Posts Tagged With: dua

Mürşide verilen yetkiler

Bütün mucizeler, peygamberlerin insan ve kainat üzerindeki yetkileridir. Bunların bir kısmı, derecelerine göre peygamber vârisi olan kamil insanlarda da zuhur eder. Ancak bunun bir sınırı vardır. Onu bilmek gerekir. Yoksa, veliler hakkındaki yanlış inançlar yüzünden, şirke düşülür.

Bazıları, kutub ve gavs olarak bilinen velilerin kainatı idare ettiğini, bütün insanlardan ve âlemden haberdar olduğunu, istediğini yapma yetkisininin bulunduğunu düşünür ve söyler. Bu fikir yanlıştır; tövbe edilmezse şirke ve küfre girme tehlikesi vardır. 

Bütün kainatı yoktan var eden ve varlığını devam ettiren Allahu Teala’dır. Kainat ve insan onun elinde ve emrindedir. O dilediği şekilde yaratır, istediği gibi sevk ve idare eder.

Ancak Allahu Teala, bu kainatta bazı mühim vazifeleri meleklerine, bazı işleri de velilerine gördürür. Bir takım işleri de başka varlıklara yüklemiştir. İrşatla görevli bir velinin işi, Allah’ın izniyle ölü kalpleri nur ve ilâhi sevgi ile diriltmek, kulu Yüce Rabbine sevk etmektir.

Velinin bütün yetkisi ilâhi kadere bağlı olarak gerçekleşir, ve hepsi ilâhi izinle olur. Velî sonuç almak için sebepleri kullanır. Her işinde Allah’ın rızasını arar. Nazı, niyazı, dua ve avazı hak içindir.

Allahu Teala’nın kendisine ikram ettiği feyiz, nur, keşif, keramet, marifet, feraset ve duasının kabul edilir olmasını ilâhi irade ve rızaya uygun kullanır. Kul olduğunu unutmaz; haddini bilir, yetkisini aşmaz.

Yüce Rabbine karşı boynu bükük, gönlü yanık, kalbi uyanık bir vaziyette hep onun emrini ve desteğini bekler. Elinde hangi güzel hal zuhur etse onu kendisinden bilmez, kibir göstermez, övünmez.

Makamı ne olursa olsun veli her şeyi bilmez, bilmesi de gerekmez. Her şeyi bilmek ancak Allahu Teala’ya aittir. Yüce Allah bu konuda peygamber de olsa kimseyi kendisine ortak etmez.

Veli, Allahu Teala’nın kendisine bildirdiklerini ve hak yolunda lazım olanı iyi bilir. O Allah’ın şahididir. Onu tanır. Onu tanıtır. Kalbin ve nefsin terbiyesinde ustadır.

İrşat kutbu olan veli, bütün gücünü dinin yayılması ve insanların ıslahı için kullanır. Eşyayı ıslah etmek, dünya işlerini düzene sokmak, güzel geçim yolları aramak, teknik gelişmeleri takip etmek velinin birinci işi değildir. O bunları ehline havale eder.

Bazı insanlar, baş ve bel ağrısına varana kadar her türlü derdini velinin himmet ve tasarrufu ile dindirmek ister; doktor yerine veliye gider. Kimileri, insanların cehalet, zulüm, tembellik ve ihanetleri yüzünden bozulan cemiyet hayatının mürşitlerin tasarrufu ile düzelmesini ve zalimlerin başının ezilmesini bekler, durur.

Halbuki veliler, Allahu Teala’nın koyduğu fıtrat kanunlarına uymayı takvanın bir gereği görürler. Yüce Allah’ın hikmetine bakarlar, tecellisine tâbi olurlar, her halükârda Hakk’ın muradını gözetirler. İlâhi rızaya uymayan ta-lepleri de reddederler.

[Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dilaver Selvi, 1/360-361]

Categories: Tasavvuf | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Kurtubi ve Nüzul Hadisi

Al-i imran 17, Kurtubi tefsiri:

Yüce Allah’ın: “Ve seherlerde Allah’tan mağfiret dileyenlerdir” buyruğunun anlamı hususunda farklı açıklamalar yapılmıştır.

Enes b. Malik der ki: Burada sözü geçenler, Allah’tan mağfiret dileyenler­dir. Katade ise, sözü geçenler namaz kılanlardır, demektedir.

Derim ki: Bu görüşler arasında bir çelişki yoktur. Çünkü bunlar hem na­maz kılarlar, hem Allah’tan mağfiret isterler. Özellikle “seher vakti”nin söz konusu edilmesi duanın vakti olması ve isteklerin karşılanma ihtimali yük­sek bir zaman olmasıdır. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) yüce Allah’ın Hz. Yakub’un çocuk­larına söylediğini naklettiği: “Sizin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim” (Yu­suf, 12/98) buyruğunu açıklamak üzere şöyle buyurur: “Yakub onların bu mağfiret isteklerini seher vaktine erteledi.” Bu hadisi Tirmizî rivayet etmiş­tir.İleride gelecektir.

Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) da Hz. Cebrail’e: “Gecenin hangi vaktinde yapılan dua kabule şayandır?” diye sorunca Hz. Cebrail: Bilemiyorum, şu kadar var ki Arş seher vaktinde sarsılır” diye cevap verdi.

“Seher” denildiği gibi “sehr” de denilir. ez-Zeccâc der ki: “Seher” gece­nin geçip ikinci fecrin çıktığı vakte kadarki zamandır. İbn Zeyd ise, bu va­kit gecenin sonuncu altıda biridir, demektedir.

