Posts Tagged With: tevil

Malik bin Enes ve Tefvid(1)

Darul Hicretin İmamı Malik bin Enes (rahimehullah) (hicri:93-179)

“İmam-ı Tirmizi (rahimehullah) Cennet ve Cehennem ehlinin ebedi kalması babında şu hadis-i şeriften:
(Cehennem, “Yine var mı? Halâ yer var.” der. Bunun üzerine yüce Rahman kademini cehenneme koyar) takiben şöyle der: Doğru olan, ilim ehli imamlardan Sufyan-ı Sevri, Malik bin Enes, İbn-ul Mübarek, İbn-u Uyeyne, Veki ve diğerleri bu hadis-i şerifleri rivayet etmiş ve şöyle demişlerdir:
Bu hadis-i şerifler rivayet edilir, onlara iman edilir, ve NASIL? diye soru sorulmaz. İşte Hadis ehlinin görüşü budur yani bu hadis-i şerifler olduğu gibi rivayet edilip onlara iman edilir, tefsir edilmez, noksanlık vehmedilmez ve NASIL? denilmez. İşte ilim ehlinin seçtiği ve yürüdüğü görüş budur.”

والمذهب في هذا عند أهل العلم من الأئمة مثل سفيان الثوري، ومالك بن أنس، وابن المبارك، وابن عيينة، ووكيع وغيرهم أنهم رووا هذه الأشياء، ثم قالوا: تروى هذه الأحاديث ونؤمن بها، ولا يقال: كيف؟ وهذا الذي اختاره أهل الحديث أن يرووا هذه الأشياء كما جاءت ويؤمن بها ولا تفسر ولا تتوهم ولا يقال: كيف، وهذا أمر أهل العلم الذي اختاروه وذهبوا إليه.

Ehli Hadisin görüşü bu iken nasıl olur da bazıları çıkıp tafvid ehli hadisin görüşü değildir diyebiliyor ki?
Yoksa
1. İmam-ı Malik
2. Sufyan-ı Sevri
3. İbn-ul Mubarek
4. Sufyan bin Uyeyne
5. Veki
selef değiller mi ? Size göre bu zatlar Ehli hadis değiller mi ?
Sizin selef dediğiniz kim?

ÖNEMLİ NOT: Mutezile, Cebriye, Haşeviyye, Hariciyye, Şia ve daha nice bidat ehli dün yaşamadılar ! Onlar da ilk 100-200 lü yıllarda yaşadı. Onlar da selef oluyorlar.
Siz bu bidat ehlini selef edindiyseniz neden gizleniyorsunuz ki ?
Selef-i Salihin’in görüşü bellidir. Sizin selefinizin ne dediği de bellidir.
Allah u Teala hiçbirimizi haktan ayırmasın…

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Sufyan es-Sevri Tefvid görüşü üzeredir

Zehebi Uluv kitabında diyor ki:
“Yahya bin Main’den naklen diyor ki: Zekeriyya bin Adiy’i gördüm Veki’e şöyle soruyordu:
Ya Ebu Sufyan bu Kursi ve kademeynin yeri hadisleri ve onlar gibilerine karşı tutumumuz ne olmalı? Veki (Ebu Sufyan) dedi ki: İsmail bin Ebu Halid, Sevri ve Misar bu hadisleri rivayet ederlerdi ancak bunlardan hicbir şeyi Tefsir etmezlerdi
(el-uluv:146)

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Ebu Hanife Tefvid görüşü üzeredir

İmam Ebu Hanife Numan bin Sabit (rahimehullah) (Hicri: 80-150) Tefvid görüşü üzeredir:
İmam şöyle buyurmuştur:

“Allah u Teala’nın kelamı vardır bizim kelamımız gibi değil, işitir bizim işitmemiz gibi değil, Allah u Teala’nın kelamı harf ve aletlerle değildir. Harfler mahluktur ama Allah’ın kelamı mahluk değildir. Allah u Teala vardır ama hiçbir varlığa benzemez. Allah u Teala hakkında “var” demek yani: cisim, cevher, araz, had (sınır,nihayi noktalar) bir eşi, misli ve benzeri olmaksızın var demektir. Kuran-ı Kerimde zikrettiği üzere yed, vecih ve nefs diye sıfatları vardır. Kuran-ı Kerimde zikrettiği yed, vecih ve nefs gibileri O’nun keyfiyetsiz sıfatlarıdır. Yed sıfatı kudreti ve ya nimetidir denilmez, çünkü burada sıfat iptali olur, bunlar kaderciler ve mutezilenin görüşüdür. Lakin Yedullahi demek O’nun bir sıfatıdır ve keyfiyetsizdir, aynı şekilde Allah’ın rızası ve gazabı da O’nun keyfiyetsiz birer sıfatıdır.”
(Fıkhul Ekber/26)

