Posts Tagged With: sefaat

Şefaat!

Hanbeli alimlerindən Muhammed el Buhuti (v. 1088 h/1678 m) Hac ahkamlarıyla bağlı yazdığı eserde diyor ki:

وينبغي للزائر أن يسألَ لأهله وإخوانِه الشفاعةَ ولسائرِ المسلمين

وقد جئتكُ مستغفراً مِن ذنبي مستشفعاً بك إلى ربي فاشفَعْ لي يا شفيعَ الأمة ، وأجرِني مِن النار

يا رسولَ الله , قد وقَفتُ ببابِك ، واستجرت بجَنابك ، وتمسَّكتُ بأعْتابك ، أسألك الشفاعةَ لي ولوالديَّ

“(Rasulullahın kabrini ziyaret eden) Ziyaretçinin öz ailesine, kardeşlerine ve diğer müslümanlara şefaat istemesi lağzımdır.

(kabrin başında durup bu şekildə şefaat ister) Senin yanına günahımdan istiğfar ederek, senden Rabbim katında şefaat dilemeni isteyerek geldim. Ey ümmetin şefaatcisi benim için şefaat et!

Ey Allahın Rasulu! kapına geldim, yanına sığındım, eteyine yapıştım. Senden kendim ve validelerim için şefaat istiyorum.”

[Muhammed el Buhuti: Buğyetul Mesalik fi ahkemil Menasik: 131-132]

Hanbeli alimi İbrahim bin Ebi Bekr es Salihi (1030-1094 h/1621-1683 m) Həcc ahkamlarıyla yazdığı bir kitabında diyor ki:

ثم ينبغي للزائر أن يسألَ لأهله وإخوانه الشفاعةَ مِن النبي صلى الله عليه وسلم عندَ ربه

“Daha sonra ziyaretcinin Peygamberden Rabbi katında onun ailesi ve kardeşleri için şefaat istemesi lağzımdır.”

[İbrahim bin ebi Bekr es Salihi: Buğyətul Mutetabbi: 467]

Riyad: Darul Meymən: 1429/2008

Fetava Hindiyye de Nebi(sallallahu aleyhi vesellem) in kabrini ziyaret eden kimsenin şöyle söylemesi tavsiye edilmiştir ;

ويُبلِّغه فيقول : السلام عليك يا رسولَ الله مِن فلانِ بنِ فلانٍ, يستشفع بك إلى ربك, فاشفَعْ له ولجميعِ المسلمين
… ثم يقِفُ عند رأسِه صلى الله عليه وسلم كالأوَّل ويقول : اللهمَّ إنك قلتَ وقولُك الحقُّ: { وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ }, وقد جِئناك سامعينَ قوْلَك طائعينَ أمركَ مستشفعين بنبيِّك

Ziyaret edeb gönderilmiş selamı ileterek derki ; Filan oğlu filandan sana selam var ey Allahın Rasulu senden Rabbin katında şefaat etmeni istiyor ona ve bütün müslümalara şefaat et.

Sonra ilk başta olduğu gibi Sallalahu aleyhi vesellem’ in kabrinin başucunda durur ve derki ; Allahım Şüphesiz ki sen buyurdun ve senin sözün haktır : Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64) sözünü işiterek ve emrine uyarak. Nebinden senin katında şefaat etmesini dileyerek geldik.

[ Nizamuddin El Belhi Fetavai Hindiyye 1-292-293]

Mecmaul Enhur fi Şerhi Multakal Enhur

Mecmaul Enhur fi Şerhi Multakal Enhur


Hanefi İmamlarından Abdurrahman bin Muhammed bin Suleyman Mecmaul Enhur fi Şerhi Multekal Ebhur adlı kitabında diyor ki ;

ثم يسألُ اللهَ تعالى حاجتَه ، وأعظمُ الحاجاتِ سؤالُ حُسْنِ الخاتِمة وطلبُ المغفرةِ, ويقول: السلام عليك يا رسولَ الله, أسألكَ الشفاعةَ الكبرى, وأتوسَّل بك إلى اللهِ تعالى في أن أمُوتَ مُسلمًا على ملَّتِك وسنَّتِك وأن أُحشِرَ في زمرةِ عبادِ اللهِ الصالحينَ

Sonra Yüce Allahtan ihtiyaçlarını isteyerek en büyük ihtiyac olan hayırlı son ve bağışlanma talebidir.
Der ki ; Esselamu Aleyke ey Allahın Rasulu Senden büyük şefaati istiyorum senin dinin ve sünnetin üzere ölmek ve Allahın salih kulları zümresinde haşredilmem için seninle Allaha tevessül ediyorum.

[ Şeyhzade Abdurrahman Bin Muhammed : Mecmaul Enhur fi Şerhi Multakal Enhur 1/464 ]

Merakil Felah bi İmdadil Fettah

Merakil Felah bi İmdadil Fettah


Hanefi fukahasından Ebul ihlas Eş Şurunbulali Nebi s.a.v in kabrini ziyaret edenin yapacağı zikirleri anlatıyor ;

وقد قال الله تعالى: { وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّاباً رَحِيماً }, وقد جِئناك ظالمين لأنفسنا, مستغفرين لذنوبنا, فاشفَعْ لنا إلى ربك, واسأله أن يُمِيتَنا على سنّتِك, وأن يَحشُرَنا في زُمْرتِك, وأن يُوْرِدَنا حَوْضَك, وأن يُسقِيَنا بكأسِك غيرَ خَزَايَا ولا نَدامى, الشفاعة الشفاعة الشفاعة يا رسولَ الله – يقولها ثلاثا – { رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْأِيمَانِ وَلا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلّاً لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَحِيمٌ }, وتُبلِّغه سلامَ من أوْصاك به فتقول : السلام عليك يا رسولَ الله مِن فلانِ بنِ فلانٍ, يتشفَّع بك إلى ربك فاشفَعْ له وللمسلمين

Yüce Allah buyuruyor ki ; Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64)
senin yanına nefislerimize zulmederek günahlarımızdan istiğfar ederek geldik. Bizim için Rabbinden şefaat iste! Ondan bizi senin sünnetin üzere vefat ettirip zümrende haşretmesini havzuna kavuşturmasını utanç ve pişmalık olmadan kasenle içirmesini iste. Şefaat Şefaat Şefaat Ya Rasulullallah.Bunu üç defa der.
Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin (Haşr 10)
sonra kendisiyle selam gönderenlerin selamını ileterek dersin ki ; Filan oğlu filanın sana selamı var Ey Allahın Rasulu senden Rabbin katında şefaat etmeni istiyor ona ve müslümanlara şefaat et.

[ Ebu İshak Eş Şurunbulali : Merakil Felah bi İmdadil Fettah ]

Haşiyetul Tahtavi ala Merakil Felah

Haşiyetul Tahtavi ala Merakil Felah

Şurunbulallinin Merakil Felah eserine haşiye yazan Mısılı Hanefi fukahasından Ahmed Et Tahtavi onun yukarıda zikredilen Şefaat Şefaat Şefaat Ey Allhın Rasulu sözlerini şöyle açıklıyor ;

قولُه : “الشفاعة” أيْ نطلُبُ مِنكَ الشفاعةَ

Muellifin şefaat sözünün manası Ey Allahın rasulu senden şefaat istiyoruz demektir.

[ Ahmed Et Tahtavi : Haşiyetul Tahtavi ala Merakil Felah 748]

Fethul Kadir lil Acizil Fakir

Fethul Kadir lil Acizil Fakir


Kemaluddin İbn Humam
 Fethul Kadir kitabında Rasulullah s.a.v in kabrini ziyaret edenin yapması gereken amelleri aktarırken şöyle diyor ;

ويسألُ اللهَ تعالى حاجتَه متوسِّلا إلى اللِه بِحَضْرة نبيِّه عليه الصلاة والسلام .
وأعظمُ المسائل وأهمُّها سؤالُ حُسْنِ الخاتِمةِ والرِّضْوانِ والمغْفِرةِ ، ثم يسألُ النبيَّ صلى الله عليه وسلم الشفاعةَ فيقول: يا رسولَ الله أسألك الشفاعةَ ، يا رسولَ الله أسألك الشفاعةَ وأتوسّلُ بك إلى اللهِ في أنْ أمُوتَ مُسلمًا على مِلّتِك وسنَّتِك

Nebinin a.s huzurunda olmasıyla tevessül ederek yüce Allahtan ihtiyacını talep eder. Meselelerin en büyüğü ve en ehemmiyetlisi ise hayırlı ölümü, Allahın rızasını ve bağışlanmasının istenmesidir.Sonra Nebi (sallallahu aleyhi vesellem)’ den şefaat isteyerek şöyle der ; Ey Allahın Rasulu senden şefaat istiyorum.Senin dinin ve sünnetin üzre Müslüman olarak ölmem için Seninle Allaha tevessül ederim.