Derim ki: Bundan daha sahih olanı, hadis imamlarının Ebu Hureyre’den naklettikleri şu hadis-i şeriftir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Aziz ve celil olan Allah, her gece gecenin ilk üçte biri geçince dünya semasına iner ve der ki: Ben melik olanım. Ben melik olanım. Var mı Bana dua eden? Ben de onun duasını kabul edeyim. Var mı Benden dilekte bulunan? Ben de ona istediği­ni vereyim? Benden mağfiret isteyen var mı? Ben de ona mağfiret edeyim. Ve bu tan yeri ağarıncaya kadar böyle devam eder, gider.” Müslim’in bir rivaye­tinde ise “sabah fecr ağarıncaya kadar” şeklindedir. Lafız Müslim’indir.

Bu buyruğun TE’VILI hakkında farklı görüşler vardır. Buna dair yapılan açık­lamaların en uygunu Nesâî’nin Kitabında müfesser olarak gelen şu rivayet­tir: Ebu Hureyre ile Ebu Said’den (Allah ikisinden de razı olsun) rivayete gö­re şöyle demişlerdir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah gecenin ilk yarısı geçinceye kadar mühlet verir. Sonra bir MÜNÂDIYE emrederek şöyle der: Dua eden var mı? Duası kabul olunacak. Mağfiret isteyen var mı? Ona mağfiret olunacak. İstekte bulunan var mı? İstediği ona verile­cek.”

Ebu Muhammed Abdulhak bunun sahih olduğunu ifade etmiştir. İş­te bu hadisteki ifadeler bir önceki hadisteki müşkilliği kaldırmakta ve her tür­lü ihtimali açıklamaktadır. Birinci hadisteki ifadeler muzafın hazfedilmesi ka-bilindendir. Yani Rabbimizin meleği iner ve der ki… anlamındadır. Yine bu­radaki “iner” kelimesi “indirilir” şeklinde de rivayet edilmiştir ki, bu da bi­zim sözünü ettiğimiz hususa açıklık getirmektedir.

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir kimse ile tevessül edilebilmesi için onun hayatta olması şart değildir

Bir kimse ile tevessül edilebilmesi için onun hayatta olması şart değildir

İbni Ebi dünya “Mecabi’d-Dua” adlı kitabında şunları anlatır: “Ebu Haşim, Kesir bin Muhammed bin Kesir bin Rufaa’dan şöyle işitiğini anlatır: “Bir adam, Abdülmelik bin Said bin Ebcer’e muayene için gelmişti. Abdülmelik onun karnını kontrol ettikten sonra “Sende devası olmayan bir hastalık var” deyince, hasta adam “nasıl bir hastalık” diye sormuştu. Abdülmelik: “Sende insanın karnında büyüyen ”dübeyle” adında bir yara var. Her kimde bu yara çıkarsa, onu büyük ihtimalle ölüme götürür” der. Bunun üzerine fenalaşan adam şöyle dua eder: “Allah Allah Allah. Ey Rabbim! Ben sana hiçbir şeyi ortak koşmadım. Allah’ım, ben rahmet peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- vesilesiyle sana yöneliyorum. Ey Muhammed! Senin vesilenle senin ve benim rabbim olan Allah’a beni bu hastalıktan kurtarması için yöneliyorum.” Bu duadan sonra tekrar adamın karnını kontrol eden doktor ona şöyle der: “İyileşmişsin! Artık sende bir hastalık kalmamış.”

Şeyh İbni Teymiye bu rivayetle alakalı şöyle söyler: “Selefin bu ve bunun gibi duaları yaptığı rivayet edilmiştir.” (“Kaidetün Celile” s:91)

İbni Teymiye bu rivayeti, kendi düşünceleri doğrultusunda tefsir etmek için zikretmiştir. Fakat burada önemli olan İbni Teymiye’nin, selefin bu duayı şifa için kullanmış olmasını kabul etmesidir. Bizi ilgilendiren asıl kısım burasıdır. Kitabında bu rivayetin üzerine bina etmek istediği hususlar, onun kendi görüşleridir. İbni Teymiye, bu rivayeti bir delil olarak kabul ettikten sonra uygun gördüğü meseleler için kullanabilir. Bizde uygun gördüğümüz hususta, onu delil olarak kabul edebiliriz.
[Seyyid alevi el-Maliki, Mefahim]

Categories: Tevessül | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Şehid Abdullah A‘zam ve Tevessül

Hazreti Peygamber’i dualarda aracı kılmanın hükmü:

Bu hususta uyanık olun! Birçok genç, meseleyi bilemiyor. Peygamber’i Allah’a duada aracı yapmanın ne demek olduğunu idrak edemiyor.

Sen kendilerine: Peygamberin vesile edilmesini zikrettiğinde, onlar: “Vesile edinmek ne?” diye sorup duruyorlar.

Aslında Peygamber’i vesile etmenin ne demek olduğunu izah etmek gerekiyor. Peygamber’i vesile etmek, “Ey Allah’ım! Sen beni Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yüzü suyu hürmetine affet, onun vasıtası ile bana merhamet eyle!” şeklindeki dualardır.

Bu tür dualar kişiyi müşrik yapmaz. Çünkü yüce Mevla’nın katında Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in özel bir mevkiinin bulunduğunu kim inkâr edebilir? Bineanaleyh Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i aracı kılma şirk değildir.

[ “Fî Zilâli Sûreti’t-Tevbe” (Tevbe Süresinin Gölgesinde Cihad Dersleri), s.555]

Categories: Tevessül | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

PEYGAMBER’E (s.a.v.) YAPILAN TEVESSÜLÜN HÜKMÜ

PEYGAMBER’E (s.a.v.) YAPILAN TEVESSÜLÜN HÜKMÜ
Allame Yusuf ed-Dicvi

Soru Birçok kimselerin inançlarını güçlendirmek için, hakkında ayrı ayrı görüşler olan ve birçok cemaatın incelediği bir konunun açıklanmasını zat-ı fâzılanenizden rica ederiz. Konu: Herhangi bir hususta Peygamber’i (s.a.v.) vesile ederek Allah’a yakarmaktır. Bu tevessül mevzuunda muhtelif görüşler vardır. Hattâ bazıları tevessül etmek Allah’a ortak koşmaktır, demişlerdir.