Aynı şekilde zahiri manaları nefyederek, şöyle buyurmuştur:
“Allah u Teala’nın yakınlığı ve uzaklığı mesafe uzunluğu ve ya kısalığı değildir. Ancak değer vermek (ikramda bulunmak) ve değer vermemek (önemsememek) manasındadır. İtaatkar olan Allah u Teala’ya keyfiyetsiz olarak yakındır, günahkar ise keyfiyetsiz olarak Allah u Teala’dan uzaktır”
(Fıkhul Ekber/67)

İşte İmam-ı Azam Ebu Hanife hz lerini mücessim olarak gösterenler utansın. Muhakkak ki o tenzih üzere olan tefvid ehlidir.
Zahir manaya tutunup tecsim ve teşbih ehli olanlara apaçık bir reddiyede bulunmuştur.
Ehlisünnetin görüşü tefvid değildir diyenlere…

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Beyhaki’nin Akidesi

İmam Beyhakî’nin (rahimehullah):

“Kişinin en azından bilmesi gereken şey; Allah u Teâlâ’nın istivası normal bir istiva gibi kıvrılmak, bir mekânda istikrar etmek (bulunmak) ve ya yarattığı herhangi bir şeye değmesi falan değildir! Lakin kendisinden haber verdiği gibi KEYFİYETSİZ bir şekilde Arş’a istiva etmiştir. ‘Eyne’siz, ‘Keyfe’siz (Nerededir’siz ve Nasıldır’sız). Bütün mahlûkatlarındanayrıdır.
O’nun ityanı (gelmesi) bir mekândan başka bir mekâna gelmek değildir. Allah u Teâlâ’nın mecîi (gelmesi) hareket etmek demek değildir. Nuzulu, nakil etmek demek değildir. Nefsuhu, cisim demek değildir. Vechuhu, yüzü (sureti) demek değildir. Yeduhu , aza demek değildir. Aynuhu, gözü-gözbebeği demek değildir. Muhakkak ki bunlar tevkifi olarak gelen sıfatlardır ve biz de bunu söyleriz (kabul ederiz), ancak bu sıfatlardan KEYFİYETİ nefyederiz. Allah u Teâlâ: [O’nun benzeri hiçbir şey yoktur] ve [Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir] ve [O’nun ismiyle isimlendirilen birisini biliyor musun?] buyurdu.”

[Beyhaki, El-İtikad ve’l Hidaye/1.cild/117.sayfa]

Categories: Tevessül | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Taberî ve ”Sonra Semâ’ya istivâ etti…” ayetinin tefsiri

“İstivâ” Arap kelâmında birçok manaya gelir. Onlardan

(Bir) tanesi: “Adamın gençlik yıllarının son bulması ve kuvvetlenmesi” manasıdır. İnsan böyle olduğu zaman, إِسْتَوَئ الرَّجُلُ=/”adam İstiva etti” denilir.

(İki): İstiva kelimesinin manalarından bir tanesi de bulunmuş olduğu hususda doğru hâle gelmesi ve düzelmesi demektir. Bir adamın işi eğri ve yamuk yumuk olduktan sonra düzelirse, إِسْتَوَي لِفُلَان أَمْرُهُ=/“işi falancıya istiva etti” denilir. “İstivâ” kelimesinin manalarından bir tanesi de “bir şeye bir iş ile yönelmek” demektir. Nitekim şöyle denilir: Bir insan bir insana iyilik ve ihsanda bulunduktan sonra, إِسْتَوَي فُلَانٌ عَلَي فُلَان بِمَا يَكْرَهُهُ وَ يَسُوئُهُ بَعْدَ الْاِحْسَانِ إِلَيْهِ “İstevâ fülanün ala fülanın bima yekrahuhu ve yesûühu ba’de’l-ihsâni ileyhi”/ “falancı falancıya hoşlanmadığı, kendisini kötü edecek bir şeyle, ona ihsanda bulunduktan sonra ikbal etti, yöneldi” demektir.

(Üç): İstivâ kelimesinin manalarından bir tanesi de “İhtiyâz” yani hayyizine/”içine almak”, yani “kaplamak” demektir. Nitekim, إِسْتَوَي فُلَانٌ عَلَي الْمَمْلَكَةِ = /”falancı memlekete istiva etti” yani onu ihtiva etti içine aldı ve zabtetti.