[Kemaluddin İbnu Humam Fethul Kadir lil Acizil Fakir 3/169]

El Mekki Tarrihul Mekke

El Mekki Tarrihul Mekke


Kadı Bahauddin İbnuz Ziya Tarihu Mehhe adlı kitabında Kabri ziyaret edenin söyle demesi gerektiğini söylüyor ;

وقد قال الله تعالى : { وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُول لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا } . وقد جِئناكَ يا رسولَ اللهِ ظالمينَ لأنفسِنا ، مُستغفِرين لذُنوبِنا ، فاشفَعْ لنا إلى ربِّنا , واسأَلْه أنْ يُمِيتَنا على سنَّتِك ، وأنْ يحشُرَنا في زُمْرَتِك ، يُسقِيَنا بِكَأْسِكَ غيرَ خَزَايا ولا نَدامى ، ويرزُقَنا مُرافَقتَك في الفِرْدَوسِ الأعلى مع الذينَ أنعمَ اللهُ عليهم مِن النبيِّينَ والصِّدِّيقينَ والشُّهَداءِ والصالحينَ وحَسُنَ أولئك رَفيقاً ، يا رسولَ اللهِ الشفاعة الشفاعة

Yüce Allah buyuruyor ki ; Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64)

Ey Allahın Rasulu biz senin yanına nefislerimize zulmederek günahlarımızdan istiğfar etmiş olarak geldik. Sende bizim için Rabbinden şefaat iste! Ondan bizi senin sünnetin üzre vefat ettirip senin zümrende haşretmesini utanç ve pişmanlık olmadan kasenden içirmesini, bizi firdevsul Ala da Nebilerden sıddıklardan şehitlerden ve Salihlerden Allahın nimet verdiği kişilerle beraber senin yanında olmakla rızıklarndırmasını iste.Onlar ne güzel dostlardır .Ey Allahın Rasulu Şefaat Şefaat!

[Bahauddin İbnuz Ziya El Mekki Tarrihul Mekke 344]

Hanefi Fukahasından Abdullah Bin Mahmud El Mavsili El Muhtar Lil Fetva kitabı üzerine yazdığı El İhtiyar Li Talilil Muhtar isimli eserinde Allah rasulunun s.a.v kabrini ziyaret edenin söylemesi gerekenleri kaydederken ;

وقد قال الله تعالى: { وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّاباً رَحِيماً }, وقد جِئناك ظالمينَ لأنفسِنا، مستغفِرين لذُنوبِنا ، فاشفَعْ لنا إلى ربِّك، واسأَله أنْ يُمِيتَنا على سنَّتِك، وأنْ يحشُرَنا في زُمْرَتِك، وأنْ يُوْرِدَنا حَوْضَك، وأنْ يُسقِيَنا كَأْسَك غيرَ خَزَايا ولا نادمينَ، الشفاعة الشافعة يا رسولَ اللهِ، يقولها ثلاثا, { رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ }، ويُبلِّغه سلامَ مَن أوْصاه فيقول : السلامُ عليكَ يا رسولَ الله مِن فلانِ ابنِ فلانٍ ، يستشْفعُ بك إلى ربِّك فاشفَعْ له ولجميعِ المسلمين

Yüce Allah buyuruyor ki ; Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64)
Senin yanına nefislerimize zülmedenler ve günahlarımızdan bağışlanma dileyerenler olarak geldik. Öyleyse bizim için Rabbinden şefaat iste bizi sünnetin üzre vefat ettirip zumrende haşretmesini bizi senin havzuna kavuşturmasını ve senin kadehinden utanç ve pişmanlık olmadan içirmesini dile. Şefaat şefaat şefaat Ey Allahın Rasulu bunu üç defa tekrar eder.…Rabbimiz!Bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla (Haşr 10)
Ona selam söyleyenin selamını ileterek derki ; Filan oğlu filandan sana selam var ya Rasulallah!
Senden Rabbin katında şefaat etmeni istiyor.Onun için ve bütün Müslümanlar için şefaat iste

[Abdullah Bin Mahmud El Mavsili El İhtiyar Li Talilil Muhtar 1/176]

Zeynuddin El Kirmani diyor ki ;

جِئناك للاسْتشفاعِ إلى ربِّكَ , فأنتَ الشافعُ المشفَّعُ , الموعودُ بالشفاعةِ الكبرى , والمقامِ المحمودِ , وقد قال تعلى فيما أنزلَ عليك :
{ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّاباً رَحِيماً } , وقد جِئناك يا حبيبَ اللهِ ظالمينَ لأنفسِنا , مُستغفرينَ لذُنوبِنا , وأنتَ نبيُّنا , فاشفعْ لنا إلى ربِّنا وربِّك , واسأَلْه أنْ يُمِيتَنا على سنَّتِك , وأنْ يحشُرَنا في زُمْرَتِك ، وأنْ يُوْرِدَنا حَوْضَك ، وأنْ يُسقِيَنا كَأْسَك غيرَ خَزَايا ولا نُدامى .
يا رسولَ الله الشفاعة الشفاعة الشفاعة – يقوله ثَلاثَ مَرَّاتٍ – , فقد سمَّاك اللهُ بالرؤوفِ والرحيمِ فاشفعْ لمن أتاكَ ظالمًا لنفسِه , مُعْترِفًا بذنْبِه , تائبا إلى ربِّه . . .
فإنْ كانَ قد أوْصاك أحدٌ مِن المسلمينَ بتبْليغِ السلامِ إلى النبيِّ – صلى الله عليه وسلم – تقول : السلامُ عليكَ يا رسولَ الله مِن فلانِ بنِ فلانٍ , يستشفِعُ بك إلى ربِّك بالرحمةِ والمغفرةِ فاشفعْ له ولجميعِ المؤمنينَ , فأنتَ الشافعُ المشفَّعُ , الرؤوفُ والرحيمُ

Allah Rasulunun (sallallahu aleyhi vesellem). kabrini ziyaret eden şöyle demelidir ; Senin yanına Rabbinden şefaat dilemen için geldik. Çünkü sen şefaat isteyen ve şefaati kabul edilensin sana büyük şefaat ve övülen makam vadedilmiştir.

Yüce Allah buyuruyor ki ; Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64)

Ey Allahın habibi bizde senin yanına nefislerimize zulmedenler günahlarımız için bağışlanma dileyenler olarak geldik. Sen bizim Nebimizsin O halde bizim için rabbinden şefaat dile

Rabbinden şefaat dile! Ondan bizi senin sünnetin üzere vefat ettirip senin zümrende haşretmesini havzuna kavuşturmasını utanç ve pişmanlık olmadan kabından içirmesini iste

Ey Allahın Rasulu şefaat şefaat şefaat ! bunu üç defa söylemelidir. Yüce Allah seni rauf ve rahim olarak isimlendirdi(Tevbe 128 de) Öyleyse senin yanına nefsine zulmetmiş günahını itiraf etmiş Rabbine tevbe etmiş olarak gelen kimse için şefaat dile! Eğer Müslümanlardan biri senden Nebi (salllallahu aleyhi vesellem) selam söylemeni istediyse o zaman şöyle dersin ; Filan oğlu filanın sana selamı var Ey Allahın Rasulu senden Rabbin yanında rahmet ve bağışlanma için şefaat etmeni istiyor ona ve bütün Müslümanlara şefaat et! Sen şefaat isteyen ve şefaati kabul edilen rauf ve rahimsin

[Zeynuddin El Kirmani El Mesalik Fil Menasik 1073]

Hanefi alimlerinden Rahmetullah Es Sindi Lubebul Menasik ve Ubebul Mesalik adlı kitabında Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’ in kabrini ziyaret edenin şefaat isteyeceğini söyleüyor ayrıca kitabı şerh eden diğer Hanefi fakih Molla Aliyyul Kari de bunu tastik ederek izah ediyor ;

قال السِّنْدي : ثم يطلُب الشفاعةَ , فيقول : يا رسولَ اللهِ أسألُك الشفاعةَ ثلاثًا .

