Posts Tagged With: Allaha mekan isnadi

Kerrâmîyye

Başları olan Ebu Abdullah şöyle demiştir: Mabud, Arşın üzerinde karar kılmıştır. Zat olarak üst cihettedir. O’na cevher adını vermiş ve Azâbu’l-kabr adlı kitabında Allah Teâlâ’ın Zât olarak da, cevher olarak da bir olduğunu dile getirmiştir. O, Arş’a temas etmektedir. Hareket etmesi, dönüşmesi ve Arşından inmesi caizdir. Bazılarına göre O, Arş’ın bir kısmı üzerindedir. Bazılarına göre Arş, O’nunla dolmuştur. Bu fırkanın geç dönemdeki men­suplarına göre Allah Teâlâ cihet bakımından üstte, Arş hizâsındadır.

Bilâhare aralarında ihtilafa düşmüşler ve Abidiyye şu görüşü savunmuş­tur: O’nunla Arş arasındaki uzaklık ve mesafe vardır; öyle ki arasının cevher­lerle dolu olduğu takdir edilse ona bitişecektir. Muhammed b. el-Heysam ise şöyle demiştir: O’nunla Arş arasında sonsuz bir mesafe vardır. O, âlem­den ezelî bir farklılıkla ayrılır. Ona göre belli bir mekâna yerleşmesi ve aynı hizada olması söz konusu değildir. Üstte bulunuş ve ayrılık ise mevcuttur.

Kerrâmiye mensuplarının çoğunluğu Allah Teâlâ hakkında cisim kav­ramını kullanmıştır. Ehl-i Sünneti’e yakın olan kesimleri ise şöyle demişler­dir: Bizim cisim ile kasdettiğimiz, Zâtı ile kâim olmasıdır. Cismin onlara göre tanımı budur. Bu esas üzerine, kendi zâtları ile kâim olan iki varlığın birbirleriyle yahut da ayrı olması gerektiği hükümünü dayandırmışlardır. Bazılarına göre O, Arş’a bitişiktir, bazılarına göre ise ondan ayrıdır. Kimi zaman şunu da söylemişlerdir ki, her iki mevcûddan birinin diğeriyle olan ilişkisinin, ya arazın cevher karşısındaki durumu gibi olması gere­kir; yahut da ötekine göre bir cihette yer alması gerekir. Allah Teâlâ araz olamaz, çünkü Zâtı İle kâimdir. Şu halde âlemin bir cihetinde bulunması gerekir ki en yüce ve değerli olan yön üsttür. Buna göre O, Zâtı ile üstte­dir. Görüldüğü zaman da en üstte görülür.

Ardından O’nun varlığının sınırı üzerinde fikir ayrılığına düşmüşler­dir. Mücessime arasında Allah Teâlâ için altı yönden sınırın varlığını iddia edenler olmuştur. Kimileri ise sadece bir yönden, yani alttan nihayeti sınırın varlığını etmiştir. O’nun için sınırı inkâr edenler de olmuş ve O’nun Azîm olarak sonsuz olduğunu söylemişlerdir.

Azametin anlamı üzerinde de ihtilâfa düşmüşlerdir. Kimilerine göre azameti, Arş’ın bütün kısımlarını tek başına kaplamasıdır. Arş, O’nun altındadır. O, cihet bakımından herşeyin üstündedir. Bazılarına göre ise azametinin anlamı, kendisi bir olmakla beraber birçok yönden Arş’a mülâki olmasıdır. O, Arş’ın her tarafına mülâkidir. Çünkü O, Ulu ve Azîm’dir.

[Imam eş-Şehristani, el-Mihel ve’n-Nihal]

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Malik (ra): “NASIL ondan(Allahtan) kaldırılmıştır”

İmam-ı Beyhaki (rahimehullah): İbn Vehb demiştir ki:

“Biz İmam Malik’in yanında idik. Bir adam geldi ve: “Ey Ebu Abdullah! [Rahman arş’a istiva etti] Rahman’ın Arş’a istivası nasıldır?” dedi. İmam Malik (r.a.) başını eğdi, buram buram terlemeye başladı, sonra başını kaldırdı ve dedi ki: “Rahman Arş’a istiva etti. Tıpkı kendisini vasfettiği gibi. Bu bakımdan “nasıl” diye sorulmaz. Çünkü “nasıl” ondan kaldırılmıştır. Sen çirkin (kötü) ve bid’at sahibi birisin. Çıkarın onu.” ve adam kovuldu.
(Beyhaki sahih bir isnadla İbn Vehb’ten rivayet etmiştir ve Yahya bin Yahya’dan da rivayet etmiştir ve lafızları şöyledir: ”istiva mechul değildir, keyfiyetin ALLAH U TEÂLÂ’YA isnadı akıl işi değildir, ona iman vacibtir, ondan sormak da BİDATTİR.”)