(Dört): İstivâ kelimesinin manalarından bir tanesi de عُلُوٌّ=/”Uluvv” ve اِرْتِفَاعٌ=/”İrtifa’”/”yüksekte olmak, yücelmek ve yükselmek” demektir. Bir insanın إِسْتَوَي فُلَانٌ عَلَي سَرِيرِهِ= /”falancı divanının üzerine çıktı” denilir. Bu ayeti celîleye bu manaların hangisi daha çok yakışıyor?. Yani bunların en evlâsı, ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاءِ فَسَوَّاهُنَّ= ayeti celilesindeki İstivâ عَلَي عَلَيْهِنَّ واَرْتَفَعَ= /”üzerine çıktı ve yükseldi, kudretiyle onları tedbir etti; yani “on-ları yedi kat sema olarak yarattı” demektir. Arap kelamında, ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاءِ = ayeti celîlesindeki İstivâ’nın “Uluvv” ve “İrtifa'” olduğunun anlaşılacağını inkar eden kimselere şaşılır, “Allah Teâla semanın üzerine yükseldi” demek, “önceden altındaydı da sonra üstüne yükseldi” manasına gelebilileceği endişesiyle böyle bir yanlış manadan kaçınmak için, buradaki İstivâ’nın İrtifa’/yükselme manasında olduğundan kaçınan kimselere şaşılır.

Bu kimse şu mahzurdan kaçar ama onu bilinmeyen ve hoş olmayan bir şekilde te’vîll eder. Sonra da bu kaçtığı şeye/mahzûra kendisi tutulur. Ona, sen, “İstevâ” akbele/ikbâl etti demektir. Allah Teâla, daha önce “İdbâr” mı etmişti?. Yani, önceden semaya arkasını mı dönmüştü de şimdi önünü döndü, ona yöneldi; bunu mu iddia ediyorsun? denilir. Eğer iddia ederse ki, “bu İkbâl, fiili bir İkbâl değildir. Fakat bu tedbiriyle yöneldi manasında bir ikbaldir” derse, ona şöyle denilir: Aynı şekilde de ki, “O’nun YÜKESLEMESI MÜLK VE SULTAN YÜKSELMESIDIR. BIR YERDEN BIR YERE INTIKAL VE BIR YERDEN AYRILMA YÜKSELMESI DEĞILDIR, MANEVI BIR YÜKSELMEDI.” O bu husuta ne şey söylerse, onun gibi bir şeyle ilzam edilir…”

[Tefsîr-i Taberî:1/428 (Mektebetü İbni Teymiyye-Kâhire)]

Görüyorsun ki, İbnü Cerîr “Arşın üzerine istivâyı orada oturmak ve yerleşmek manasında tefsir etmedi; aksine onun “mülkiyet ve sultanlık”/”hükümrânlık manasında bir yükselmek,” “mâlik olmak hükümranlığı altına almak manasında bir yükselmek” demek olduğunu anlattı.

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Kurtubi ve Nüzul Hadisi

Al-i imran 17, Kurtubi tefsiri:

Yüce Allah’ın: “Ve seherlerde Allah’tan mağfiret dileyenlerdir” buyruğunun anlamı hususunda farklı açıklamalar yapılmıştır.

Enes b. Malik der ki: Burada sözü geçenler, Allah’tan mağfiret dileyenler­dir. Katade ise, sözü geçenler namaz kılanlardır, demektedir.

Derim ki: Bu görüşler arasında bir çelişki yoktur. Çünkü bunlar hem na­maz kılarlar, hem Allah’tan mağfiret isterler. Özellikle “seher vakti”nin söz konusu edilmesi duanın vakti olması ve isteklerin karşılanma ihtimali yük­sek bir zaman olmasıdır. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) yüce Allah’ın Hz. Yakub’un çocuk­larına söylediğini naklettiği: “Sizin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim” (Yu­suf, 12/98) buyruğunu açıklamak üzere şöyle buyurur: “Yakub onların bu mağfiret isteklerini seher vaktine erteledi.” Bu hadisi Tirmizî rivayet etmiş­tir.İleride gelecektir.

Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) da Hz. Cebrail’e: “Gecenin hangi vaktinde yapılan dua kabule şayandır?” diye sorunca Hz. Cebrail: Bilemiyorum, şu kadar var ki Arş seher vaktinde sarsılır” diye cevap verdi.

“Seher” denildiği gibi “sehr” de denilir. ez-Zeccâc der ki: “Seher” gece­nin geçip ikinci fecrin çıktığı vakte kadarki zamandır. İbn Zeyd ise, bu va­kit gecenin sonuncu altıda biridir, demektedir.