شرحُ مُلا عليِّ القاري : ( ثم يطلُب الشفاعةَ ) أي : في الدنْيا بالتوفيقِ وفي الآخرةِ بغُفرانِ المعْصيةِ

قال السِّنْدي : وحسنٌ أن يقولَ : اللهمَّ إنك قلتَ وأنتَ أصدقُ القائلين { وَلَوْ أَنَّهُمْ إذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوك فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا } جِئناك ظالمينَ لأنفسِنا , مُستغفرينَ مِن ذُنوبِنا فاشفَعْ لنا :

شرحُ مُلا عليِّ القاري : ( وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ ) أي : بالشفاعةِ لردِّهم إلى الطاعةِ .
( ظالمينَ لأنفسِنا , مُستغفرينَ مِن ذُنوبِنا ) أي : ومُستشفعينَ بك إلى ربِّنا .
( فاشفَعْ لنا ) أي : إلى ربِّك

Es Sindi ; kabri ziyaret eden kimse daha sonra şefaat isteyerk şöyle der : Ey Allahın Rasulu senden şefaat istiyorum . bunu üç kere tekrar eder.

Aliyyul Kari şerhi ; Yani dünyada tevfik ahirette günahların bağışlanması için şefaat ister.

Es Sindi : Kabri ziyaret eden kimsenin şöyle demesi gğzel olur ; Ey Allahım.Sen buyurdun ve buyuranların en doğru sözlüsüsün ğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64) bizde senin Peygamberinin yanına zulmedenler ve günahları için bağışlanma dileyenler olarak geldik. Öyle ise bizim için şefaat iste .

Aliyyul Kari şerhi ; … ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi. Yani onların itaate dönmeleri için şefaat etseydi.
Peygamberinin yanına zulmedenler ve günahları için bağışlanma dileyenler olarak geldik. Yani aynı zamanda Rabbimizden şefaat dilemeni isteyerek geldik.
Öyle ise bizim için şefaat iste. Yani Rabbinden iste

[Molla Aliyyul Kari : El Meslekul Mutakassit fi Mensekil Mutavassit ala Lubebil Menasik 289-291]

Maliki alimlerinden büyük usulcü Şihabuddin El Karafi Allah Rasulu(sallallahu aleyhi vesellem) kabrini ziyeret etmek hakkında meşhur Utbi kıssasını Tekrarlıyor.

وحكَى العُتْبي أنه كان جالسًا عندَ قبْرِه – عليه السلام – فجاءَ أعرابيٌّ فقال : السلامُ عليكَ يا رسولَ الله , سمِعتُ اللهَ يقول : { وَلَوْ أَنَّهُمْ إذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا } وقد جِئتُك مُستغفِرًا مِن ذَنْبي , مُستشْفِعًا بك إلى ربِّي ثم أنشأ يقول

يَا خَيْرَ مَنْ دُفِنَتْ بِالْقَاعِ أَعْظُمُهُ
فَطَابَ مِنْ طِيبِهِنَّ الْقَاعُ وَالْأَكَمُ
نَفْسِي الْفِدَاءُ لِقَبْرٍ أَنْتَ سَاكِنُهُ
فِيهِ الْعَفَافُ وَفِيهِ الْجُودُ وَالْكَرَمُ

ثم انصرَف الأعرابيُّ فحمَلتْني عيْنيَّ فرأيْتُ النبيَّ في النوْمِ , فقال لي : يا عتبيُّ اِلحَق الأعرابيَّ فبشِّرْه أنَّ اللهَ قد غفَر له

Utbi diyor ki ; Nebi(sallallahu aleyhi vesellem)’ in kabrinin yanında oturmuştum. Bir bedevi geli ve dedi ki : Esselamu aleyke ya Rasullallah Yüce Allahın şöyle dediğini duydum ;
Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64)

Ben günahlarım için bağışlanma dileyerek ve senden Rabbim katında şefaat etmeni isteyerek senin yanına geldim.Sonra şöyle bir şiir okumaya başladı :

Ey kemikleri şu ovada defnedilenlerin en hayırlısı
Onların güzel kokusundan ova ve tepeler yeşillendi
Senin yattığın kabre benim canım feda olsun
Orada iffet cömertlik ve kerem vardır

Sonra bedevi dönüp gitti ve beni uyku tuttu ve rüyamda Nebi s.a.v i gördüm bana dedi ki ; Ey Utbi o bedeviye yetiş ve onu Allahın bağışlanmasıyla müjdele.

[Şihabuddin El Karafi Ez Zahire 3/375-376]


İbnul Cuzey El Ğırnati El Kavaminul Fıkhiyye adlı kitabında şöyle diyor ;

ينبَغي لمَن حجَّ أنْ يقصِدَ المدينةَ فيدخُلَ مسجدَ النبيِّ – صلى الله عليه وسلم – فيصلِّيَ فيه ويسلِّمَ على النبيِّ – صلى الله عليه وسلم – وعلى ضَجيعَيْهِ أبي بكرٍ وعمرَ – رضي الله عنهما – ويتشفَّعَ به إلى اللهِ ويصلِّيَ بينَ القبرِ والمنبَرِ ويُوَدِّعَ النبيَّ – صلى الله عليه وسلم – إذَا خرَج مِن المدينةِ

Hacceden kimsenin Medineye yönelmesi Nebi(sallallahu aleyhi veselem)’in mescidine girmesi orada namaz kılıp Nebi (sallallahu aleyhi vesellem) ve onun yanında yatan Ebubekire ve Ömere r.a selam vermesi Nebiden (sallallahu aleyhi vesellem) Allah katında şefaat etmesini istemesi kabir ve minberin arasında namaz kılması ve Medineyi terkedeceği zaman Nebi (sallallahu aleyhi vesellem)’ e veda etmesi gerekir.

[İbnul Cuzey El Kavaninul Fıkhiyye 116]

Bu kitabı Şiir haline getirenlerden Murabit bin Mahfuz Eş Şinkiti aynı yerde şöyle diyor 

وينبغي لمَن بحجِّ أُكْرِمَا قصْدُ المدينةِ وأنْ يسلِّمَا
على الشَّفيعِ وضَجِيعَيْهِ وأنْ يُصلِّي قبلَ ذا عُلِنْ
وكذا الصلاةُ بين قبْرِه وبين مِنْبَرِه
واستشْفِعَنْ ووَدِّعَنْ

Haccetmekle ikram edilen kimsenin Medineye yönelmesi
Şefaatçi olana ve onun yanında yatan iki kişiye selam vermesi
Bundan önce Mescidi Nebevide namaz kılması gerekir
Kabri ve minberi arasında namaz kılmakta gerekir
Ve Ondan Şefaat dile ve vedalaş.

[ Murabit Eş Şinkiti : Tuhfetul Mardiyye li Nazmil Kavaninil Fıkhiyye 114]

Maliki fakihlerinden Ebu Abdullah İbn El Hac el Abderi diğer bir Maliki fakihi olan İbnu Numan el Mağribiden naklen diyor ki;

وقد ذكَر الشيخُ الإمام أبو عبدِ اللهِ بن النعمانِ رحِمه الله في كتابه المسمَّى بسَفِينة النَّجاءِ لأهلِ الالْتجاءِ في كَراماتِ الشيخِ أبي النجاءِ في أثناءِ كلامِه على ذلك ما هذا لفْظُه : تحقَّق لذَوي البصائرِ ، والاعتبارِ أن زيارةَ قبورِ الصالحينَ محبُوبةٌ لأجلِ التبرُّكِ مع الاعتبارِ ، فإنَّ بركةَ الصالحينَ جاريةٌ بعدَ مماتِهم كما كانتْ في حياتِهم , والدعاءُ عند قبورِ الصالحينَ ، والتشفُّعُ بهم معمولٌ به عند علمائِنا المحقِّقينَ مِن أئمةِ الدينِ

Şeyh imam Ebu Abdullah bin Numan rahimehullah Sefinetun Neca li Ehlil iltica fi Kerameti Şeyh ebin Neca adlı kitabında diyor ki ;
Basiret ve itibar sahipleri için Salihlerin kabirlerini ibret alıp bereketlenmek için ziyaret etmenin güzel bir şey olması hakikattir. Çünkü hayatlarında olduğu gibi Salihlerin bereketi ölümlerinden sonrada devam eder.Salihlerin kabirleri yanında dua ve onlardan şefaat istemek. Din imamlarından olan muhakkik alimlerimiz katında amel edilen bir uygulamadır.