أخبرنا أبو عبد الله الحافظ ، أخبرني أحمد بن محمد بن إسماعيل بن مهران ، حَدَّثَنَا أبي ، حدثنا أبو الربيع ابن أخي رشدين بن سعد قال : سمعت عبد الله بن وهب ، يقول : كنا عند مالك بن أنس فدخل رجل ، فقال : يا أبا عبد الله {الرحمن على
العرش استوى} كيف استواؤه ؟ قال : فأطرق مالك وأخذته الرحضاء} ثم رفع رأسه فقال : {الرحمن على العرش استوى} كما وصف نفسه ، ولا يقال : كيف ، وكيف عنه مرفوع ، وأنت رجل سوء صاحب بدعة ، أخرجوه . قال : فأخرج الرجل

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Abdilber ve Akaid bahsi (1)

SELEFÎ-VEHHABÎLER İBN ABDİLBER’İN, KENDİ SAFLARINDA YÂNİ  MÜCESSİM AKİDESİ ÜZERE OLDUĞUNU İDDİA EDİYORLAR. BU KONUYA AÇIKLIK GETİRELİM İNŞAALLAH.

Şeyh İbn Abdilber, icmalen birçok meselede Ehlisünnet’e muvafıktır. Ona verilebilecek en güzel unvan; zahirî bir muhaddis ve gereğince derinlemesine akaid ilmi almamış olan bir fakihtir. Bu yüzden onun sözlerinde, Ehlisünnet’e uygun olan ve ya Ehlisünnet’e muhalif olan şeyler görebilirsiniz. Özellikle İstiva konusu ve Allah u Teâlâ’ya mekân isnad etme konusu ve bu konularla alakalı olan benzerî meselelerde. İbn Abdilber’in sözlerini okuyan kişi onun sözlerinde çelişkiler ve karışıklıklar görebilir fakat ona açıkça MUCESSİM diyemez ve de İbn Teymiyye ile tamamen uyumlu bir âlimdir diyemez. Bilakis İbn Teymiyye ile aslî konularda muhaliftirler. Örneğin; İbn Teymiyye: ”Allah u Teâlâ için ‘İNTİKAL’ fiilini kullanır”. İntikal demek; yani bir mekândan başka bir mekâna geçmek, buna misal; İbn Teymiyye’nin, Allah u Teâlâ’nın Arş’tan inip dünya semasına inmesi, sözü gibi. Bu konuda İbn Teymiyye ile İbn Abdilber muhaliftirler. Aynı şekilde İbn Teymiyye’ye zıt olarak, havadislerin (yaratılmışların) Allah u Teâlâ’nın zatına hulul ettiğini de İbn Abdilber söylemiyor. İbn Abdilber’in İstiva konusundaki sözü İbn Teymiyye ile muvafık olmayıp tamamen zıttır. Fakat ilk MUCESSİM’LER olan, Ebu Ya’la ve İbn Kudame’nin sözleriyle uygunluk gösterebilir. Genel olarak şunu söyleyebiliriz; bu tür akaid konularında İbn Abdilber’in sözleri çelişkili ve karışık sözlerdir ve bu sözlere itimad edilmez. Birazdan sözlerini sizlere nakledip aradaki karışıklık ve çelişkileri dile getireceğiz inşaALLAH.