Derim ki: Bundan daha sahih olanı, hadis imamlarının Ebu Hureyre’den naklettikleri şu hadis-i şeriftir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Aziz ve celil olan Allah, her gece gecenin ilk üçte biri geçince dünya semasına iner ve der ki: Ben melik olanım. Ben melik olanım. Var mı Bana dua eden? Ben de onun duasını kabul edeyim. Var mı Benden dilekte bulunan? Ben de ona istediği­ni vereyim? Benden mağfiret isteyen var mı? Ben de ona mağfiret edeyim. Ve bu tan yeri ağarıncaya kadar böyle devam eder, gider.” Müslim’in bir rivaye­tinde ise “sabah fecr ağarıncaya kadar” şeklindedir. Lafız Müslim’indir.

Bu buyruğun TE’VILI hakkında farklı görüşler vardır. Buna dair yapılan açık­lamaların en uygunu Nesâî’nin Kitabında müfesser olarak gelen şu rivayet­tir: Ebu Hureyre ile Ebu Said’den (Allah ikisinden de razı olsun) rivayete gö­re şöyle demişlerdir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah gecenin ilk yarısı geçinceye kadar mühlet verir. Sonra bir MÜNÂDIYE emrederek şöyle der: Dua eden var mı? Duası kabul olunacak. Mağfiret isteyen var mı? Ona mağfiret olunacak. İstekte bulunan var mı? İstediği ona verile­cek.”

Ebu Muhammed Abdulhak bunun sahih olduğunu ifade etmiştir. İş­te bu hadisteki ifadeler bir önceki hadisteki müşkilliği kaldırmakta ve her tür­lü ihtimali açıklamaktadır. Birinci hadisteki ifadeler muzafın hazfedilmesi ka-bilindendir. Yani Rabbimizin meleği iner ve der ki… anlamındadır. Yine bu­radaki “iner” kelimesi “indirilir” şeklinde de rivayet edilmiştir ki, bu da bi­zim sözünü ettiğimiz hususa açıklık getirmektedir.

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Nüzul hadisi

Fethu’l-Bârî’de (3/25) şöyle denmiştir: 

“İnme”nin manâsında ihtilâf edilmiş ve ortaya birtakım görüşler çıkmıştır:

1): Kimileri onu/inmeyi zâhiri ve hakîkati üzere kabûl etmişlerdir. Bunlar, müşebbihedir/Allah’ı kullarına benzetenlerdir. Allah onların i’tikadlarından yücedir.

2):Kimileri bu husûstaki hadîslerin tamâmını sahîh olduğunu inkâr etmişlerdir. Bunlar, Hâricîler ve Mu’tezile’dir. Bu görüş mükâberedir /yanlışta olduğunu bildiği halde hak ve hakîkat karşısında inâd edip direnmektir.

3): Kimileri bunları, icmâl yolu üzere/tafsîlâta girmeden, Allâh Teâlâ’yı keyfiyyetden ve teşbîhden pâk tutarak bunlara îmân ederek geldikleri gibi kabûl edip geçerli kılmaktadırlar. Bunlar Selef’in cumhûrudur/ çoğudur. Bu inancı Beyhakî ve diğerleri dört imâmdan, Ebû Hanîfe, Mâlik, Şâfiî ve Ahmed İbnü Hanbel’den, iki Süfyân’dan (Süfyân-ı Sevrî ve Süfyân İbnü ‘Uyeyne’den, İki Hammâd’dan /Hammâd İbnü Süleymân (veya Zeyd) ve Hammâd İbnü Seleme’den, Evzâî, Leys ve başkalarından naklettiler.

4): Kimileri lâyık olacak ve Arap dilinde kullanılan bir şekilde te’vîl etmişlerdir.

5): Kimileri te’vîlde o kadar ileriye gitmişlerdir ki, nihâyet iş bir çeşit tahrîf haddine varmıştır.

6): Kimileri de Arap dilinde kullanılan ve yakın olan te’vîl ile uzak ve (Ehl-i Sünnet tarafından) terkedilmiş olan te’vîllerin arasını ayırmış, bazı(nasslar)da te’vîl yapmış, bazılarında da işi Allah’a bırakmışlardır. Mâlik’den nakledilen de budur. Muteahhirûn’dan İbnü Dekîk el-‘Îd bu görüşte kesin görüş bildirdi. Beyhekî, “bu görüşlerin en sâlimi/sağlamı, Sâdık/sözünde doğru olan Nebi (sallallâhu aleyhi vesellem)’den bir şey/açıklama gelmedikçe bilâ keyf/nasılsız îmân etmek ve anlatılmak istenen ma’nâ hakkında susmaktır. Gelirse ona gidilir” dedi.