[İbn el Hacc : Medhal : 1/255]

Kitabın başka bi yerinde İbnul Hacc diyor ki ;

فالتوسُّل به عليه الصلاة والسلام هو مَحلُّ حَطِّ أحمالِ الأوْزارِ وأثقالِ الذنُوبِ والخطايا ؛ لأنَّ بركةَ شفاعته عليه الصلاة والسلام وعِظَمُها عند ربِّه لا يتعاظَمُها ذنبٌ ، إذْ أنها أعْظمُ مِن الجميع , فلْيستبشِرْ مَن زارَه ويلجَأْ إلى الله تعالى بشفاعة نبيِّه عليه الصلاة والسلام ومَن لم يزره , اللهم لا تحرِمْنا مِن شفاعته بحرْمتِه عندك آمين يا ربَّ العالمين
ومَن اعتقَد خلافَ هذا فهو المحروم , ألم يسمَعْ قولَ الله عز وجل : { وَلَوْ أَنَّهُمْ إذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوك فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا } فمَن جاءَه ووقَف ببابِه وتوسَّل به وجَد الله توّابًا رحيمًا ؛ لأنَّ اللهَ عز وجل منزَّهٌ عن خُلْفِ المِيعاد ، وقد وعَد سبحانه وتعالى بالتوبة لمَن جاءَه ووقَف ببابِه وسأَلَه واستغفر ربَّه ، فهذا لا يشكُّ فيه , ولا يرْتابُ إلا جاحدٌ للدينِ معاندٌ للهِ ولرسولِه صلى الله عليه وسلم , نعوذ بالله مِن الحِرْمان

Onunla (sallallahu aleyhi vesellem) tevessül vebal yüklerinden günahların ve hataların ağırlığından kurtulma yeridir. Çünkü hiçbir günah onun s.a.v şefaatinin bereketini ve Rabbi katındaki azametinden üstün olamaz. Çünkü onun şefaati hepsinden daha büyüktür. Öyle ise onu ziyaret ederek veya etmeyerek Nebinin s.a.v şefaati ile yüce Allaha sığınan kimse sevinsin. Allahım senin katındaki değeri hatırına bizi onun şefaatinden mahrum etme.Amin ya Rabbel alemin. Kim bunun aksine itikat ederse o mahrumdur. Yüce Allahın şu kelamını duymadın mı ? Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip Allahtan bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi. (Nisa 4/64) Kim onun yanına gelir mezarının önünde durur ve onunla tevessül ederse Allahı tevvab ve rahim olarak görür. Çünkü Allah vaadine muhalefet etmekten beridir. Allah subhanehu ve Teala onun yanına gelip kapısında duranın ondan Allah katında şefaat etmesini isteyenin ve rabbinden bağışlanma dileyenin tevbesini kabul edeceğini vaat etmiştir. Bundan ancak dini inkar eden Allaha ve onun Rasulune (sallallahu aleyhi vesellem) karşı inatçı olan kimse şek ve şüphe eder.Mahrumiyetten Allaha sığınırız.

[İbn el Hacc : Medhal : 1/259-260]

Kitabın başka yerinde İbnul Hacc diyor ki ;

ثم يتوسّل إلى الله تعالى بهم في قضاءِ مآرِبه ومغفرةِ ذنوبه ويَستغِيث بهم ويطلُب حوائجَه منهم , ويجزِم بالإجابة ببركتِهم ويقوِّي حسْنَ ظنِّه في ذلك , فإنهم بابُ الله المفتوحُ ، وجرَتْ سنتُه سبحانه وتعالى في قضاء الحوائجِ على أيديهم وبسببِهم
ومَن عجَز عن الوصول إليهم فليُرْسِل بالسلامِ عليهم وذكْرِ ما يحتاج إليه مِن حوائجه ومغفرةِ ذنوبه وسترِ عُيوبه إلى غير ذلك ، فإنهم السادةُ الكِرامُ ، والكِرامُ لا يرُدُّون مَن سألهم ولا مَن توسّل بهم ، ولا مَن قصَدهم ولا مَن لجَأ إليهم , هذا الكلام في زيارة الأنبياء ، والمرسلينَ عليهم الصلاة والسلام عمومًا

Daha sonra istediğ şeyler günahlarının bağışlanması için Yüce Allaha tevessül eder onlardan yardım ve ihtiyaçlarının karşılanmasını ister. Onların bereketiyle isteklerine cevap verileceğine emin olur ve bunun için iyi zannını kuvvetlendirir. Çünkü onlar Yüce Allahın açık kapılarıdır. Allah subhanehu ve Tealanın ihtiyaçları karşılamaktaki sünneti ve adeti onların eli ve onlar sebebiyle cereyan etmiştir. Kim onların yanına mezarlarına gitme imkanı elde edemezse gidenlerle onlara selam göndersin ihtiyacı olan şeyleri günahlarının bağışlanması ayıplarının örtülmesini vs (Allahtan dilemelerini) istesin.çünkü onlar şerefli büyük zatlardır.şeref ehli kimseler ise onlardan isteyeni onlarla tevessül edeni onların yanına geleni ve onlara sığınanı geri çevirmezler.Bu umumiyetle Nebiler ve Rasullerin a.s ziyareti hakkında söylenilecek sözlerdir.

[İbn el Hacc : Medhal : 1/258]

Categories: Tevessül, Şefaat | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Şefaat

Hüccetü’l-İslam İmam Gazall, şefaat inancı konusunda ölçü niteliğinde önemli izahlarda bulunmuştur:

“Şefaat beklentisine girmek suretiyle takvayı terk edip isyana dalmak, bir hastanın akrabasından olan bir hekime itimad ederek kendisini tehlikelere atmasına benzer. Zira tabi b, her hastalığı de­ ğil, bazı hastalıklan tedavi edebilir. Artık tabibe bel bağlayarak, hastanın zararlı yemekleri yemesi caiz olmaz. Çünkü tabib her hastalığa müdahale edemez. İşte Peygamber ve salihterin yakın­ larına ve mensupianna yapılacak şefaati de bu şekilde anlamak gerekir. Bu idrak ve anlayış, korku ve sakınma duygusunu bir an bile ortadan kaldırmaz. Nasıl kaldırsın, peygamberden sonra en
hayırlı halefi sahabe-i kirarn olduğu halde, onlar bile toz-toprak olmayı temenni etmişler, ahiret korkusundan dolayı birer hay­van olmayı istemişlerdir. Halbuki bunlar, kalpleri temiz, amelleri güzel, takva sahibi olgun insanlardır. Mahza kendilerine mahsus olarak Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) tarafından cennetle müjdelendikleri halde, sırf peygamberimizin şefaatine bel bağlamamışlar; korku
ve haşyeti bir an olsun kalplerinden çıkarmamışlardır. Kaldı ki, sohbet ve öncülükte onlar gibi olmayan, onların seviyesine hiç­bir zaman ulaşamayanlar, nasıl şefaate güvenebilirler?
[el-Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, III/332.]

