Posts Tagged With: araci

Tevessül

Tevessul, Allah Teâlâ’ya yaklaşmak, huzurunda manevî itibarve derece bulmak yahut bir faydanın elde edilip zararın defedilmesıyle ihtiyacını gidermek için sâlih bir amel veya zatla Cenab-ı Hakk’a yakınlık sağlamaktır.[1]

Dinimizde caiz olan ve fayda veren vesilede üç unsur vardır:

  1. Kendisine tevessül olunan zat. Bu, kulun istediğine karşılık verecek olan asıl hüküm ve nimet sahibi Allah Teâlâ’dır.
  2. Tevessül eden kimse. Bu, Allah Teâlânın yakınlığını isteyen yahut bir hayrın ele geçip bir şerrin def edilmesi ile ihtiyacının giderilmesini arzulayan zayıf, aciz kuldur.
  3. Kendisi ile tevessül olunan şey. Bu, kulun kendisi ile Allah Teala’ya yakınlık sağladığı sâlih ameller veya şahıslardır.

Yapılan tevessülün fayda vermesi için şu şartların bulunması gerekir:

  1. Allah Teala’ya vesile arayan kimsenin, vesileye ve onun fay­dasına inanan bir mümın olması gerekir.
  2. Kendisi ile Allah’a yaklaşmak için tevessül edilen amelin, Allah Teâlânın vesile için meşru kıldığı, rağbet ettirdiği bir amel olması gerekir.
  3. Bu meşru amelin, Allah Resulünün (s.a.v) öğrettiği şekilde Allah’a yakınlık için yapılması gerekir.

Buna gore, mümin olmayan bir kimsenin yapacağı şeyler Hakka yakınlık vesilesi olamaz. Nitekim bidat ve haram olan amellerle vesile gerçekleşmediği gibi, sâlih olmayan kimselerle de Allah’a yakınlık sağlanamaz. Arz ettiğimiz şartları taşıyan her ve­silenin bütün zaman ve mekânlarda yapılması dinen caizdir hatta buna teşvik edilmiştir.[2]

Allame Savî, Celaleyn haşiyesinde der ki:

“Kişiyi Allah’a yaklaştıran her şey, âyette bahsi geçen vesileye dâhildir. Nebileri ve velileri sevmek, Allah dostlarını ziyaret etmek, Allah yolunda infakta bulunmak, çokça dua etmek, sıla- i rahim yapmak, Allah’ı çokça zikretmek ve benzeri şeyler birer vesile çeşididir.

Buna göre âyetin mânâsı, ‘Sizi Allaha yaklaştıran her şeye yapışınız, ondan uzaklaştıran her şeyi de terk ediniz.’ demek olur. Durum böyle olunca müslümanların, Allah dostlarını ziyaret etmelerini, bunun Allah’tan başkasına bir ibadet olduğunu zannederek onları küfür ile itham etmek, apaçık bir dalalet ve hüsrandır. Hayır, hayır! Gerçek, onların dediği gibi değildir. Allah dostlarını ziyaret ve onlara muhabbet beslemek, Resûlullah’ın (s.a.v), ‘Allah için sevmeyenin, imanı yoktur’ hadisinde anlatılan Allah muhabbetine dâhildir ve Allah Teâlanın, ‘Ona vesile arayınız’ âyetindeki vesileye girmektedir.”[3]
Seyyid Ahmed Rufâî, bu konuda şu temel ölçüyü verir:

“Allah’ın kullarından ve dostlarından bir şey istediğiniz zaman, onlar vasıtasıyla size ulaşan yardımı sakın kendilerinden görmeyin; bu, şirktir, nimet vermede kulu Allah’a ortak koşmaktır. Sizler Allah’tan bir şey istediğiniz zaman ondan, velileri sevmesinin hatırına isteyin. Allah dostlarının onun katında nasıl hatırlı olduğunu şu hadis-i şerif haber vermektedir :

“Fakir ve pejmürde görünümlü nice kimseler vardır ki insanlara gelip bir şey isteseler (onların zâhirine bakılarak) kapıdan geri çevrilir; kendilerine bir şey verilmez; fakat onlar yüce Allah’tan bir şeyin olmasını isteseler, Allah isteklerini hemen yerine getirir.”[4]
Yüce Allah onlara kâinatta tasarruf gücü vermiştir, Allah’ın izni ile bir şeyin olmasını isteseler hemen oluverir. Hz. İsâ (a.s) çamurdan kuş yapardı, sonra ona, ‘Allah’ın izniyle uç!’ deyince kuş canlanıp uçardı. Yine İsa (a.s) Allah’ın izni ile ölüleri diriltirdi.