Umdetü’l-Kârî’de (3/623) şöyle denilmiştir: 

Şüphe yok ki, nüzûl /inmek cismin üstten alta intikâlidir ve Allah bundan münezzehdir. Nüzûl hakkında gelen rivâyetler Müteşâbihâttandırlar. Onlar(ın an-laşılması) husûsunda âlimler iki kısımdırlar:

Birincisi, Müfevvıda/(ne demek olduğunu Allah’a) bırakanlar. Onlara îmân eder, te’vîllerini Allah’a bırakırlar. Bununla beraber Allah’ı noksân sıfatlardan kesin olarak tenzîh ederler.

İkincisi de Müevvile(te’vîl edenler)’dir. Onları yerler(in)e göre lâyık oldukları şekilde te’vîl ederler. Bu sebeble onlar “Allah’ın iner” (hadîsin)in manasının “Allah’ın emri iner,” yahut “melekleri (iner)”, veya bunun istiâre olduğunu ve ma’nâsının duâ edenlere bolca lütûfta bulunmak ve duâlarını kabûl etmek v.b. demek olduğunu söylemekle te’vîl ettiler.

Hattâbî şöyle dedi: Bu hadîs sıfât hadislerindendir. Selef’in bunun/bu hadîsin hakkındaki mezhebi /gittikleri yol, ona îmân etmek, onu zâhirleri üzere icrâ etmek ve keyfiyeti/nasıl oluşu ondan nefyetmektir. Hiçbir şey O’nun gibi değildir. Ve O, hakkıyla işiten ve hakkıyla görendir.

Kadı Beydâvî şöyle demiştir: Kat’î olan aklî delîllerle O’nun cisim ol-mak ve bir mekânda bulunmaktan münezzeh olduğu sübût bulunca, O’na, “bir yerden daha aşağı bir yere intikal” ma’nâsında olan “nüzûl” imkânsız olur. O halde (Nüzûl ile) murâd edilen rahmetinin nûrudur

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Abdilber ve Akaid bahsi (3+4)

Tevil’in nerede yapılacağını bilmeyen mücessim cahiller, Allah bilir şimdi İbn Abdilber için de SIFAT İPTALCİSİ diyecekler!

İbn Abdilber:

”Allah u Teâlâ güler sözünün manası, yani bu durumda( ikisini cennete koyarak) kuluna merhamet eder. Allah u Teâlâ kulunu şefkat, merhamet, rahmet ve rahatlıkla karşılar. Allah güler sözü mecazi manadadır.”
Kaynak: (et-Temhid/18.cild/345.sayfa)

———————————————————

İBN ABDİLBER (rahimehullah) TAM BU NOKTADA SELEFÎ-VEHHABİLERİN ASIL GÖRÜŞÜ OLAN MÜCESSİM VE MÜŞEBBİHELİĞİ ANLATIYOR VE SELEFÎ-VEHHABİLERİN EHLİSÜNNETE SIFAT İPTALCİSİ DEDİKLERİ SÖZÜNE REDDİYE OLARAK ŞUNLARI NAKLEDİYOR.

Ebu Ömer dedi ki:
Ehlisünnet âlimleri, Kuran-ı Kerim ve Sünnette geçen bütün sıfatları kabul etme, iman etme ve hakiki manası üzere olup mecâz olmadığı konusunda icma etmişlerdir.

Ancak, bu âlimler keyfiyet isnad etmezler ve hiçbir sıfatı sınırlamazlar!

Ama bidat ehli, Cehmiyye ve Mutezile’nin hepsi ve haricilerin hepsi sıfatları inkâr eder ve hiçbir sıfatı hakikati üzerine hamletmezler. Bu sıfatları kabul edenlerin müşebbih olduklarını zannederler. Bunlar; sıfatları kabul edip, isnad edenlerin yanında mabudu nefyedenler olarak tanımlanırlar. Doğru olan, Allah’ın kitabının ve Resulünün de (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetinin söylediğini söyleyenlerdir. Onlar da Ehlisünnet vel cemaat imamlarıdır. Allah’a şükürler olsun.