Cevap — Peygamber’e (s.a.v.) tevessül etmek câizdir, yararlıdır. Bunda hiç şüphe etmemek gerekir. Bunun birçok sahih hadîslerle sâbit olduğunu ilerde gelecek olan tafsilâttan anlayacaksınız. Bu konuda şaşırmış kimselere, icmâlen kısa bir açıklamayla yardım edeceğiz. Tafsilini ve delillerinin beyanını başka yazacağımız makalelere bırakıyoruz. Kısaca cevabımız şudur: «Tevessül: işraktır (Allah’a şerik edinmektir) diyen tâife yanlışlıkla en zavıf illetlere dayanarak boş sözler söylemiştir. Bir Müslümanın, delil getirip bu konuda te’vil yolunda bulunan kimseleri tekfir etmesi câiz değildir. «Allah, her şevin yaratıcısıdır. Her şeyin hükümranlığı elindedir.» (Yâsin, 83); «Bütün işler O’na (Allah’a) döndürülür.» (Hud, 123) diyen kimseyi nasıl tekfir ediyorlar? Halbuki tevessül eden adam Kur’ân-ı Kerim’in bu âyetleriyle Allah’a tevessül ediyor. Çünkü, Allah’ın safi kullarından birisini Allah’ı vesile eden kimse, Allah’tan başka hiçbir hakikî fail olmadığını bilir ve ikrar eder. Hiçbir fiil ve yaratma işini, tevessül ettiği adama isnad etmez. Hattâ mütevessil (tevessül eden kişi), vesile edindiği kimsenin Allahü Teâlâ nezdinde bir rütbe ve manevi yakınlığı olduğunu bilmektedir ki, o rütbe ve manevî kurbiyyet makamının sabit olmasında hiç şüphe yoktur. Ve Peygamber (s.a.v.) o makam ve kurbiyyetle Kıyamet Günü halka şefaat eder. işte bu itikada binaen Kıyamet Günü Allahü Teâlâ nezdinde onlara şefaatte bulunmaları için halk enbiya ve resulleri vesile edinir. Şunu da ilâve edelim ki, mü’min kişi, imanının gereğiyle şüphesiz Allahü Teâlâ’nın hiçbir şeriki olmadığına ve ondan başka gerçek mâbud olmadığına itikad ettiğinden dolayı, kötü vesveselerden arınmıştır. Hatta aziz ve yüce Allah’tan başkasma zâhirde bir şey isnad ettiğini görsek bile, imânı muktezasiyle o isnadm hakikî olmayıp mecazî bir isnad olduğunu anlarız.

Biz hakikî ile mecazî olan isnadın birisini «bahar otu yeşertti» Sözünün mânâsında beyan ettik ve bu sözün bir mü’min ile kâfirden sâdır olması arasında mânâca fark olduğunu anlattık. Öyle ise, istiğase eden kimse, Allah’tan başkasına, yâni halktan istiğasede bulunduğu zaman, onun kendiliğinden hiçbir işi mustakil olarak yapamayacağını ve Allah’tan istimdat etmeyip, O’na rücû etmediğini itikad etmez ve kafası böyle düşünceden hâlidir. Halktan olan musteğasun bih, (kendisinden istiğase edilen kişi) ister diri veya ölü olsun aralarında fark olmayıp ondan istiğase etmek câizdir. Zira hiç şüphe yok ki, Allahü Teâlâ her şeyin yaratıcısıdır ve itikadımıza göre Allah’tan başka hiçbir şeyin bizatihi, hiçbir şeye gerçek tesiri (eskisi) yoktur. İşte hak ehli olan Müslüman cemaatın inancı budur.

Allahü Teâlâ dahi, halkın birbirlerinden yardım taleb etmelerine ve istiğasede bulunmalarına işaret buyurmuştur. Nitekim Kur’- ân-ı Kerini’de, «Eğer onlar sizden dinde yardım isterlerse, yardım etmeniz gerekir.» (Enfal, 72), «…Şu kendi taraftarlarından, diğeri düşmanından idi. Kendi taraftarlarından olan kimse, düşmanına karşı ondan yardım istedi.» (Kasas, 15); «Paylaşma meclisinde (vâris olmayan) yakın hısımlar, yetimler, miskinler bulunduğu vakit, onlara da o maldan verin ye güzel sözler söyleyin.» (Nisa, 8) buyurulmuştur ve hadîs-i şeriflerde bu konuda daha başka misaller de vardır. Şeriat dilinde çok olup, bu tâbirlerin insanların tabiatında çok olduğu açıkça bilinmektedir.

Tevessülü inkâr edenlerin en acayip durumlarındandır ki, cemadatlara (cansız eşyalara) tevessül etmekten ayrılmaz ve çekinmezler. Meselâ, su beni kandırdı, ekmek beni doyurdu, ilâç bana menfaat verdi, diyerek kanmayı suya, doyurmayı ekmeğe, yararı ilâca isnad ediyorlar. Fakat tevessülün Peygamber’e (s.a.v.) isnad edildiğini işittiklerinde inkâr edip kıyamet koparıyorlar. Onlardan sefih (beyinsiz) olanlar bunu inkâr etmekle böbürleniyor. Sanki güzel bir şey yaptıklarını zannederler. Onlar herkesten ziyade ihtiyaçlarını halktan talep etmekte bulundukları halde, onlardan şunu soruyoruz:

İşlerinizi görmek için ondan ihtiyacınızı talep ettiğiniz kimse, Allah ile ortak mıdır? Şayet bu itikat üzere iseniz, Allah’a ortak koşmakta en ileri kimse sizler olursunuz. Eğer «biz yapmak, vermek veya vermemek gibi fiilleri herhangi bir kimseye hakikî değil, mecazî ve sebep olduğu yolu ile isnad ediyoruz. Çünkü Allahü Teâlâ o kimseyi bir hayra, bir hizmete sebep kılmıştır», diye cevap verecekseniz, biz de size deriz ki:

Biz dahi öyle itikad ediyoruz. O hususta aramızda fark yoktur. Şayet tevessül için diri kimse ile ölüler arasında fark vardır diyecekseniz, burada birbirimizden ayrılıyoruz. Yani, diriler ile de, ölüler ile de tevessülün caiz olduğuna itikad ederiz. Zira bütün işlerin faili ancak Allahü Teâlâ’dır. Ne diri, ne de ölü kimse fail olabilir. Tevessül eden kişi, tevessül ettiği zatın hakikatta Allahü Teâlâ’nın nezdindeki makamına tevessül ediyor ve işin fâili, aziz ve yüce Allah’tan başkası olmadığına da itikad edince, mütevessülün bih olan zatın diri veya ölü olması arasında hiçbir fark kalmaz. Zira Allah nezdinde bir makam ve rütbesi olan kimse, ister hayatta, ister mematta olsun, rütbesi bakidir. Her iki hâlde de eşittir. Şu da ilâve olunur ki, diri ile ölü arasında böyle bir ayırım yapmak mü’min kimseye lâyık değildir. Kaldı ki, bir âlim böyle itikad etsin. Çünkü ruhlar, ölümden sonra da hayatta olup, müdriktirler. Hattâ idrakları daha kuvvetlidir. Işte bu nedenle hadîs-i şerifte rivayet edildiğine göre, ölüler kendi aralarında hayatta olanların durumlarını sorar, onların iyi işlerine sevinir, çirkin işlerinden üzülür, onlara dua ederler.

Şüphesiz Mi’rac gecesi Âdem (a.s.) ve diğer peygamberler, Peygamber’e (s.a.v.) dua etmişlerdir. Mü’minlerin ölülerine, hazır ve görünen kimselermiş gibi, «Üzerinize selâm olsun ey mü’minler cemaatı!…» diye onlara selâm vermemiz ve kılacağımız her namazda «Sana selâm olsun ey Peygamber!..» diye hitab etmemiz meşrudur. (Ettahiyyatü… duasında). Hadîs-i şerifte rivâyet olunduğuna göre, işlediğimiz ameller Peygamberimiz’e (s.a.v.) arz olunur. Onlar hayırlı amellerse, Allah’a hamdeder, şerli iseler Allah’dân bize mağfiret diler; hattâ yine hadîsteki rivâyete göre, amelleriniz ölü olan babalarımıza ve ehlimize de arz edilir. Şüphesiz Peygamber (s.a.v.) Müsâ’yı (a.s.) mezarında namaz kılarken görüp; Mi’rac gecesinde yedinci kat gökte namazla emir olunduğu zaman, ona müracaatta bulunmuş ve kendi ümmetinin durumunu ona söylemiştir. Yine Peygamber (s. a.v.) Hz. İbrahim’in (a.s.) selâmını bize tebliğ etmiştir. Yine Mi’rac gecesi Peygamberler toplanıp hutbe okumuş ve başka şeyler yapmışlardır. Sahabenin bazısının, çadırının yakınına kurduğu bir ölünün mezarında, ölünün Kur’ân-ı Kerim’in Mülk sûresini okuduğunu işittikleri hadîs-i şerifte vârid olmuştur.

Vehhabîlerin tek mercileri ve mezheblerinin müessisi olan îbn Teymiyye dahi şüphesiz kitaplarında evliyânın kerâmetlerini isbat etmiş, yine onların imamlarından olan İbn Kayyım dahi «Ruh» kitabında Ebû Bekir’in (r.a.) ruhu gibi kuvvetli ruhların, savaşlarda düşman ordusunu hezimete uğrattığını yazmış, yine imamlarından olan Şevkânı bile, Peygamber (s.a.v.) ile evliyâ ve âlimlere tevessül etmenin câiz olduğunu ispat ederek İzzeddin b. Abdüsselâm gibi «Yalnız Peygamber’e (s.a.v.) tevessül etmenin câiz olduğunu» söyleyen âlimlerin dediklerini reddetmiştir. Zira tevessülün illeti, Allah’a yakınlık ve makamının meziyetidir, diye düşünmüştür. Şevkânî gerçi birçok şeylerin tatbikatı hususunda çelişkiye düşmüş ise de, bu konuda Vehhabîler gibi doğruluktan sapmayıp onların cehaletine uğramamıştır.

Şevkânî «Neylü’l-Evtar» adlı kitabında meşhedlerle teberrük edilmesini isbatlamıştır. Her hal ü kârda Vehhabiler Resûlullah’a (s.a.v.) nidâ edecek veya ona tevessül edecek kimse, şüphesiz illâ onu ulûhiyyet vasfında Allah’a ortak eder diye iddia etmektedirler. Onların mezhebi böyledir.

Şayet nidâ ve istiğaseden Allah’a ortak edilmesi lâzım gelir diye iddia ederlerse, cevaben deriz ki: öyle ise, sizler ilk olarak müşrik ve sapık tâifesisiniz. Çünkü sizler, herkesten ziyade yaratıklara istiğase ediyorsunuz. Mezheblerine göre, ruhlar cesedin ölümünden sonra fâni olur. Kalib kuyusu ile daha başka hususlarda varid olan ve bütün ruhlara hattâ kâfirlerin ruhlarına da hayat isbat eden hadîs ve Kur’ân’ı tekzib etmekle ruhlar fâni olmaz. Onlar cesedin ölümüyle Allah nezdinde ruhların makamları silinip hiçbir iş için artık Allahü Teâlâ’ya dua etmelerine güçleri olmaz veya ruhlardaki ve Allah’ın onlara cesedin hayatmda hibe eylediği şeyler onlardan alındığı için herhangi bir işi yapmaları mümkün olmaz, diyorlar, işte böyle kabul etikleri için, vesveselerine tâbi olup tevessül ve istiğase hakkında Peygamber (s.a.v.) ile salih seleflerden rivayet olunan haberleri tekzib ettiler. Böyle yapmakla aklı ve nakli delillere muhalefet etmiş ve câhillerin en câhili olmuşlardır.