İbn Abdilber hakkında en mükemmel ve en isabetli görüş; Allame Muhakkik Zahid el-Kevserî’nin görüşüdür. İbn Abdilber hakkında söylediklerini size özet olarak nakledeceğiz inşaALLAH: sözleri birbiriyle çelişkilidir ve sözleri bazı mucesimlerin sözleriyle karışmıştır. Çünkü İbn Abdilber, kendi bölgesinde bulunan diğer alimler gibi, sahih ve sağlam bir akide dersini öğrenmek için doğu ulemasına gidemedi. Onun bu durumu, İmam Ebi’l Velid el-Baci hariç, İbn Ebi Zeyd ve onun gibilerinin durumu gibidir. Onun sözlerindeki çelişkinin bulunması ve el-Bacî’nin kelamının düzgün ve sağlam olmasının sebebi budur. Şu genellemeyi yapabiliriz: İbn Abdilber, tam anlamıyla bir Mücessim değildir, ona kayıtsız bir şekilde Mücessim demek doğru değildir. Ondan sadır olan sözlerin hepsine göre kayıtlı bir şekilde Mücessim denebilir. Bu durum, birazdan da size açıklayacağımız İbn Abdilber’in ”et-Temhid” adlı kitabındaki sözlerinden zahiren anlaşılan durumdur.    Sözlerimizi destekleyici olarak İbn Abdilber’den bazı nakiller yapacağız inşaALLAH. İbn Abdilber’in sözlerinin çelişkili olduğu ve akaid konusunda kökleşmiş bir derin bilgiye sahip olmadığını dile getiren sözleri: Nuzul hadisinin şerhinde söylediği söz (3/277, İhyaut-Turas Baskısı) 276. sayfada İstiva’nın manası hakkında diyor ki: ”bir cemaatin dediğine göre burada, Allah u Teâlâ’nın yedi semalar üstündeki semada Arş’ın üstünde olduğuna dair delil vardır.” Sayfa 277’de ise; ”İstiva lugatta (sözlükte) bilinen ve açık olan bir şeydir. Bir şeyin üstünde olmak, ondan yüksekte olup yukarısında olmak ve oraya yerleşmek yani mekân edinmektir. …. Ebu Ömer: İstiva, yukarıda olup orayı mekân edinmektir.” Mutezile’ye cevaben ise şöyle demektedir: ”Mutezile’nin delili eğer bir mekânda olsaydı, mahlûkatların O’nda tesiri olurdu. Çünkü mekânın kendisini kuşattığı (ihata ettiği) ve mahlûkatların kendisini içine aldığı varlık gerekli ve bir mana ifade eden bir varlık değildir. Çünkü Allah u Teâla kendi yarattığı hiçbir şeye benzemez.”   (Burada İbn Abdilber’in bahsettiği mesele; Allah u Teâlâ vacib-ul vucudtur. Vacib-ul vucud olmazsa olmaz demektir. Bu durumda mekânın kendisini kuşattığı varlık vacib-ul vucud olamaz. İbn Abdilber’in sözünün manasını anlamayanlar için açıkladık)
Sonra şöyle demiştir: ”Müslümanlar demiş ki; bizden herhangi bir akıl sahibi mekânsız var olan bir varlığı tasavvur edemez. Çünkü bir mekânda olmayan yok demektir.”   Bu İbn Abdilber’in hatasıdır, Allah u Teâlâ’ya mekân isbat ediyor. Onun, İstiva istikrar (mekân edinmek) manasındadır demesi âlimlerin de belirttiği gibi hiçbir şekilde doğru olmayıp lugata da uygun değildir. Ama İbn Abdilber’in kabul etmediği ve İbn Teymiyye ile muhalif olduğu, mahlûkatların Allah u Teâlâ’nın zatına hulul etme, hal değiştirme ve Allah u Teâlâ’nın bir yerden bir yere intikal etme meselesini kabul etmemesi hak ehline Ehlisünnet’e uygundur. Bu da sayfa 280’de bulunmaktadır: ”İntikal (yer değiştirme) ve hal değiştirmesi, bu tür sözleri Allah u Teâlâ’ya kullanmak imkânsızdır.” Aynı şekilde İbn Abdilber’in, Allah u Teâlâ’nın cisim olmadığını ve hareket etmekten münezzeh olduğunu ”intikal”i kabul etmediğini söylediği sözleri de sahihtir. Aynı sayfada şöyle diyor: ”Allah u Teâlâ’nın cisim ve cevher (bölünmeyen en küçük yapı birimi) olmadığı kesinleştikten sonra, gelmesi ve yer değiştirmesi de gerekmez.”