Harmele bin Yahya rivayet etti dedi ki: Abdullah bin Vehb’i duydum diyordu ki; Malik bin Enes’i duydum şöyle diyordu: ”Kim ki Rabbi’ni şöyle vasıflarla vasıflarsa
Örneğin; [Yahudîler, «Allah’ın eli bağlıdır,» dediler.] bu ayeti okuyup eliyle boynuna işaret ederse ve diğer bir ayet-i kerime olan [O, her şeyi işitir ve görür.] deyip kulaklarına ve gözlerine ve ya bedeninden herhangi bir yerine işaret ederse, o işaret ettiği yeri kesilir. Çünkü o Allah’ı kendi nefsine benzetmiş olur.

Kaynak: (et-Temhid/18.cild/346-347.sayfa)

Ibn Abdilber ve akaid bahsinin önceki bölümleri:
1) https://islamkalesi.wordpress.com/2013/07/28/ibn-abdilber-ve-akaid-bahsi-1/
2
https://islamkalesi.wordpress.com/2013/08/11/ibn-abdilber-ve-akaid-bahsi2/

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Abdilber ve Akaid bahsi(2)

İmam-ı Malik de te’vil yapıyor ona da sıfatları iptal eden diyebilecek misiniz ??? Mekan isnadi icin Abdilberden delil getirenler acaba şimdi Ibn Abdilbere sifatlari iptal ediyor, cehmiyedir gibi sözlerle itham edeceklermi??

Muhammed bin Ali el-Cebelî bize rivayet etti ki o Kayravan’da güvenilir Müslümanlardandır. Dedi ki: Bize Mısır’da Cami bin Sevade tahdis etti (söyledi) dedi ki: Mutarrif bize Malik bin Enes’ten tahdis etti ki: Malik bin Enes’e bu hadis soruldu: ”Allah, geceleyin dünya semâsına nuzul eder” İmam-ı Malik: ”Allah’ın EMRİ nazil olur.” dedi. İmam-ı Malik’in dediğinin doğru olabilme ihtimali vardır. Şu şekilde ki: rahmeti nazil olur, affı gerçekleşir ve duaları kabul eder. Bunlar Allah u Teâlâ’nın emirleridir (durumlarıdır/işlerindendir) yani en çok o vakitte gerçekleştirdiği işlerindendir. Allah en iyi bilendir. Bu yüzden, özellikle o vakitte dua edilmesine teşvik edilmiştir.Ebu Zer’in (radiyallahu anhu) hadisinden rivayet edilmiştir ki Ebu Zer ra şöyle demiştir: Ya Resulellah (sallallahu aleyhi ve sellem) dualar hangi gece daha makbuldür? Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: ”Son gecenin ortası” Bu da verdiğimiz görüşü destekleyicidir. Zeval vaktinde, yağmur yağarken ve bu vakitler gibi duaların mustecab (makbul) olduğu vakitlerde dua etmek mendub olduğu gibi, bu vakitte de (gecenin yarısı) dua etmek mendub oluyor. Allah en iyi bilendir.

Başkaları demiştir ki: (hâşâ) ”Allah kendi zatıyla iner” Ahmed bin Abdullah bize ihbaren dedi ki: onun babası ona şöyle söylemiş: Ahmed bin Halid bize tahdisen dedi ki; Yahya bin Osman bin Salih bize Mısır’da tahdisen dedi; NUAYM BİN HAMMAD’I duydum şöyle diyordu:”Nuzul hadisi Cehmiyye fırkasının görüşlerine reddiyedir. Yahya bin Osman bin Salih dedi ki: NUAYM şöyle dedi: ”Allah kursîsinin üstündedir, zatıyla iner” Ebu Ömer dedi ki: Nuaym bin Hammad’ın sözünün, Ehlisünnetten olan ilim ehlinin yanında bir değeri yoktur. Çünkü bu söz KEYFİYET demektir. Ehlisünnetten olan mana erleri Allah u Teâlâ hakkında keyfiyetten bahsetmekten (keyfiyet isnad etmekten) korkarlar. Çünkü keyfiyet, ancak ve ancak ihata edilebilen (kuşatılabilen) varlıklar içindir. Allah u Teâlâ da ihata edilmekten münezzehtir (yücedir). Gözlerin görmediği varlıkları akıl sahibi insanlar, yalnızca gelen haberler ile vasıflarlar. Allah u Teâlâ hakkında da makbul olan haberler Ayet-i Kerimeler ve Hadis-i şeriflerdir. Bu ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde geçen haberleri de TEŞBİH (BENZETME), KIYAS, TEMSİL VE EŞ DEĞER (NAZÎR) yaparak haddi aşmamalıyız, çünkü ”O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O her şeyi işitir, görür.”
Kaynak: (et-Temhid/İbn Abdilber/7.cild/144-145.sayfa)

Görüldüğü gibi Imam İbn Abdilber Selefî-Vehhabilerin dediğinin zıttını söylüyor.