“Bil ki, bir kısım müminlerin cehenneme girişi gerçekleşince, Yüce Allah, lütfu ve merhametiyle peygamberlerin, sıddiklerin, hatta alimlerin, salihterin ve Allah katında ameli iyi ve itibarlı olan herkesin onlara şefaatte bulunmasını kabul eder. Bu kimseler,
ailesine, akrabalarına, arkadaş ve tanıdıklarına şefaat edebilirler. Bu nedenle onların katında kendin için bir mevki (rütbe) edin­ me konusunda hırslı ol. Şöyle ki: Kesinlikle hiçbir insanı küçük görme. Zira Allah Teala, velilerini kulları arasında gizler. Belki
de senin gözünün tutmadığı ve hoşlanmadığın kimse Allah’ın ve­ lisidir, bilemezsin ki!. Bir de asla hiçbir günahı küçümseme! Zira Yüce Allah, gazabını kendisine karşı işlenen günahlar içinde giz­ler. Bilemezsin, belki de Allah’ın gazabı senin önemsemediğin o
günahtadır. Hiçbir itaat ve iyiliği de küçük görmeyesin; zira Allah, rızasını o iyilik içinde gizlemiş olabilir. Velev ki, bu amel güzel bir kelime, veya bir lokma, ya da iyi bir niyet olsa da.”
[el-Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, IV/476.]

“Bilmiş ol ki; her Müslüman Resul-i Ekrem’in şefaatini bekler. Asıl olan akrabası da bunu öncelikle bekler. Fakat müttakilerden olup, Allah’ın gazabına uğrayanlardan olmamak şarttır. Allah Teala, gazaplandığı kimseye şefaat izni vermez. Zira günahların bir kısmı vardır ki, Allah’ın mekrini, gazabını icab ettirir. Bu hususta şefaate izin verilmez. Bir de, şefaat saye­sinde afvolunacak günahlar vardır, afvolunmayacak günahlar vardır. Mesela, dünya hükümdarlarının yanmda işlenen suçlar:
Bir kimse hükümdar nezdinde ne kadar itibarlı olursa olsun, onun şiddetle gazap ettiği hususlarda şefaatçi olmaya kalkışamaz. Öyle suçlar vardır ki, affettirme cesareti bile kimsede görülmez. Günahlarda da hüküm böyledir. Öyle günahlar var ki, bunlara
şefaat yapılamaz ve şefaat ile cezanın önüne geçilemez.”
[el-Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, lll/331.]

Büyük mutasavvıf ve müfessir Haris el-Muhasibi ise, şefaat konusundaki kanaatini kısaca şöyle ifade etmiştir: “Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem), yakınlarına şefaat edeceğine göre, aynı şekilde her salih insan da akrabalarına şefaatte bulunacaktır. Ancak, Allah’ın gazap ettiği kimselere hiçbir peygamber veya başka birinin şefaat etmesine izin verilmemiştir. Görmez misin ki, Allah, melekleri hakkında “Onlar ancak Allah’ın razı olduğu kimselere şefaat ede­bileceklerdir” buyurmuştur?”
[Ebu Abdullah el-Haris el-Muhasibi, er-Riaye li hukukıllah, s.364. ]

Categories: Şefaat | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , ,

İMAM ABDUR-RAHMAN(R.A) VE TEVESSÜL BAHSİ…!

Hanefi imamlarından bir diğeri ŞeyhiZade Abdur Rahman bin Muhammed bin Suleyman (v. 1078 h/ 1667 m) “Mecmaul Enhur fi Şerhi Multekal Ebhur” adlı kitabında diyor ki:

ثم يسألُ اللهَ تعالى حاجتَه ، وأعظمُ الحاجاتِ سؤالُ حُسْنِ الخاتِمة وطلبُ المغفرةِ, ويقول: السلام عليك يا رسولَ الله, أسألكَ الشفاعةَ الكبرى, وأتوسَّل بك إلى اللهِ ت

عالى في أن أمُوتَ مُسلمًا على ملَّتِك وسنَّتِك وأن أُحشِرَ في زمرةِ عبادِ اللهِ الصالحينَ

“Sonra Yüce Allahdan ihtiyacini diler. En büyük ihtiyac hayirli sonluk ve bağışlanma talebidir.
Der ki: Esselamu Aleyke ey Allahın Rasülü! Senden“büyük şefaati” istiyorum, senin dinin ve sünnetin üzere ölmek ve Allahın salih kulları zümresinde haşr edilmem için seninle Allaha tevessül ediyorum.”

Kaynak: Şeyhi Zade Abdur Rahman: Mecmaul Enhur fi Şerhi Multakal Ebhur: 1/464
Beyrut: Darul Kutubil İlmiyye: 1419/1998

Categories: Tevessül | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Kabir ziyareti(Ibn Hacer el Heytemi)

Kabir ziyareti

Nevevi, “el-İzah” adlı eserinde şöyle söyler: “Bezzaz ve Darukutni senediyle beraber İbni Ömer’den rivayet etmiştir ki Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
من زار قبري وجبت له شفاعتي
“Kim benim kabrimi ziyaret ederse şefaatim ona vacip olur.”
Hafız İbni Hacer el-Heytemi, Nevevi’nin bu eserine yazdığı haşiyesinde bu sözleri şöyle açıklar:

“Bu rivayeti İbni Huzeyme “Sahih” adlı eserinde yapmaktadır. Abdulhak ve Takiyyü’s-Sübki gibilerinin de içinde bulunduğu bir toplulukta hadisi sahih kabul etmektedirler. Zehebi’nin: “Bu rivayetin bütün tarikleri ‘leyyine’ (zayıf) dir, ama birbirlerini kuvvetlendirirler” ifadesi, hadisin sahih kabul edilmesine aykırılık teşkil etmez.

Darekutni de bu hadisi rivayet etmiş, Taberani ve İbni Sübki ise şu lafızlarla yapılan bir rivayeti sahih görmüşlerdir:
من جاءني زائراً لا تحمله حاجة إلا زيارتي كان حقاً عليَّ أن أكون له شفيعاً يوم القيامة
“Her kim ki benim ziyaretimden başka bir amacı olmadığı halde buraya gelirse. Ona kıyamet gününde şefaat etmek bana hak olur
Başka bir rivayette de:

كان له حقاً على الله عز وجل أن أكون له شفيعاً يوم القيامة
“O kimse için benim kıyamet günü şefaatçi olmam, Allah üstüne bir hak olur.” şeklinde gelmektedir.

“Benim ziyaretimden başka bir amacı olmadığı halde” sözleriyle Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-, ziyaret ile alakalı olmayan hususlardan sakınılması gerektiğini ifade etmek istemektedir. Mescidi Nebevî’de itikâf, orada bol bol ibadet etmek, sahabeyi ziyaret gibi şeyler ziyaret eden kimse için mendup olan şeylerden sayıldığı için ziyaret amacına ve şefaate nail olmaya engel sayılmazlar.
Mezhebimizin ve diğer mezheplerin imamları derler ki: “Kabrin ziyaretiyle beraber Mescidi Nebevî için yolculuk yapmak ve orada namaz kılmak gibi amellerle ecir umma niyetinde olmak sünnettir.” Hadisi şerif, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’in hayatta ya da vefatından sonraki ziyaretlerini kapsamaktadır. Uzaktan yakından gelen her erkek ve kadını kapsamaktadır. Bu hadis, ziyaret için hazırlık yapmak ve yola çıkmanın faziletine delalet etmektedir. Zira vesileler maksatlarına göre değer kazanırlar.
Ebu Davud, sahih bir senetle rivayet etmektedir:
ما من أحد يسلم عليَّ إلا ردّ الله عليَّ روحي حتى أرد عليه السلام
“Bana selam veren bir kimse olmasın ki Allah onun selamını almak için benim ruhumu bedenime iade etmesin.”

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’in, selam veren bir kimsenin selamını almasının ne kadar büyük bir şey olduğunu bir düşünün.

O, diğer peygamberler gibi kabrinde hayatta olup namaz kılmaktadır. ‘Merfu’ senetle varit olmuştur:
الأنبياء أحياء في قبورهم يصلون
“Peygamberler kabirlerinde hayatta ve namaz kılmaktadırlar.”
Ruhu şeriflerinin geri iade edilmesinden maksad, o esnada konuşma kabiliyetinin ona verilmesi anlamına gelmektedir.”
[“el-İzah” s:488]

Categories: Kabir ziyareti | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , ,

İMAM ZEYNUDDİN EL KİRMANİ(R.A) VE ŞEFAAT BAHSİ…!