Evet değerli kardeşlerim; çok kısa ve öz bir şekilde İbn Abdilber’in sözlerindeki çelişkileri görmeniz için yeterli birkaç delil. Lakin İbn Abdilber için kayıtsız bir şekilde MÜCESSİM denemez! İbn Abdilber’in Ehlisünnet’e muhalif olan sözleri kesinlikle yanlıştır ve kabul edilemez. Aynı şekilde İbn Teymiyye’nin etbaı (onun yolunda gidenler) olan Mücessimler kalkıp da İbn Abdilber’in sözlerini kendilerine delil olarak gösteremezler. Çünkü İbn Abdilber, birçok aslî meselelerde İbn Teymiyye’ye muhalefet etmiştir. Hareket ve yer değiştirme (intikal) gibi konularda Selefî-Vehhabîler’e ve onların şeyhi olan İbn Teymiyye’ye tamamen muhaliftir ve onlarla muvafık değildir. İbn Abdilber bu konularda çelişki ve karışıklık merkezidir. Allah’a şükürler olsun ki, İbn Abdilber’in bu konu dışındaki hemen hemen bütün sözleri Hak Ehli Ehlisünnet’e uygundur. Biz de âcizane, bu konu hakkında bildiğimiz kadarıyla cevap verdik. Siz de İbn Abdilber’in kitaplarını okursanız, bazen Ehlisünnet’e o kadar yakın olduğunu görürsünüz ki isteseniz dahi onu normal Ehlisünnet âlimlerinden ayırt edemezsiniz. Bazen de karışık ve çelişkili olarak görebilirsiniz onu, fakat ona direk ve kayıtsız bir şekilde Mücessim diyemezsiniz. Bu çelişkilerin de tek sebebi, Allame el-Kevserî’nin de buyurduğu gibi, İbn Abdilber’in akaid ilmindeki yetersizliği ve akaid ilmini itkan edememesindendir.

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Muhammed bin Ahmed ez Dah ez Şankiti(ra): Allah mekandan münezzehtir!!


Değerli kardeşlerimiz,Vehhabilerin Allaha mekan izafe etmekle semadadir diyerek nasil ehli sünnet akidesinden uzak düştüklerini belgelemeye devam ediyoruz.Gördüğünüz resim Sudanin Mehşur Ehli Sünnet alimlerinden Muhammed Bin Ahmed ez Şankitinin(r.a)-(ölümü 30 yaşinda hicri 1404)-“El Ayetul Muhkemat” adli kitabinin 6 ci sayfasidir.Sayfada şu sözler geçiyor:

« اتفق علمـاء السنــة على أنّ الله غني عن كلّ شيء وكلَّ شيء مفتقـِر إليه، قائمٌ بنفسِه لا يحتاج إلى محـلّ ولا إلى مُخَـَصَّص، فهو الذي خلق الزمان والمكان وهو على مــا عليه كان قبل أن لا زمان و لا مكان »

“Ehli Sünnet alimleri Allahin yaratdiklarina ihtiyaci olmadiğina ve tüm yaratilanlarin ona muhtaç olduğuna dair icma etmişlerdir.Onun birilerinin ona izafe etdiyi gibi mekana ihtiyaci yoktur.O,zamanin ve mekanin yaradicisidir.Zamani ve mekani yaratmadan önce nasildiysa şimdi de öyledir.”

Categories: Istiva/Itikat, Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Imâm Bin Furak : « Allâh’in üstünlügü (فوقية) mekan ve mesafe’den degildir »


« واعلـم أَنَّا إذا قلنا إن الله عزّ وجل فوق ما خلق لـم يُرْجَعْ به إلى فوقية المكان والارتفاع على الأمكنة بالـمسافة والإشراف عليها بالـمماسة لشىء منها »

« Muskilu’hadîs » kitâbinda (sayfa 81) imâm Bin Furak söyle buyuruyor :

« Bil ki Allâh azze ve celle yarattigi seylerden üstündür dedigimiz zaman üstünlügü mesafeli veya mekanlar üzerinde bir yükseltme yada yaratiklarinin etkisiyle yönetme anlamina gelmez»

Categories: Istiva/Itikat, Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Nevevi(ra) ve sifat nasslarina yaklaşımı!

Hamd Allaha,Salat ve selam onun Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve şerefli sahabilerine(r.a) olsun!