Bu konuyu iyi anlamak icin paylaşımın ilk kısmını(1. bölümü) da okumanızı tavsiye ederiz: https://islamkalesi.wordpress.com/2013/07/28/ibn-abdilber-ve-akaid-bahsi-1/

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Kur’an ayetler ve hadislerin zahiri manalarının tevil edilmesi gerektiği

Ilk olarak Kur’ an-ı Kerim’ e gelince; onunla ilgili açıklamalarda çeşitli vecihler vardır:

Birincisi: Kur’ an’ da Allah hakkında yüz, göz, tek bir yan, eller, tek bir baldır gibi ifadeler geçmektedir. Eğer biz Kur’an’daki lafızların zahirlerini alırsak, bir yüzü olan, o yüz üzerinde bir çok göz bulunan, tek bir tarafı olan o taraf üzerinde de çok eller bulunan ve tek bir baldırı olan bir şahsı ispat etmemiz gerekir ki bizler, bu dünyada dahi tahayyül ettiğimiz bu şahıstan daha çirkin suretli birisini düşünemeyiz ve akıllı hiçbir insanın Rabbinin ve bu sıfatlarla vasıflanınasına razı olacağına da inanmıyoruz.

İkincisi: Kur’an’da ‘0, göklerin ve yerin nurudur’ ifadesi geçmektedir. Akıllı her insan açık ve net bir şekilde bilir ki alemin İlah’ı duvarlar üzerinde yayılan ışık değildir. O  nur, Güneşten, Aydan ve ateşten yayılan nur (ışık) da değildir. O halde her birimize düşen “Allah göklerin ve yerin nurudur.”  ayetini tefsir etmemizdedir. Şöyle ki Allah göklerin ve yerin aydınlahcısıdır, nurlandırıcısıdır. O, semavat ve yer ehlinin yol göstericisidir. Ya da O, gökleri ve yeri ıslah edenidir, düzene koyanıdır. İşte bütün bunlar yukarıdaki ayetin tevildir.

Üçüncüsü: Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet vardır.” Malumdur ki, demirin kendisi, hacmi gökten yere inmemiştir. Başka bir ayette de Allah şöyle buyuruyor: ” … Ve sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekizer çift indirdi.” Malumdur ki hayvanlar gökten yere inmemiştir.

Dördüncüsü: Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki “Nerde olursanız o sizinle beraberdir”, “Biz ona şah damarından daha yakınız”5ve “Üç kişinin gizili konuştuğu yerde mutlaka dördüncüsü odur” sözleridir. Akıllı her insan bilir ki bu ayetlerde geçen birliktelik ve yakınlıktan murat, ilim yakınlığı (onların bütün durumlarını bilmek) ve llahi kudrettir.

Beşincisi: Allah Teala’run Kur’an-ı Kerim’de ki “Allah’a secde et ve yaklaş” sözü. Bu yaklaşma, ancak itaat ve kullukla olur. ‘(ön bakımından yaklaşmaya gelince, zaruri olarak bilinir ki secde etmekle bu (maddi) yaklaşma hasıl olmaz.

Alhncısı: Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de ki ” …Nereye dönerseniz orası Allah’a çıkar” sözü ve ” … Biz ona sizden daha yakınız Lakin siz görmüyorsunuz”  sözü.

Yedincisi: Allah Teala şöyle buyuruyor: “Allah’a güzel bir borç verecek yok mu?”Şüphe yok ki bu ayetin de tevil edilmesi gerekir.

Sekizincisi: Allah’ın Kur’ an-ı Kerim’ deki “Allah onlara, binalarına temelinden geldi.”Ayette “geldi” den maksat sarstı, anlamındadır. Bu ayetin de tevil edilmesi gerekir

Dokuzuncusu: Allah Hz. Musa ve Hz. Harun’a hitaben şöyle buyuruyor: ” Ben sizinle beraberim. Işitir ve görürüm.” Bu beraberlik onlan koruma durumlannı bilme ve onlara merhamet etme anlamındadır. Her akıllı insan, bütün bu ayetler ve benzerlerinin tevil edilmesi gerektiğini kabullenmek durumundadır.

Hadislere gelince; bu türden olan hadisler de hayli fazladır:

Birincisi: Rasulullah (s.a.v.)’ın Allah Sübhanehu ve Taaladan hikaye ettiği “Hastalandım beni ziyaret etmedin, senden yemek istedim bana yemek vermedin, senden su istedim bana su vermedin”  rivayeti. Akıllı kişi, bu ifadelerdeki maksadın sadece temsili bir anlatım olduğundan asla şüphe etmez.