Biz artık acele yazdığımız bu eserde uzun uzadıya onlardan bahsetmeyeceğiz. Allah’a yemin ediyorum ki, biz mü’minlerin bina taşları gibi birbirleriyle kenetlenip kuvvetlenerek kardeş olmalarını ister ve Kur’ân-ı Kerim’de «Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış kardeşlerimizi afv et. O inanmışlara karşı yüreklerimizde kin bırakma, belli ki sen çok rahmet edicisin» (Haşr, 10) diye dua ederim. Müslümanların kalblerini iyi şeylerden selbeden kin ve buğzu izale etmesini, doğruya muhalefet eden kardeşlerimizi hayra ve hidâyete irşad etmesini, onları halk arasında fitne sebebi etmemesini Allahü Teâlâ’nın kereminden dileriz.

Allame Yusuf ed-Dicvi’nin makalesi(kısaltılmıştır)

[Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, s.588-592]

Categories: Istigase, Tevessül | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Tevessül- Imam Şevkani

Selefilerin imamı, büyük muhaddis Şeyh Muhammed bin Ali eş-Şevkani “ed-Dürrü’n Nazıd fi İhlâsı Kelimeti’t-Tevhid” adlı risalesinde şu açıklamaları yapmaktadır:

İlim ve fazilet erbabı ile Allah’a yapılan tevessül, gerçekte onların salih amelleri ve Allah katındaki faziletleri ile yapılan bir tevessüldür. Zira faziletli bir insan bu fazileti ancak amelleriyle kazanabilir. Dolayısıyla, birisi “Allah’ım ben sana falan âlim kulunla tevessül ediyorum” dediği zaman o kişideki ilimsebebi ile böyle demiş olmaktadır!

Buhâri, Müslim ve diğerlerinde nakledildiğine göre Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selem- mağarada kayanın önlerini tıkadığı üç kişinin durumundan bahsetmektedir. Onlardan her biri, işlediği en güzel ameliyle Allaha tevessül ettikleri için kaya mağaranın ağzından kaldırılmıştır. Eğer üstün amellerle Allaha tevessül etmek, İbni Abdüsselam ve onun takipçilerinin zannettiği gibi caiz olmasa, ya da bazı uç noktadakilerin zannettikleri gibi şirk olsa idi, Allah -celle celâluhu- onların bu dualarına icabet etmez, Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selem- de bu kıssayı aktardıktan sonra muhakkak müdahele ederdi. Bununla anlaşılmaktadır ki,

مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى
“Biz o putlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” (Zümer 3)

فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللَّهِ أَحَداً
“Allah ile beraber hiç kimseye dua etmeyin” (Cin 18)

لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ
“Allahtan başkasına dua edenlere hiçbir şekilde icabet olunmayacaktır” (Ra’d 14)
ayeti kerimelerini zikrederek, peygamberlerle ve salih kullarla tevessülün caiz olmadığını iddia edenlerin sözleri doğru değildir.

Bilakis bu ayetler, meseleyle alakalı değildir. Zira müşrikler “biz o putlara ancak bizi Allaha yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” sözleriyle açıkça putlara ibadet ettiklerini ifade etmektedirler. Ama mesela âlim bir kulla tevessül eden kişi asla ona ibadet etmemektedir. Tevessül eden kişi, o âlim zatın ilmi sebebiyle Allah katında bir değeri olduğunu bilir ve o ilim hürmetine Allah’a tevessül eder.

“Allah’la beraber hiç kimseye dua etmeyin” (Cin 18) ayeti kerimesi de aynı şekilde konuyla alakalı bir delil değildir. Zira bu ayeti kerime, Allah’la beraber bir başkasına dua edilmesini yasaklamaktadır. Yani b ayet, bir kimsenin “ey Allah’ım ve ey falan kişi şöyle şöyle yap” diyerek yapacağı duaları kapsamaktadır. Âlim bir kişi ile tevessül eden bir kişi ise sadece Allaha dua etmektedir. O kimseyle yapılan tevessül ise onların yapmış oldukları sâlih ameller sebebiyle olmaktadır. Mağaralarının ağzına kaya düşen üç kişinin sâlih amelleriyle tevessül etmeleri gibi.

“Allahtan başkasına dua edenlere hiçbir şekilde icabet olunmayacaktır” (Ra’d 14) ayeti kerimesi de burada delil olarak kullanılamaz. Ayette, kendilerine icabet edemeyecek şeylere dua eden ama duaya icabet eden rablerine dua etmeyen kimselerden bahsedilmektedir. Bir âlimle tevessül eden kimse ise, ne Allah’tan başka ne de Allah ile beraber hiçbir şeye dua etmiş değildir. Bu izahlardan sonra, tevessülü inkâr edenlerin getirdiği bu ayetlerin bir delil olmadıkları ortaya çıkmaktadır.

وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِّنَفْسٍ شَيْئاً وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّه
“Sana din gününü ne bildirdi, sonra sana din gününü ne bildirdi. O gün hiçbir kimse bir diğeri için bir şeye malik değildir. Hüküm o gün Allah’ındır” (İnfitar 17–9) ayeti kerimelerini delil olarak kullanma istekleri de isabetli değildir. Çünkü bu ayeti kerime sadece din gününde hükmün yalnız Allah’ın olacağını bildirmektedir. Peygamberlerle ya da bir alimle tevessül eden kişi, tevessül ettiği bu zatların din gününde hüküm sahibi olan Allah’a ortak ve onların da hüküm sahibi olacaklarını asla iddia etmemektedirler. Peygamber olsun ya da olmasın herhangi bir kul hakkında böyle bir şeye inanan kimse apaçık bir sapıklığa düşmüş demektedir.