Hanefi alimlerinden Zeynuddin El Kirmani (v. 597 h/1201 m) bu hakkda diyor ki:

جِئناك للاسْتشفاعِ إلى ربِّكَ , فأنتَ الشافعُ المشفَّعُ , الموعودُ بالشفاعةِ الكبرى , والمقامِ المحمودِ , وقد قال تعلى فيما أنزلَ عليك :
{ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّاباً رَحِيماً } , وقد جِئناك يا حبيبَ اللهِ ظالمينَ لأنفسِنا , مُستغفرينَ لذُنوبِنا , وأنتَ نبيُّنا , فاشفعْ لنا إلى ربِّنا وربِّك , واسأَلْه أنْ يُمِيتَنا على سنَّتِك , وأنْ يحشُرَنا في زُمْرَتِك ، وأنْ يُوْرِدَنا حَوْضَك ، وأنْ يُسقِيَنا كَأْسَك غيرَ خَزَايا ولا نُدامى .
يا رسولَ الله الشفاعة الشفاعة الشفاعة – يقوله ثَلاثَ مَرَّاتٍ – , فقد سمَّاك اللهُ بالرؤوفِ والرحيمِ فاشفعْ لمن أتاكَ ظالمًا لنفسِه , مُعْترِفًا بذنْبِه , تائبا إلى ربِّه . . .
فإنْ كانَ قد أوْصاك أحدٌ مِن المسلمينَ بتبْليغِ السلامِ إلى النبيِّ – صلى الله عليه وسلم – تقول : السلامُ عليكَ يا رسولَ الله مِن فلانِ بنِ فلانٍ , يستشفِعُ بك إلى ربِّك بالرحمةِ والمغفرةِ فاشفعْ له ولجميعِ المؤمنينَ , فأنتَ الشافعُ المشفَّعُ , الرؤوفُ والرحيمُ

“(Allah Rasülünün kabrini ziyaret eden şöyle söylemelidir) Senin yanına Rabbinden şefaat dileyesin diye geldik. Çünki sen Şefaat isteyen ve şefaati kabul edilensin, sana “büyük şefaat” ve “övülen makam” vad edilmiştir.
Yüce Allah sana indirdiği(Kuranda) buyuruyor:
“Eğer onlar nefslerine zülm etdikleri zaman, senin yanına gelib Allahdan bağışlanma dileseydiler ve resul da onlar için bağışlanma dileseydi, Allahı tevbeleri kabul eden, merhametli olarak görürdüler.”(En-Nisa: 4/64)
Ey Allahın habibi! Bizde senin yanına nefslerimize zülm edenler, günahlarımız için bağışlanma dileyenler olarak geldik. Sense bizim Nebimizsin! Öyle ise bizim için Rabbinden şefaat dile! Ondan bizi senin sünnetin üzre vefat etdirib, senin zümrende haşr etmesini, havuzuna yetişdirmesini, utanc ve pişmanlik olmadan kasanla içirmesini iste.
Ey Allahın Rasulü! Şefaat, Şefaat, Şefaat! – bunu üç kere demelidir . Yüce Allah seni rauf ve rahim olarak isimlendirmiştir! (Et Tevbe: 9/128 ayetinde)
Öyle ise senin yanına nefsine zülm etmiş, günahını itiraf etmiş, Rabbine tevbe etmiş olarak gelen kimse için şefaat dile! …
Eğer Müslümanlardan biri senden Nebiye – sallallahu aleyhi ve sellem– selam söylemeni istemişse o zaman şöyle dersin:
Falan oğlu falandan sana selam var ey Allahın Rasülü, senden Rabbin yanında rahmet ve bağışlanma için şefaat etmeni istiyor, ona ve tüm Müslümanlara şefaat et! sen Şefaat isteyen ve şefaati kabul edilen, rauf ve rahimsin!”

Kaynak: Zeynuddin El Kirmani: El Meselik fil Menesik: 1073-1074-1075
Beyrut: Darul Beşairil İslamiyye: 1424/2003

Categories: Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet, Şefaat | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,

İMAM MALİK(R.A) VE TEVESSÜL…!


Hamd Allaha,Salat ve selam onun Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve şerefli sahabilerine(r.a) olsun!

Değerli kardeşlerimiz,Şefaati inkar eden vehhabi akidesine ehli sünnet nezdinde cevap vermeye devam ediyoruz.Gördüğünüz resim İmam Kadi İyadin(r.a) “Eş Şifa “isimli kitabinin 288-289 cu sayfalaridir.Bu sayfalarda İmam Kadi İyad(r.a) hasen bir senetle şöyle der:

« يا أبا عبد الله، أستقبل القبلة ، وأدعو أم أستقبل رسول الله – صلى الله عليه وسلم – ؟
فقال : ولم تصرف وجهك عنه ، وهووسيلتك ، ووسيلة أبيك آدم – عليه السلام – إلى الله – تعالى – يوم القيامة ؟ بل استقبله ، واستشفع به ، فيشفعه الله. قال الله تعالى : {وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَسُولُ لَوَجَدُوا اللهَ تَوَّابًا رَحِيمًا} »

Hac yapıp Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin kabrini ziyaret eden halife Mansur, İmamı Malik r.a şöyle dedi: Ya Eba Abdellah! Kıbleye

dönerek mi yoksa Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme dönerek mi dua edeyim?

İmamı Malik dedi: Niçin yüzünü ondan çeviriyorsun? Halbuki O, senin ve baban Âdem’in, Allah’a vesilesidir. Bilakis O’na dön ve O’nu şefaatçi kıl, Allahu teala O’nu senin hakkında şefaatçi kılsın.

Allahu teala buyurdu: “Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisa: 64)

Categories: Tevessül, Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet | Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

İBNİ TEYMİYYE VE İSTİĞASE.( Ya Muhammed!!)

Değerli kardeşlerimiz,İbni Teymiyye ve bu günki vehhabi zihniyyeti arasindaki çelişkileri belgelemeye devam ediyoruz.Gördüğünüz gibi bu gün istigaseyi şirk sayanlar İbni Teymiyyenin verdiği bilgilerden hakikatde habersizdirler.Gördüğünüz sayfa İbni Teymiyyenin El-Kelim-el-Tayyib adli kitabinin 165 ci sayfasidir.Bu sayfada İbni Teymiyye diyor ki: Aynı şekilde Abdullah ibni Ömer’in da ayağı uyuşmuştu. Ona da birisi en çok sevdiğinin ismini anmasını söyledi. Abdullah ibni Ömer “Ya Muhammed!” diye nida etti ve ayağının uyuşukluğu hemen geçti…

Categories: Istigase, Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

Hadîs ve Şâfi’î fıkıh âlimi Abdülvehhâb-ı Şa’rânî(ra) ve Tevessül!

Büyük hadîs ve Şâfi’î fıkıh âlimi Abdülvehhâb-ı Şa’rânî (vefatı 973 [m. 1565]) rahimehullah diyor ki:

Hazret-i Âişe radıyallahü anhâ şöyle buyurmuşlardır: “Bir hacet gidermenin anahtarı, hacet arzetmeden önce sunulan hediyedir.” Sözlerine devamla, “Allahü teâlâya hamdü senâda bulunursak O’nun rızasını almış oluruz. Efendimize salât ve selâmda bulunursak o hacetin gerçekleşmesinde, Allah katında bizlere şefaat ve yardımını sağlamış oluruz. Zira Allahü teâlâ kitabında şöyle buyuruyor: (Allah’a yaklaşmak için vesile arayın.)”

Şeyhim ve efendim Aliyyü’l-Havvâs’ın şöyle konuştuğunu duymuştum: (Allahü teâlâdan bir şey isteyeceğiniz zaman, Efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem adıyla o şeyi isteyiniz ve şöyle dua ediniz: “Ey Allah’ım! Sevgili Peygamberin Muhammed Mustafa hürmetine senden şunu… isterim” şeklinde dileğinizi açıklayınız. Zira, Allah’ın bir meleği vardır ki, bu isteğinizi anında Efendimize sallallahü aleyhi ve sellem bildirir ve O’na “Filanca kişi şu haceti için senin Allah katında aracı olmanı istemektedir” der. Efendimiz de sallallahü aleyhi ve sellem, o kişinin isteğini Allah’a yapacağı dua ile gerçekleştirir. Çünkü Efendimizin dua ve istekleri Allahü teâlâ tarafından geri çevrilmez.)