Ikincisi: Rasulullah (s.a.v.)’ın Rabbinden hikaye ettiği “Bana yürüyerek gelene ben koşarak gelirim” sözü. Yine hiçbir akıllı kimse bu rivayetteki muradın temsil ve tasvir olduğundan şüphe etmez.

Üçüncüsü: Imam Gazall (r.a.), Ahmet b. Hanbel’in aşağıdaki üç hadis hakkında tevili kabul ettiğini nakletmiştir.
1 . Hz. Peygamber (s.a.v.)’in: “Haceru’l Esved Allah’ın yeryüzündeki
sağ yanıdır” sözü.
2. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in: “Ben sağ yönden Rahmanın nefesini
göriiyorum/hissediyorum” sözü.
3. Rasulullah (s.a.v.)’ın Allah Azze ve Celle’den hikaye ettiği:
“Ben, beni zikredenin yanında oturmaktayım” sözü.

Dördüncüsü: Rivayet edilir ki Mu’tezlle mezhebi Kur’an’ın mahluk olduğu konusunda Hz. Peygamber (s.a.v.)’ den rivayet edilen ” Bakara ve Al-i Imran sureleri kıyamet gününde sanki iki bulut gibi gelirler” hadisine tutundular. Bu hadise dayanarak Kur’an’ın mahluk olduğunu iddia ettiler. Ahmet b. Hanbel bu hadis hakkında şöyle der: “Yani okuyanın sevabı gelir.” Açıkça bu hadisin tevil edilmesine ihtiyaç vardır.

Beşincisi: Hz. Peygamber’in (s.a.v.)’in “Sıla-i rahim, Rakmanın her iki yanına bağlıdır. Allah Sübhanehu Teala şöyle söyler: ‘Sana ulaşana ben de ulaşırım”‘ sözü. Bu hadisin de tevil edilmesi gereklidir.

Altıncısı: Hz. Peygamber’in şu sözü: “Mescitler cildin ateşten uzaklaştığı gibi tükiirükten uzaklaşırlar.” Bu hadisin de tevil edilmesi gerekir.

Yedincisi: Hz. Peygamber şöyle dedi: “Mü’minin kalbi Rahmanın iki parmağı arasındadır.”Bu hadisin de tevil edilmesi gerekir. Çünkü bizler zorunlu olarak biliriz ki göğsümüzde, kalplerimizi tutan iki parmak yoktur.

Sekizincisi: Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Rabbinden hikaye ettiği şu söz: “Biz kalpleri kırılmışların yanındayız.”Buradaki beraberlik, yanında olma ancak merhamet etmektir.

Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) evliyanın sıfatları konusunda Allah’tan hikaye ederek şöyle der: “Ondan hoşlandığım zaman onun işiten kulağı gören gözü olurum .. . ” Zaruretle bilinmektedir ki kendisiyle eşyanın görüldüğü görme gücü, Allah sühnanehu Teala’nın kendisi değildir.

Dokuzuncusu: Hz. Peygamber Allah Teala’dan hikaye ederek şöyle buyuruyor: “Kibriya (ululuk) benim Cübbem, azamet
ise peştemalimdir.”Akıllı olan, Allah için abayı ve peştemali kabul etmez.

Onuncusu: Rasulullah Ubeyy b. Ka’b’a şöyle dedi: “Ey Ebu Münzir: Allah’ın kitabında hangi ayet daha büyüktür? Rasulullah (s.a.v.) bu soruyu iki defa tekrarladı. Üçüncüsünde ise Ebu Münzir: “Ayete’l-Kursi” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) elini onun göğsüne koydu ve ona “isabet ettin” dedi. “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yernin ederim ki onun ( Ayetel Karsi) bir dili vardır, arşın yanında Allah Teala’yı takdis eder.”25
Bu hadisin de tevil edilmesi gerekir. Sonuç olarak bütün bu zikrettiğimiz rivayetler göstermektedir ki gerektiğinde tevil etmek her akıllı
kimse için zorunlu bir durumdur. Bununla beraber Kelamcılar derler ki: Allah Teala’nın yönden ve cisim olmaktan münezzeh olduğu delille sabit olunca, eleştirme sebebi olmaması için Kur’ an’ da ve Hadislerde geçen bu lafızları sahih olan bir anlam üzerine hamletmemiz gerekir. Mukaddime olarak sunulan söz burada sona erdi.
Başarı Allah’ tandır.

[Fahreddin er-Razi, esâsu’t-takdîs fî ilmi’l-kelâm, s. 101-105 ]

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da Blog Oluşturun.