İBNİ ÖMER(R.A) ve YA Muhammed diyerek ayağının tutulmasının cozulmesi!
Değerli kardeşlerimiz,Vehhabi akidesine bir cevapta büyük sahabi İbni Ömerden(r.a) gelmektedir.Gördüğünüz resim İmam Buharinin(r.a) “El Edebül Müfret” adli kitabinin 207 ci sayfasidir.Bu sayfada 438 numarali şöyle bir hadis geçmekte:
“Ebu Nuaym Süfyandan,O,Ebu ishakdan o da Abdurrahman ibni Saidden nakletdi ki:Bir defasinda Ibni Ömerin ayaklari tutulmuşdu.Bir adam İbni Ömere en sevdiği insanin adini anmasini söyledi.İbni Ömerde(r.a) “Ya Muhammed(s.a.s)”dedi ve (bu an)ayaği açildi.
———-
Ebû Nüaym Fadl İbn-i Dükeyn (130-218 veya 219), Buhârî’nin Şeyhlerinin büyüklerinden, sağlam bir râvîdir.
[İbnü Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb: 446]
Süfyân, ki Sevrî’dir (97-161) Hadîsde, Fıkıhda ve Zühdde Mü’minlerin emîri. Babasından ve Ebû İshâk eş-Şeybânî’den ve diğerlerinden rivâyet etti. Tanıtılmaya ihtiyâcı yoktur.
Ebû İshâk, Süleymân İbnü Ebî Süleymân eş-Şeybânî, Kûfe’li. Beşinci tabakadan. Süfyân O’ndan rivâyet eder. 129 veya 138 veya 139 veya 141 veya 142 senesinde öldü
[Mizzî, Tehzîbu’l-Kemâl: 33/30, Askalânî, Tehzîbu’t-Tehzîb: 172,173]
Abdurrahmân, İbn-i Ömer’in kölesi. Kûfeli, üçüncü tabakadan. Nesâî sağlam olduğunu söyledi
[ Takrîb:341]
İmâm Buhârî, O’ndan el-Edebu’l-Müfredde rivâyet getirmiştir, O, Mevlâsı İbn-i Ömer’den, Mansûr ve Ebû İshâk da O’ndan rivâyet etmiştir. İbn-i Hibbân O’nu sika/sağlam bulumuştur.
[Safiyyüddîn Ahmed İbnü Abdillâh el-Hazrecî el-Yemenî, Hulâsatü Tezhîbi Tehzîbi’l-Kemâl: 228]
İbnü Hacer’in, râvileri ayırdığı tabakalara ve şurada geçen diğer bilgilere dikkatle bakan hadîsin sika râvîlerce muttasıl/bitişik olarak rivâyet edildiğini görecektir. Bu râvîlerde tedlîs şâibesi de yoktur. O hâlde, Şu rivâyetin senedi için bir şey söylenemez; Sahîh olduğu açıkça ortadadır. Buna rağmen Tevessül delîli sadedinde bu rivâyetin neden bırakılıp da diğerlerinin tercîh edildiğini doğrusu merak etmekteyiz. Yalnız, el-Edebu’l-Müfred’i şerheden Fadlullah el-Ceylânî, burada yer alan Muhammed!.. şeklindeki lafzın İbnü’s-Sünnî’de (يا محمداه)/yâ Muhammedâhu biçiminde olduğunu, ama, (يا)/‘yâ’ nidâ harfi bulunsa bile, bunda istiğâse veya istiâne olmadığını söylerken iddiâsının sebebini açıklamıyor. Hadîsi ma’nâlandırmada nedense sâdece kendince aklî ve fizîkî îzâhlarla yetiniyor. Üstelik bir de, nidânın bazen işittirme irâdesi olmadan da yapılabileceğini ekliyor.
[Fadlüllâhi’s-Samed Şerhu’l-Edebi’l-Müfred: 2/429]
Hâlbuki, basit bir nahiv bilgisi olanlar, yâ Muhammedâhu’daki elif’in katiyetle İstiğâse Elifi olduğunu bilirler. Keşke bir bilebilseydim, hangi dil kâidesine göre bu İstiğâse elif’i değildir denilmektedir? Bilen söylesin. Üstelik, İmâm Buhârî’nin rivâyetinde Nidâ (يا)/Yâ’sı bulunmasa da ortada bir İstiğâsenin bulunduğuna zarar vermez. Çünki harf-i nidânın hazfedilmesi meşhûrdur. Şu dediğimiz hazif, sadedinde olduğumuz husûsda mücerred bir ihtimâl de değildir. Makâm o makâm olup başka bir i’râbı kaldırmaz. Nitekim İbnü Sünnî’nin lafzı burada hazf bulunduğunun karînesidir. Çünki hâdise aynıdır. Rivâyetler arasında uygunluk asıldır. Zıdlık ârizî olup isbâtı delîle muhtâcdır. Binâen aleyh, aralarında bir teâruz/çelişki yoktur. İki rivâyet birbirini açıklamış olur, netîce aynı noktaya varır. Bir de istiâne veya istiğâseyi savunanlardan bu nidâlarda illâ da işittirmenin bulunacağını kim söylemişti ki?! Hiç kimse… Anlaşılıyor ki, yanlış bilgiler üzerine binâ edilen yanlış hükümlerle karşı karşıyayız.
Mühim olan husûslardan biri de, bu rivâyetlerin sıhhat derecesinden ziyâde, bunların İmâm Buhârî ve Hâfız İbnü’s-Sünnî tarafından İslâmî bir edeb olarak kabûl edilmesi ve kitâblarına alınması… Hattâ, İbnü Teymiyye gibi, yererken kantarın topuzunu kaçıran ifrât düşünceli bir kimse tarafından bile şirk görülmeyip güzel bulunması… Gündüz ve Gecede Yapılacak Ameller arasında sayılmasıdır…