Değerli kardeşlermiz,Halefin ve Selefin yolu olan ehli sünnet akidesini beyan etmekle vehhabilerin bu yoldan ne kadar uzak düştükleri beyan etmeye devam ediyoruz.Gördüğünüz resim İmam Muhyiddin en Nevevinin(r.a) “El Mecmu”(Mektebul irşad yayinevi) isimli kitabinin 50-ci sayfasidir.Bu sayfada şu sözler geçmekte:

اختلَفوا في آياتِ الصفاتِ وأخبارِها , هل يخاض فيها بالتأويل أم لا ؟ فقال قائلون : تُتأوَّل على ما يَليق بها , وهذا أشهرُ المذهبينِ للمتكلِّمين . وقال آخرون : لا تُتأوَّل بل يُمسك عن الكلامِ في معناها , ويُوكَل علْمُها إلى اللهِ تعالى , ويعتقِد مع ذلك تنزيهَ الله تعالى وانتفاءَ صفاتِ الحادثِ عنه . فيقال مثلاً : نُؤمِن بأنَّ الرحمنَ على العرش استوى , ولا نعلَم حقيقةَ معنَى ذلك والمرادَ به , مع أنا نعتقد أن الله تعالى { لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ } , وأنه منزَّهُ عن الحلولِ وسِماتِ الحدوثِ
وهذه طريقةُ السلف أو جماهيرِهم , وهي أسلمُ , إذ لا يُطالَب الإنسانُ بالخوضِ في ذلك , فإذا اعتقَد التنزيهَ فلا حاجةَ إلى الخوضِ في ذلك , والمخاطرةِ فيما لا ضرورةَ بل لا حاجةَ إليه , فإن دعَتِ الحاجةُ إلى التأويلِ لردِّ مبتدِعٍ ونحوه تَأوَّلوا حينئذٍ , وعلى هذا يُحمَل ما جاءَ عن العلماءِ في هذا , والله أعلم

Sıfat naslarini ve hadisleri tevil etmek olurmu?

1. Bir Gurup demişdir: Layik oldukları şekilde tevil edilir. Bu, kelamcıların iki mezhebinden en meşhurudur.
2. Digerleri ise şöyle demişdir: Tevil edilmez. Onların anlami hakkinda konuşulmaz ve ilmi Yüce Allaha havale edilir. Bununla beraber Yüce Allahın tenzihine ve yaradılmışların sifatlarinin onda olmadığına itikad etmelidir.
Mesela böyle deyilir: “(nasslarda geldiyi üzre) “Rəhmanın arşa istiva etdi”yine iman ediyoruz. Ama bunun anlaminin hakikatini ve bununla ne murad edildiyini bilmiyoruz. Ayni zamanda Yüce Allahın hiç bir misli olmadığına ve Onun hululdan ve hudus (sonradan ortaya çıkmak) alametlerinden münezzeh olduğuna inaniyoruz”.

Bu, selefin ve ya onların cumhurunun yoludur ve daha doğrudur. Çünki, insandan bu mevzulara dalması taleb edilmiyor. Allahın münezzehliyine itikad ediyorsa, bu mevzulara dalmasına ve zaruret, hatta ihtiyac bile olmayan şeylerde kendisini riske atmasına ihtiyac yokdur.
Lakin, eğer bidatçilara cevab ve benzeri hallar sebebiyle tevile ihtiyac olarsa o zaman tevil ederler. Alimlerden bu babda gelen nakiller buna (ihtiyaca binaen tevile) haml edilir. Allah daha güzel biliyor”

Categories: Istiva/Itikat, Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,

Imam Ibnül Cevzi(ra) ve Rahman süresi 27!

Hamd Allaha,Salat ve selam onun Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve şerefli sahabilerine(r.a) olsun!

Sevgili kardeşlerimiz,Tevil yapan ehli sünnet alimlerini bidat ve sapikinlik ehli gibi gören vehhabi zihniyyetine bir cevapta İmam İbnül Cevziden(r.a) gelmektedir.(İbni teymiyyenin öğrencisi İbni Kayyim el cevzi ile kariştirilmamlidir).Gördüğünüz resim İbnul Cevzinin(r.a) “Dafu Şubahit Teşbih” isimli kitabinin 113-cü sayfasidir.Bu sayfada İbni Cevzi(r.a) diyor ki:
“Mütefessirler dediler ki, (Celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü ise bâki kalacaktır(Rahman suresi 27)) ayetinin anlami (Ancak celal ve ikram sahibi Rabbının zatı baki kalacaktır) demektir”

Categories: Istiva/Itikat, Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.