Bir kimsenin Allah’ın velîleri aracılığı ile bir istekde bulunması halinde keyfiyet Allah’ın özel melekleriyle velîlere bildirilir. Onlar da o kimsenin isteğinin gerçekleşmesi için Allah’a dua ve şefaatte bulunurlar. Allahü teâlâ onların dua ve şefaatlerini geri çevirmeyerek kişinin hacetini giderir.

Kaynak: el-Uhudü’l-Kübrâ, Bedir Yayınevi, [1. Bölüm, 126. Ahid:] s. 339

Categories: Tevessül, Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet | Etiketler: , , , , , , , , , , ,

Şefaat hakkında bir kac hadis-i şerif!

Sefaat yetkisi olanlar hadisde sirasiyla “peygamberler, melekler ve müminlerdir(alim ve sehitler) “(Buhari, Sahihu’l-Buhari Kitabu’t-Tevhid, Bab, 24; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.3, s.94.)

Bir başka hadis rivayetine göre şefaat edecek olan üç sınıf şu şekilde saptanmıştır:
“Nebiler, âlimler ve şehitler.”( İbn Mâce, Sünen, Kitabü’z-Zühd, c.2, s.1443, H. No.4313.)

Yine bir diğer rivayette şefaat etmeye yetkilikimseler: “Melekler, nebiler ve şehitlerdir.
( Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.5, s.43.)

Her peygamberin kendi ümmetine şefaat edeceğini gösteren bir hadise göre: İbn-i Ömer’den şu şekilde rivayet edilmiştir:
“İnsanlar kıyamet gününde gruplar hâlinde olacaklardır. Her ümmet kendi peyggamberini izleyerek:
— Ey falan, bize şefaat et, diyecektir
(Buhari, Tecrid ter. Ve Şerhi, DİB yay., 8. bas., c.11, s.128, H.N.1712)

Yine bir başka rivayete göre kalbinde zerre miktarı imanı olan kimseler Resuller
tarafından şefaat edilerek ateşten kurtarılacaklardır
(bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.3, s.325-326)

Ümmetimden öyleleri vardır ki bir cemaate, kimi bir kabilleye,kimi bir boya, kimi de bir kişiye şefaat ederek cennete sokacaklardır
(Tirmizi, age. Kıyame, c.4, s.627, H.N.2440; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.3, s.20)

Ümmetimden bir kişi Rebia ve Mudar oğullarından daha fazlasına şefaat edecektir
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.4, s.212; c.5, s.257-267.)

Ebu Umame’nin Peygamberden aktardığına göre o şöyle söylemiştir:
Kur’an okuyunuz, çünkü o, kıyamet gününde (ashabına) okuyucularına şefaatçi
olarak gelecektir. İki nur (iki kılavuz) olan Bakara ve Al-i İmran surelerini okuyun. Çünkkü bu ikisi kıyamet gününde iki bulut ve iki gölgelik olarak gelip okuyucularına şefaat edecektir
(Müslim, age. Kitabu Salati’l-Musâfirîn 42, c.1, s.553, H.N.252(804); Ayrıca bkz.Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.5, s.249-251; Said b. Mansur, Sünen, H.N.12, Mülteka ehli’l-Hadis.)

Kıyamet gününde benim şefaatime nail olacak kimse, şirk ve küfür şaibesine karışmayan ve kelimeyi tevhidi söyleyen mümindir
(Buhari, Sahih-i Buhari Tecrid Terceme ve Şerhi, c.1, s.97-98; c.12, s.214-215; Ahmed b. Hanbel, Müsnned,c.2, s.307,373,454,499,518)

Ubey b. Ka’b’ın aktardığı bir rivayette Peygamber’in “Kıyamet günü geldiğinde
nebilerin imamı ve hatibi ben olacağım. Onların içinde şefaat etme yetkisinin sahibi de benim.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.5, s.137-138; İ. Canan, K. Sitte Muhtasarı, c.12, s.380.)

Abdurrahman ibn-i Yezid ibn-i Cabir (r.a) dan rivayet edilen:
Ümmetim icerisinde, kendisine “Sıla” denen bir zat bulunacaktir ki, onun sefaatiyle şu kadar insan cennete girecektir… (ebu nuaym 2/241… ali el muttaki no:34589, 12/185)

İbn-i Ömer’den şu şekilde rivayet edilmiştir:
“İnsanlar kıyamet günü gruplar hâlinde olacaklardır. Her ümmet kendi peygambberini
izleyerek:
— Ey falan, bize şefaat et, diyeceklerdir. Sonunda şefaat etme işi Peygamber
(Hz. Muhammed)e kalacak. İşte makam-ı mahmud budur
(Buhari, Sahih, Tefsir, Ben-i İsrail, 11, Zekât, 52; İ. Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ yay.,
c.4, s.55; Ayrıca bkz. S. Buhari, Tecrid Ter. Ve Şerhi, DİB yay. 8. bs. c.11, s.127 vd.; Bu konuda ayrıca bkz.
Kadı Iyad, Ebu’l-Fadl Iyaz b. Musa b. Iyaz, Eş-Şifa Bi’ta’rîfi Hukui’l-Mustafa, İstanbul, Ruşen Efendi Mat.,
c.1, s.176-186; İbn Kesir, age. c.2, s.392-394; İbn Kesir, age. c.2, s.392-394, Tah. M. Ali es-Sâbunî, Beyrut,
1400 h.; Ebu’l Fida İsmail b. Kesir.)

Categories: Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet, Şefaat | Etiketler: , , , , , , , , , ,

Hiçbir Kimseden Şefaat Kabul Olunmaz Ayetinin tefsiri!

“Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.”[BAKARA/48]

Ömer Nasuhî Bilmen Tefsiri:

Bu âyeti kerimedeki şefaatin reddi, kafirler içindir. Çünkü Kur’ân’ın bu hitabı onlara yöneliktir. Ve Allah’ın izni olmadıkça kimsenin şefaatte bulunamıyacağını bildirmektedir. Yoksa müslümanlar hakkında din büyüklerinin ve bilhassa Rasûlü Ekrem Efendimizin şefaatte bulunacakları naklen sabittir.

Tefhimu’l-Kuran Tefsiri:

Bu ayette İsrailoğulları, bozulmalarının asıl nedeni olan ahiret hakkındaki yanlış tasavvurlarına karşı uyarılıyorlar. Onlar, büyük peygamberlerin torunları oldukları için ebedî kurtuluşa ereceklerini sanıyorlardı. Bu nedenle de hak dini terketmişler ve günaha batmışlardı. Burada onlara kutsal ve değerli bir kişi ile olan ilişkileri ve onun şefaati sayesinde, yaptıkları kötü amellerin sonucundan kurtulamayacakları bildiriliyor. Bu nedenle onlara İsrailoğulları’na verilen nimet (Ayet 47) hatırlatıldıktan hemen sonra, kendilerinin de bu dünyada iken Ahiret’e inanmayan günahkâr insanlar gibi cezalandırılacakları haber veriliyor.

Tefsir’ül Münir:

Kabul olunmayacağı belirtilen şefaat, kâfirlerin şefaatidir. Müfessirler Yü­ce Allah’ın: “Bir de öyle bir günden korkun ki, kimse kimseye hiç bir fayda vere­mez, ondan herhangi bir şefaat da kabul olunmaz.” buyruğu ile kastedilen kimselerin her “kimse” değil, kâfirler olduğu üzerinde icmâ etmişlerdir. Müminlere gelince, Yüce Allah’ın izniyle şefaatin onlara faydası olacaktır. Çün­kü Yüce Allah: “Ve onlar ancak onun rızasına ermiş (mü’min)lere şefaat edebi­lirler.” (Enbiyâ, 21/28) diye buyurmuştur. Fasık bir kimse ise razı olunmuş bir kimse değildir. Yüce Allah’ın: “Onun nezdinde şefaat, kendisine izin verilenden başkasına fayda vermez.” (Sebe’, 34/23) buyruğuna gelince; şefaat eden kimse için yüce Mevlâ’nın irâde buyurduğundan dönüşü gibi bir husus, şefaatte söz konusu değildir. Şefaat, Yüce Allah’ın ezelden beri, şefaat edenin duasını kabul etmeyi irade buyurduğu ve böylelikle şefaat eden kimsenin üstün şerefini açığa çıkarmak dileğini gerçekleştirmekten ibarettir. Çünkü şefaat bir duadır. Şefa­atin kabul olunabileceğinin bilinmesinde, şefaate güvenerek dinin emir ve ya­saklarını önemsememek gibi bir aldanışa düşenleri haklı çıkartacak bir taraf yoktur. Çünkü ahirette hiç bir kimseye Allah’a itaat ve onun rızasından başka bir şeyin faydası olmayacaktır.