Tevessülü reddedenlerin,
لَيْسَ لَكَ مِنَ الأَمْرِ شَيْء
“Senin elinde emirden bir şey yok, yahud onlara tevbe ettirsin ve yahud azâb etsin çünkü onlar zalimdirler” (Ali İmran 128)

قُلْ لاَ أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعاً وَلاَ ضَرّاً
“Deki, ben kendim için bir zarar ya da menfaat vermeğe güç yetiremem” (Yunus 49) ayeti kerimeleri ile delil getirme çabaları da batıldır. Zira bu iki ayeti kerime de, Peygamberimizin, Allah’ın hükümlerinden herhangi bir hükme sahip olmadığını, kendisine bir fayda ve zarar vermeye muktedir olamıyacağını ifade etmek için nazil olmuşlardır. Yoksa burada peygamberler, veliler ve âlimlerle tevessül etmenin caiz olmadığını bildiren herhangi bir delil yoktur.
Allah Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selem-’e makamı mahmud’u ve büyük şefaat makamını vermiş, insanları ondan şefaat istemeye yönlendirmiştir. Peygamberimiz için “iste verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir” buyurmuştur.

Rabbimiz yüce kitabında, şefaatin sadece kendi izniyile ve razı olduğu kimseler için bir hak olarak kullanılabileceğini bildirmiştir.
وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِين
“Yakın akrabalarını uyar” (Şuara 214) ayeti kerimesi nazil olduğu zaman Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selem-’in
يا فلان بن فلان لا أملك لك من الله شيئاً يا فلانة بنت فلان لا أملك لك من الله شيئاً
“Ey falan oğlu falan, ben senin için Allah katında hiçbir şeye malik değilim. Ey falan kızı falan, ben senin için Allah katında hiçbir şeye malik değilim” buyurmuş olması da, tevessülün caiz olmadığını gösteren bir delil olmaktan uzaktır.

Zira bu rivayet, Allah’ın zarar dilediği birisine menfaat vermeye, menfaat dilediği birisine de zarar vermeye Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selem-’in dahi güç yetiremeyeceğini ortaya koymakta; akrabalarından olsa bile hiç kimse için bir şey yapmaya yetkili olmadığını ifade etmektedir. Nerede kaldı ki akrabası olmayanlara fayda versin. Bu hakikat her müslümanın bildiği ve kabul ettiği bir şeydir zaten. Burada da tevessül edilemiyeceğini gösteren herhangi bir şey yoktur.

Tevessül, emretme ve nehyetme yetkisinin sahibi olan Allah’tan bir şey istemek anlamına gelir. İsteyen kişi, duanın icabetine sebep olabilecek bir sebep ortaya koyarak isteyeceğini yine Allah’tan istemektedir. Öyle Allah ki vermeye ya da mahrum etmeye yegâne gücü yeten ve din gününün sahibi olan o dur.”

[Mefahim & Ebû Hamid b. Merzuk, Ehl-i Sünnetin Mudafası, Bedir Yayınevi, s. 599-600]

Categories: Tevessül | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , ,

İMAM MALİK(R.A) VE TEVESSÜL…!


Hamd Allaha,Salat ve selam onun Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve şerefli sahabilerine(r.a) olsun!

Değerli kardeşlerimiz,Şefaati inkar eden vehhabi akidesine ehli sünnet nezdinde cevap vermeye devam ediyoruz.Gördüğünüz resim İmam Kadi İyadin(r.a) “Eş Şifa “isimli kitabinin 288-289 cu sayfalaridir.Bu sayfalarda İmam Kadi İyad(r.a) hasen bir senetle şöyle der:

« يا أبا عبد الله، أستقبل القبلة ، وأدعو أم أستقبل رسول الله – صلى الله عليه وسلم – ؟
فقال : ولم تصرف وجهك عنه ، وهووسيلتك ، ووسيلة أبيك آدم – عليه السلام – إلى الله – تعالى – يوم القيامة ؟ بل استقبله ، واستشفع به ، فيشفعه الله. قال الله تعالى : {وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَسُولُ لَوَجَدُوا اللهَ تَوَّابًا رَحِيمًا} »

Hac yapıp Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin kabrini ziyaret eden halife Mansur, İmamı Malik r.a şöyle dedi: Ya Eba Abdellah! Kıbleye

dönerek mi yoksa Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme dönerek mi dua edeyim?

İmamı Malik dedi: Niçin yüzünü ondan çeviriyorsun? Halbuki O, senin ve baban Âdem’in, Allah’a vesilesidir. Bilakis O’na dön ve O’nu şefaatçi kıl, Allahu teala O’nu senin hakkında şefaatçi kılsın.

Allahu teala buyurdu: “Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisa: 64)

Categories: Tevessül, Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet | Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

Tevessülü kabul edenler ve yapan alimlerden sadece “bir kaçı”:

1/ الحافظ ابراهيم الحربي ,, في تاريخ بغداد (1/122 )

1/El-Hâfiz ibrâhim El-Harbi, Târîh bagdâd kitabinda, cilt. 1 122 sayfa

2/ الحافظ أبو الربيع بن سالم ,, سير أعلام النبلاء (21/251-253 )
2/ El-Hâfiz Ebû er-Rabî` bin Sâlim, Siyer a`lem en-nübelâ’ (imâm zehebinin kitâbidir), cilt.21 sayfa 251-253

3/ الحافظ أبو الشيخ الأصبهاني ,, سير أعلام النبلاء (16/400 )
3/El-Hâfiz Ebû es-Seyh El-Isbahânî, Siyer a`lem en-nübelâ’ (imâm Zehebinin kitâbidir), cilt. 16 sayfa 400