Bizim Peygamberimize (sav) bütün peygamberlerin mucizeleri verilmiştir. Onun mucizelerinin sırrı ümmeti içindeki velilere geçmiştir. Velilerin elinde meydana gelen harika işler onlar için bir keramettir ve bütün bu kerametler Peygamberimizin (sav) mucizesinin devamıdır.
Bir kimse “Allah’ım! Senin rahmetinle şunu isterim.” diyerek Allah’tan bir şey isteyebilir. Bunun gibi, “Allah’ım! Senin şu veli kulunun bereketine senden şunu isterim.” de diyebilir.
Velilik, yüce Allah’ın özel bir rahmetidir. Âyette belirtildiği gibi, (Bakara 2/105; Âl-i İmrân 3/74) Allah dilediklerine bu rahmeti özel olarak verir. Şu halde Allah’tan bir şey isterken veliyi aracı yapan kimse aslında Allah’ın rahmetini aracı yapmış ohır. Sakın rahmet sahibinin kudretini, kendisine rahmet edilen kula vermeyesin. Bütün iş, kuvvet ve kudret ancak yüce Allah’a aittir. Aradaki vesile olan veli bir rahmettir. Cenab-ı Hak bu iş için onu tahsis etmiştir. Sen Allah’ın rahmeti, muhabbeti ve inâyetiyk ona yaklaşmaya çalış. Her işte onun tek yaratıcı olduğunu bil; sakın kimseyi ona ortak koşma. O, çok gayret sahibidir, şirki kabul etmez.”[5]
[1]el-Cezairi, Akidetü’l-Mümin, s.123
[2]Cezairi, Akidetü’l-Mümin, s.77-78
[3]Sâvi, Haşiye, 2/182
[4]Müslim, Birr, 138; Tirmizi, Menakıb 54; Ahmed, Müsned, 3/145;  Ebu Ya’la, Müsned, nr.3987.
[5]Rifâi, el-Burhânü’l-Müeyyed, s.124-126(Beyrut 1408 hicri)

Categories: Tevessül | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

hakkı için istemek

Hindistan’ın büyük alimlerinden Mevlânâ Muhammed Fadlurresul rahimehullah “hakkı için ” istemek hakkında şu açıklamayı yapmaktadır:

“Molla Ali el-Karî, filancanın ve başkasının hakkı için demenin mekruh olduğunu bildirdikten ve ihtilafları naklettikten sonra şöyle yazıyor: Ben derim ki, Resulullah sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem duasında (Ya Rabbi, senden isteyip de verdiklerinin hakkı için, senden istiyorum) derdi. Buradaki hak kelimesinden murad, hürmettir. Yahud, rahmet gereğince ona va’d olunan hakdır. Yani bihakkın demenin yasaklığı anlatılmak istenirken, delil olarak; zira kimsenin Allahü teâlâ üzerinde hakkı yokdur demektedir. O halde bundan murad, hiç kimsenin Allahü teâlâ üzerinde vacib olan bir hakkı yoktur demektir. Demek ki, filancanın hakkı için sözünü bu ma’nâda kullanmak mekruhdur. Ama hadis-i şerifde bildirilen bihakkın [hakkı için] kelimesinin buradaki ma’nâsı hürmeti için, hürmetine demektir. Yahud üstün kılınmış olmaklık hakkı demektir… Bihakkın kelimesinin içinde hürmet saklanmaktadır. Yani hakdan murad hürmettir. Filancanın hakkı için demek, onun hürmetine demek olur. Böylece bihakkın demek caiz olup, mekruh olmadı ve kullanıldı.

Sirâciyye’de yazıyor ki: Eserde, câiz olduğuna dair deliller bildirildi. Tefsir-i âzîzî’de diyor ki: Hadîs-i şerîfde, Adem aleyhisselâmın tevbesi hakkında: (Ya Rabbi, Muhammed aleyhisselamın hakkı için senden istiyorum) diye bildirilen, üstün kılınmak hakkı ile ma’nâlandırılmış olup, Ehl-i sünnet mezhebidir. Fıkıh kitaplarında yasak edilen, hak kelimesinin hakîkî ma’nâsı olup, Mutezile mezhebidir. Çünkü Mutezile mezhebine göre, kullar işlerinin yaratıcısıdırlar. Böylece o işlerin karşılığı kulların hakîkî hakkıdır. Eskiden Mutezile mezhebi çok revacta olduğundan ve bu kelimenin kullanılması, onların mezhebini akla getirdiğinden, fıkıh âlimleri bu sözü kullanmayı yasakladılar. Böylece o mezhebin akla gelmesini önlediler.”

