahhab ve bu mezhebin direklerini teşkil eden diğer âlimler, İmam Ahmed’in sözlerine göre hareket edip, kendisi Abbasî halifesinin işkencesine uğramadan önce ve daha sonra söylediği sözlere uydular. Zamanının halifesinin emri üzere kamçıyla dövülürken de, «(Allah ve Resûlü tarafından) denilmeyen sözü (Kur’ân mahluktur, sözünü) nasıl diyeyim?» derdi. Kur’ân-ı Kerim’de geçen mezkûr istiva kelimesinin mânâsı için «İstivânın mânâsı, Allah’ın irade eylediği gibidir.» diyordu, öyle ise, istivânın mânâsı hakkında Allah’ın sıfât-ı zatiyesi veya sıfât-ı fiiliyesindendir veya istivâ kelimesinin zahirine göre (oturmak) mânâsınadır, diye Ahmed b. Hanbel’den rivayet eden kimsenin ona iftira edip, aziz ve yüce Allah’ı kâinata benzetmek mânâsını ifade eden ve sarahaten küfür olan şeyleri ona isnad edenin muhasebesi Allahü Teâlâ’ya aittir. Çünkü ona, isnad edilen, Allah hakkındaki bu tür sözler, bizzat Allah’ın kendini o şeylerden tenzih eylediğine muhaliftir. Allah sapıkların söylediklerinden uzaktır.

EBU HAMID BIN MERZUK,BERA’ATÜ’L-EŞ’ARIYYIN, SAYFA 31-33

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da Blog Oluşturun.