4/ الحافظ أبو زرعة الرازي كان يقول لعلي الرضا ( حدثنا بحق آبائك )
4/ El-Hâfiz Ebû Zur`a er-Râzî, kendisi Alî rizâya söyle buyuruyor : « Babanin silsilenin hakki için bizlere hadis getir» (çünki Ali Rizâ’nin ecdadlari Peygamberimizin (sav) soyundan’dir. Burada « Bi hakki Ebâ’ika » kelimesini kullanarak tevessül etmistir)

5/ المحدث أبو علي الخلال ,, تاريخ بغداد (1/120 )
5/ El-Muhaddis Ebû Alî El-Hallâl, Târih bagdad kitabinda , cilt 1 sayfa 120

6/ الحافظ أبو زرعة العراقي ,, المنتظم لابن الجوزي (9/74-75 )
6/ El-Hâfiz Ebû Zur`a el-Irâkî, El Muntazam li ibni’l Jevzî, Cilt 9, sayfa 74-75

7/ الحافظ ابن أبي الدنيا ,, قرى الضيف (5/225)
7/ El-Hâfiz bin Ebî Ed-Dunyâ, Kurâ ed-Deyf kitabinda, cilt. 5, sayfa 225

8/ الحافظ ابن الجزري ,, في كتابه ( عدة الحصن الحصين )
8/ El-Hâfiz bin el-Jezerî, ‘akidatu’l hisn el-hasîn

9/ الحافظ ابن الجوزي ,,, زاد المسير ( 4/253)
9/ El-Hâfiz bin El-Cevzî, Zâd el-mesîr kitabinda , cilt 4, s.253

10/ الحافظ ابن حبان ,, الثقات (8/457)
10/ El-Hâfiz ibn hibbân, es-sikât, c.8, s.457

11/ الحافظ ابن حجر العسقلاني ,, انظر فتح الباري تجد ما سيرك ,,
11/ El-Hâfiz ibn Hacar el-‘askalânî, Fethu’l-Bârî kitabinda

12/ الحافظ ابن طولون ,, ذخائر القصر (مخطوط )
12/ El-Hâfiz ibn Tûlûn , zehâ’iru’l-kasr

13/ الحافظ ابن عساكر ,, في أربعينياته ,,وتاريخ دمشق (6/43)
13/ El hâfiz ibn ‘Asâkir, Arba’în ve târîh dimask kitabinda

14/ الحافظ ابن كثير بقوله (بمحمد وآله ) البداية والنهاية (13/192)
14/ El-Hâfiz ibn Kesîr söyle diyor : « bi Muhammedin ve âlihi » yani Muhammed (sav) ve ailesinin hakki için ; el-bidâyatu ven-nihâya kitabinda c.13, s.192

15/ الحافظ الامام أحمد ,, في منسكه للمروزي ( نقله ابن تيمية )
15/El-Hafiz el imâm Ahmed, Menesik li’l-mervezî

16/ الحافظ البيهقي روى عنه ابن الجوزي في المنتظم (11/211)
16/El-Hâfiz El-Beyhakî, ibn cevzî ondan rivâyet eddiyor. El muntazam kitabinda, c.11 s.211

17/ الحافظ الحاكم ,, هو من روى تعظيم ابن خزيمة لقبر علي الرضا وتوسل شيوخه بقبر يحيى بن يحيى ..
17/El-hafiz El-Hâkim kendi kitabinda sunu rivâyet ediyor : « Ibn Huzeyma Ali Rizâ’nin kabrini büyük sayiyor (yüuceliyor) ve kendi seyhleri Yahya ibn Yahya’nin kabri ile tevessül etmislerdir »

18/ الحافظ الخطيب البغدادي ,الجامع لأخلاق الراوي والسامع (2/261)
18/ El-Hâfiz El-Hatîb el-Bagdâdî, Câmi’ul Ahlâk er-râvî ve’s-sâmi’ kitabinda.

19/ الحافظ الدارمي ,, باب ما أكرم الله نبيه – سنن الدارمي
19/ El-Hâfiz Ed-Dâramî, Sunan kitâbinda, « Allâh’in resûlune verdigi ikramlar » bâbinda.

20/ الحافظ السخاوي ,, فتح المغيث شرح ألفية الحافظ العراقي 4/410
20/ el-Hâfiz Es-Sahâwî, Fethu’l-Mugîs sarh Elfiyya el hâfiz el-Irâkî, c.4 s.410

21/ الحافظ السيوطي ,, الاتقان (2/502) وتاريخ الخلفاء وكتبه طافحه
21/ El-Hafiz es-Suyûtî, El-Itkân kitabinda c.2 s.502, Târîh el hulefâ kitabinda, ve bütün kitaplari Tevessül kaynaklarla dolu.

22/ الحافظ الطبراني ,, سير اعلام النبلاء (16/400) وهو من صحح حديث التوسل بعد وفاة النبي صلى الله عليه وسلم ,,
22/ El-Hafiz Et-Tabarânî, siyer a’lem en-nubelâ’ kitabinda, c.16 s.400

23/ الحافظ العجلوني ,, كشف الخفاء (2/55)
23/El-Hâfiz El-Aclûnî, Kesfi’l-Hafâ’ kitâbinda, c.2 s.55

24/ الحافظ العلائي الف كتاب في الرد على ابن تيمية في التوسل والزيارة ..
24/ El-Hâfiz El-‘Alâ’î Ibn Teymiyye’yi redd etmek için kitap yazmistir tevessül ve ziyaret konusunda.

25/ الحافظ المناوي , وقال ان ابن تيمية أصبح بين أهل الاسلام مثله لانكاره التوسل والاستغاثة ..
25/ El-Hafiz El-Menâvî

26/ الحافظ المنذري ,, في رسالته
زوال الظمأ في ذكر من استغاث برسول الله من الشدة والعمى انظر
هدية العارفين ( 5/586)
26/ El-Hâfiz El-Munzirî, Zevâl ez-zamâ’ fî zikri min istigâse bi rasûlillâh mine siddeti vel ‘amâ risalesinde, o risalede hediyetu’l-Ârifîn kitabinda bulunur.