[Mevlânâ Muhammed Fadlurresul, Tashih’ül Mesail, Berekât Yay., İst, 1976, s. 158.]

Categories: Tevessül | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

İMAM MALİK(R.A) VE TEVESSÜL…!


Hamd Allaha,Salat ve selam onun Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve şerefli sahabilerine(r.a) olsun!

Değerli kardeşlerimiz,Şefaati inkar eden vehhabi akidesine ehli sünnet nezdinde cevap vermeye devam ediyoruz.Gördüğünüz resim İmam Kadi İyadin(r.a) “Eş Şifa “isimli kitabinin 288-289 cu sayfalaridir.Bu sayfalarda İmam Kadi İyad(r.a) hasen bir senetle şöyle der:

« يا أبا عبد الله، أستقبل القبلة ، وأدعو أم أستقبل رسول الله – صلى الله عليه وسلم – ؟
فقال : ولم تصرف وجهك عنه ، وهووسيلتك ، ووسيلة أبيك آدم – عليه السلام – إلى الله – تعالى – يوم القيامة ؟ بل استقبله ، واستشفع به ، فيشفعه الله. قال الله تعالى : {وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَسُولُ لَوَجَدُوا اللهَ تَوَّابًا رَحِيمًا} »

Hac yapıp Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin kabrini ziyaret eden halife Mansur, İmamı Malik r.a şöyle dedi: Ya Eba Abdellah! Kıbleye

dönerek mi yoksa Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme dönerek mi dua edeyim?

İmamı Malik dedi: Niçin yüzünü ondan çeviriyorsun? Halbuki O, senin ve baban Âdem’in, Allah’a vesilesidir. Bilakis O’na dön ve O’nu şefaatçi kıl, Allahu teala O’nu senin hakkında şefaatçi kılsın.

Allahu teala buyurdu: “Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisa: 64)

Categories: Tevessül, Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet | Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

Imam Şafii’nin Ehl-i Beyt ile tevessülü!!


Ibnu Hacer,”es-Sava’ikul’Muhrika, Li Ihvani’d’Dalal vez-Zendeka” adli eserinde IMam Safii’nin Ehl-i Beyt ile tevessulde bulundugunu soyluyor/
Imam Safii’nin: “Peygamberin âli(yakinlari) benim vasitamdir. Onlar Allah ile aramda vesilemdir. Onlarin hakki icin yarin defterimin sagimdan verilmesini Allah’dan isterim”dedigini nakleder.

Imam Zerruk, “Hizbül’Bahr”serhinde bir cok seckin kisilerin isimlerini zikrettikten sonra diyor ki:
Allah’im! Onlarla sana tevessulde bulunuyoruz. Cunki onlar seni sevdiler. ONlar seni acna sen onlari sevdigin icin, sevdiler. Onlara olan sevgin dolaysilya onlar, seni sevmeye muvaffak oldular.Biz ise, henuz onlarin seni sevmesi mertebesine ulasamadik. Artik sen, seninle karsilacagimiz ana kadar tam ve genel bir afiyetle beraber bu sevgini bizim icin tamamla. Ey aciyanlarin en aciyani”

[es-seyyid Ahmed bin Zeyni Dehlan, Degerli inciler]

 —
Categories: Tevessül, Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,

Ahmed b. Hanbel ve Tevessül

Ahmed b. Hanbel ve Tevessül

Ebu bekr el marvazi kendisinin Mensak ktabinda nakletdi ki,Imam Ahmed her ibadet etdiğinde peygamberle tevessul ederek şu sözleri söylerdi:Ey Allahim ben sana senin peygamberinle,Rahmet peygamberin Muhammedle(s.a.s) dönüyorum.Ben tüm ihtiyaclarim için sana dönüyorum ya Rab!Bu hadis hanbeli mezhebinin kitaplarinda edeb ve dua başliği ile fikhi konusu gibi kayd edilmiştir.[1]

İbn Teymiyye kendisini kaide fil tevessul vel vesile kitabinin 98 ve 155-ci sayfalarinda bu konuya mensak el mervazi imam ahmed ve bir grup selef diyerek değinir ve redd ala ahnai sayfa 168 bu duayi tam yerlestirmis ve buna benzer tirmizide gecen kör adamin ya Muhammedle baslayan duasinada yer vermistir.

[1]Ibn Muflih.’s Furū‘ (1:595=2:204); al-Mardawī’s Insāf (2:456); Ibn ‘Aqīl’s Tadhkira; al-Buhūtī, Kashshāf al-Qinā‘ (2:68); Shams al-Dīn ibn Muflih, al-Furū‘ (2:159); al-Hajjāwī, al-Iqnā‘ (1:208)

Categories: Tevessül, Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.