Esbâb-ı Nüzûl:

Müfessirlerin kaydettiklerine göre bu âyetin nüzul sebebi şudur: İsrailoğul­lan: ”Bizler Allah’ın oğulları, dostları ve peygamberlerinin çocuklarıyız ve ba­balarımız bize şefaatçi olacaklardır.” diyorlardı. Allah Tealâ da onlara, kıyamet günü onlardan fidyenin de şefaatlerin de kabul edilmeyeceğini bildirdi. Bir rivayette de onların “Bizler Allah’ın dostu olan İbrahim’in evlâtlarıyız. O, Allah’ın rızası için kes­meye yatırdığı İshak’ın babasıdır. Bize şefaat eder ve bizi azâbdan kurtarır.” dedikleri belirtilmiştir.

Kuran Yolu Tefsiri:

Mu’tezile bilginleri bu âyete dayanarak âhirette günahkârlara şefaat edilmesinin söz konusu olmayacağını, ancak sadece sevaba müstahak olanlara mükâfatlarının arttırılması yönünde şefaat edilebileceğini ileri sürmüşlerdir. Ehl-İ sünnet bilginleri ise her iki durumda da şefaatin mümkün olduğunu, günahkâr kul­lara peygamberler ve Allah nezdinde itibarı yüksek olan diğer seçkin insanlar ta­rafından şefaat edilebileceğini savunurlar.Ancak Allah’ın izin vermediği hiçbir kimse şefaat edemeyecektir.Kur’an’m ilgili âyetlerinin üslûbundan, âhirette şefaat mümkün olmakla bir­likte bunun son derece sınırlı tutulacağı ve İnsanların şefaate bel bağlamadan, ken­di kurtuluşları için yine kendilerinin çaba göstermesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında insan için gerekli olan şey, zaman kaybetmeden tevhid inancına sarılarak, Allah’a karşı kulluk görevlerini yerine getirmek ve ahlâkını düzeltmek, geçmişteki günahlarından dolayı da tövbe etmektir. Çünkü gerek Kur’ân-ı Ke­rîm’de gerekse hadislerde içtenlikle yapılacak tövbelerin geri çevrilmeyeceğine dair çok açık ve kesin açıklamalar vardır. Kur’an*in şefaat konusundaki ümit kin­ci üslûbu, şefaat beklentisinin insanları dinî ve ahlâkî hayatlarında gevşekliğe sü­rüklemesinden; yine Kur’an’m tövbelerin kabul buyurulacağına dair çok net ve ümit verici ifadeleri ise, tövbenin kişiye hatalı inanç ve davranışlarını terkettirme-sinden, böylece düzeltici ve ıslah edici bir fonksiyon icra etmesinden ileri gelmek­tedir. İşte, peygamberlerinin kendilerine şefaat edeceklerine güvenerek İslâm’ı ka­bul etmemekte ve Hz. Muhammed’e inanmamakta direnen yahudileri uyarmakta olan bu âyet, aynı zamanda bütün insanlar ve müslümanlar için de bir ikaz anlamı taşımakta; insanın asıl kurtuluşunun, yanlışlardan dönmesine başta imanı olmak üzere, dünya hayatında kendisinin yaptığı hayırlı işlere bağlı olduğunu vurgula­maktadır.

Hak Dini Kuran Dili Tefsiri:

Mu’tezile bu âyete dayanarak, ahirette buyük günah işlemiş olanlara şefaat edilmeyi reddetmişlerdir. Fakat burada şefaatin kabul olunmaması özellikle kâfirler hakkındadır. Ve hitap küfürde ısrar edenlere mahsustur. Zira İsrailoğulları kendilerinin babaları ve dedeleri olan peygamberlerin her halde kendilerine şefaat edeceklerine inanıyorlardı. Bu âyet, bunu reddediyor. Yoksa diğer âyetler gelecektir ve hadisler de vardır ki, Allah’ın izniyle yine şefaat olur. Yasaklanmış olan şefaat herkesin kendiliğinden ve Allah’ın iznine bağlanmadan yapılacağı düşünülen şefaatlerdir. Şu halde kendiliklerinden şefaat edebilirler zanniyle peygamberlere ve velilere tapılmamalı, ancak Allah’a ibadet etmelidir ki, o istediğine her istediği zaman şefaat ettirir. Ve bununla beraber kıyametin başlangıcı öyle korkunçtur ki, o sırada şefaat da bahis konusu değildir. Herkes kazancıyla kalabilecektir ve bu âyet o zamanı anlatmaktadır.

Hulâsat’ül Beyân Fî Tefsîr’il Kur’ân:

Bu âyette şefaat nefyolunmuşsa da diğer âyetlerde ve ahâdîs-i nebeviyede enbiyanın ve ehl-i salâhın şefaat edecekleri suret-i katiyede beyan olunduğundan nefyolunan şefaat; kâfirler hakkın­da olup şefaati beyaneden nusûs-u celile ehl-i iman hakkındadır, Binaenaleyh; âyetler beyninde tenakuz yoktur. Zira; şefaat var­dır: Müminler hakkında. Şefaat yoktur: Kâfirler hakkında demek­tir. Kâfirlerin azapları kendi istihkakları icabı olduğuna işaret için, Vacip Tealâ zâlim olduklarını beyan buyurmuştur ki, azaplarına sebep kendi zulümleri demektir. Çünkü, kâfirler şefaate ehlolma-yan putlar ve saireden şefaat bekledikleri için şefaatten mahrum olacakları beyanolunmuştur. Çünkü şefaata ehlolmayan şeyden şefaat beklemek elbette hırmanı mucip olur. Beyzavi’nin beyanı veçhile bu âyette kâfirlerle murad; zekâtı terkedenler olmak ihtimali ağleptır. Zira; onlar zekâtlarını terkle hem kendi nefislerine hem de muhtaç olan fukaraya zulmettiklerinden şid­det tarikiyle onlara kâfir denmiştir ki. zekâtı terketmek kâfir âde­ti demektir. Gerçi furû-u a’mâlden olan zekâtı terketmekle bir kimse hakikaten kâfir olmaz, lâkin Allah’ın verdiği nimeti setre-dip şükrünü eda etmediği için kâfir denilmiştir ki. cezasının ağır olduğuna işaret olunmuştur. Hulâsa; fevt etmiş olduğu ibadatı tedarik mümkün olmayan yevm-i kıyamet gelmezden evvel merzuk olduğu rızıktan lâzım gelen mahalle infak lâzım olduğu ve infakı terkedenlerin zâlim oldukları ha âyetten müstefad olan fevaid cümlesindendir.

Ruhu’l-Furkan Tefsiri:

Nesefî ve Ruhu’l-Beyan tefsirlerinde zikredildiğine göre, Yahudiler: “Bizler Allah’ın dostu olan İbrahim’in evlâtlarıyız. O, Allah’ın rızası için kes­meye yatırdığı İshak’ın babasıdır. Bize şefaat eder ve bizi azâbdan kurtarır.” dediklerinde onlara reddiye olarak bu ayet-i celile indirildi. Şu bilinmelidir ki, bu ayet-i kerimedeki hükümler kafirler hakkındadır. Yoksa Allah’a kalbi selimle kavuşana malının ve evladının fayda vereceğine ve zerre kadar imanla ahirete gidenlere şefaat ve yardım olunacağına dair birçok delil vardır.

Categories: Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet, Şefaat | Etiketler: , , , , , , , ,

WordPress.com'da Blog Oluşturun.