27/ الحافظ الهيثمي ,, مجمع الزاوئد ( 9/ 420)
27/El-Hafiz el-Heysemî, Mecmû’ ez-zevâ’id, c.9 s.420

28/ الحافظ الذهبي ( انظر سير أعلام النبلاء تجد ما يسرك )
28/El-Hâfiz Ez-Zehebî, Siyer a’lem en-Nubelâ’ kitabinda.

29/ حجة الاسلام الامام الغزالي احياء علوم الدين ( 1/260)
Huccatül’Islâm El-Imâm El-Gazâlî, ihyâ ‘ulûm ed-dîn kitabinda c.1 s.260

Müfessirler :

وهذه نخبة من المفسرين المتوسلين

30/ الثعالبي ,, تفسير الثعالبي (4/458)
30/ Es-Sa’âlibî, Cevâhir el-ihsân Tefsirinde, c.4 s.458

31/ القرطبي ,,, تفير القرطبي (8/240)
31/ El-Kurtubî, Tefsîr el-Kurtubî adli tefsirinde. C.8 s.240

32/ النسفي ,, أثبت التوسل بقصة العتبي عند تفسير الآية ,,
32/ En-Nesefî, Nisâ suresinin 64. Ayetinin tefsîrini yaparak, Utbî’nin kissasini getirip Tevessülun delilini getiriyor.

33/ الألوسي ,, روح المعاني (1/82)
33/ El-Alûsî, Rûh el Ma’ânî tefsirinde c.1 s.82

34/ ابن كثير ,, أثبت التوسل بقصة العتبي
34/ Ibn Kesîr, Utbenin kissasindan Tevessülün delilini getiriyor. Ibn Kesîr Ibn Teymiyye’nin talebesi oldugunu unutmiyalim

Lugat ve gramer âlimleri :

وهذه نخبة من علماء لغة القرآن المتوسلين

35/ ابن منظور ,, لسان العرب ( 11/87)
35/ Ibn Menzûr, Lisânu’l Arab kitâbinda , c.11, s.87

36/ ابن خلكان ,, في وفيات الأعيان (6/132)
36/ Ibn Haliken, Vefiyetu’l e’yân kitabinda c.6 s.132

37/ ابن الأثير ,, الكامل في التاريخ (1/43)
37/ Ibnu’l Esîr, El-Kâmil fî târîh, c.1 s.43

38/ الفيروزابادي ,,( الصلات والبشر في الصلاة على خير البشر )
38/ El-Fayrûzâbâdî, Es-Silet ve’l-bisar fî salât ‘alâ khayri’l-basar.

39/ الأصفهاني ,, كتاب الأغاني (10/375)
39/ El-Isfahânî, El-agânî kitabinda, c.10 s.375

40/ القلقشندي ,, صاحب كتاب صبح الأعشى (11/302)
40/ El-Kalkasendî, Subhu’l A’sâ kitabinda c.11, s.302

41/ الابشيهي ,, صاحب كتاب المستطرف (2/508)
41/El-Ebsîhî, El-Mustataraf kitabinda c.2 s.508

42/ ياقوت الحموي ,, معجم البلدان (5/87)
42/ Yâkût el Hamavî, Mu’cemu’l buldân kitabinda. c.5 s.87

Categories: Tevessül, Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Hâfiz Ibnu Hacar El-Askalânî : « Namazda dua yenilestirmek caiz’dir..!!


Hâfiz Ibnu Hacar El-Askalânî : « Namazda dua yenilestirmek caiz’dir eger (sünnette getirilen dualari) inkâr etmiyorsa »

Sahih El-Buhârî’nin serhi olan « Fethu’l-Beri » (cilt 2. Sayfa 287) kitabinda :

Bir adam’in resulullâh’in arkasinda namaz kildigi halde bir dua yenilestirdigi rivayet edilen hadîsin serhinde Imâm Ibnu Hacar söyle diyor :

« Bu hadis, namazda sünnette rivâyet edilen dualari inkar etmeyen baska dua yenilesmek caiz olduguna dair bir delil olarak aldik »

Categories: Bid'at kavramı | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Dua ibadettir!!?!??


Bu konu hakkinda daha uzun paylasimlarimiz oldu.
(http://www.facebook.com/photo.php?fbid=427651967268787&set=a.419520414748609.97935.213717701995549&type=3&theater ve https://islamkalesi.wordpress.com/2012/06/19/ne-lugatta-ne-seriatta-tevessul-ibadat-manasina-gelir/ ).

Şimdi daha kısa ve öz olsun istedim. Dua ibadettir hadisini kullanarak tevessül yapanaları sirkle suçlamak için kullanıyolar. Tabi bunu derken HER DUANIN ibadet olduğunu ya bilmiyolar yada bilmiyormuş gibi yapıyolar. Biz hüsnuzan edip, bilmediklerini kabul edelim inşallah ve kısaca tekrar değinelim. Dua ibadettir diyerek müşriksiniz diyenler şu ayete cevap versinler! Bakalım her dua ibadetmidir!!

لَا تَجْعَلُوا دُعَاء الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاء بَعْضِكُم بَعْضًا

Bu ayetin meali soyledir: Aranızda Resûl’e, duâyı/hitâbda bulunmayı/O’nu ismiyle çağırmayı, bibirinize yaptığınız hitâb gibi yapmayın.

Ve resimde gördüğünüz gibi ayette دُعَاءَالرَّسُولِ=/Düâe’r-Resûli gecmektedir. Şimdi dedikleri gibi her dua ibadet ise, Allahü teala bu ayette şöyle mi demek istiyor acaba: Allah, Resûl’e yaptığınız ibâdeti, kiminizin kiminize olan ibâdeti gibi yapmayın ???

Allah hidayet versin!

Categories: Tevessül, Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da Blog Oluşturun.