Posts Tagged With: peygamber kabri

Türbeler(1)

Türbeler(1)

Mescidde) Defnetmenin Câiz Olduğu Hakkında Bir Fasıl

Bil ki; kabir üzerine bina, ya defin işinden önce ya da defin işinden sonra yapılır. Cenâzenin eve, mescide, avluya veya sâhibinin defnedilmek içün kendisine önceden hazırladığı bir kubbenin altına gömülmesi, binanın definden önce yapıldığını gösterir. Defin işinden sonra yapılan

binalar, ya kabrin bizzat üzerine ya yakınına ya da kabri de içine alacak şekilde uzağa yapılır. Kabri içine alacak şekilde yapılan bu binalar ya içinde namaz kılınan bir mescid, ya bir kubbe, ya da bir avludur. Ölü ise ya sıradan bir insan, ya bir âlim, ya da sâlih velîlerden biridir. Ölüyü bina içinde defnetmenin, İslâm fakıhlerinin söylediği gibi câiz olması hakkında hiçbir kuşku yoktur. Ancak Ahmed İbnu Hanbel rahmetullâhi aleyh bunu câiz görmekle birlikte, insanların çoğunun yaptığı şekilde ölüyü Müslüman mezarlığına gömmeyi daha evlâ görmüş; Hz. Peygamber sallellâhu aleyhi ve sellem’in vefât ettiği eve defnedilmesini, onun lâyık olduğu yüksek makamı ayırd etme maksadı taşıdığını, dolayısıyla bunun Hz. Peygamber sallellâhu aleyhi ve sellem’e hâs bir şey olduğunu söylemiştir. Fakat bu, sınırlandırıcı edici bir sebeb olmadan sınırlandırmaktır.

İbnu Sa’d, et-Tabakât isimli eserinde şöyle rivâyet etmiştir: Bize Muhammed İbnu Rabîa el-Kilâbî, İbrâhîm İbnu Zeyd’den, o da Yahyâ İbnu Mehmât’tan (ki bu, Osman İbnu Affân’dır) şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Bana gelen habere göre Resûlüllah sallellâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır: ‘Cesedler, ancak rûhların alındığı yere defnedilir.’ Bilindiği gibi rûhlar, çoğu kez evlerde alınır. Dolayısıyla bu hadîse göre evlere defnedilmek daha evlâdır. Ancak bu rivâyet kısa ve eksiktir. Bu hadîs birçok yollarla mürsel ve mevsûl olarak Hazreti Ebû Bekir sıddîk radıyellâhu anhu’dan şu lafızla merfû’ olarak rivâyet edilmiştir: ‘Vefât eden her peygamber mutlaka ruhunun alındığı yere gömülmüştür.’[9] Başka bir rivâyette de şöyledir: ‘Allah hangi nebînin ruhunu aldıysa, o nebî mutlaka rûhunun alındığı yere defnedilmiştir.’[10] Bu iki hadîsi İbnu Sa’d ve başkaları rivâyet etmiştir ki, binaya defnedilmenin sadece Hz. Peygamber sallellâhu aleyhi ve sellem’e hâs husûs olmadığını (diğer peygamberlerin de buna dâhil olduğunu) açıkça göstermektedir. Nitekim Sahâbîler de Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer radıyellâhu anhumâ’nın peygamber efendimizin yanına defnedilmeleri husûsunda ittifak etmişler. Böylece İmâm Ahmed rahmetullâhi aleyh’in görüşünün geçerli bir yanı kalmamıştır.

Definden Sonra Bina Yapmak

Definden sonra bina yapmaya gelince, Şâyet bu bina kendi mülkünde ise; mezar hırsızı, yırtıcı hayvan ve sel gibi tehlikeler yoksa, binayı sağlamlaştırmak, uzun süre kalmasını sağlamak ve süs maksadı taşıyorsa, âlimlerin ekserîsi bunu tenzîhen mekrûh görmüşler ve bunun dışındaki halleri câiz görmüşlerdir.Mâlikîler, eğer bu iş gururlanma kasdı taşıyorsa bunun açık bir harâm olduğunu söylemişlerdir; başka âlimler ise, -Dürrü’l-Muhtâr ve hâşiyelerinde geçtiği üzere- gururlanma maksadı olsa bile bunun mutlak olarak câiz olduğunu söylemişlerdir. Âlimlerin ekserîsi, bunun câizliğini bununla şumezarın başkalarından ayrılmasının kasdedilmesi şartına bağlamışlardır. Çoğu da, defin içün vakfedilen arazi üzerine yapılmışsa bunun harâmolduğunu ve yıkılmasının vâcib olduğunu açıkça ifâde etmişlerdir.Bazıları ise yıkılmasını, bu binanın kabirden büyük olması şartına bağlamışlardır. Fakat bu mes’ele bina yapma husûsunun dışındadır.

Bir grup âlim de, kabrin bizzat üzerine bina yapmakla avlusunda bina yapmayı birbirinden ayrı görmüş, bu gruptaki âlimlerin çoğunluğu kabir etrafında bina yapmayı câiz görmüşlerdir. Aynı gruptan bazı âlimler ise, bunun câiz oluşunu ihtiyacı karşılayacak kadar küçük, tavansız ve duvarlarının yüksek olmaması şartına bağlamışlardır. Dört mezhebin muhakkik âlimleri ve başka âlimler, ev dahî olsa bunun câiz olduğunu söylemişlerdir.

İbnu Hazm el-Muhallâ’da şöyle der: Eğer kabir üzerine ev veya sütun gibi bir şey yapılırsa bu mekrûh değildir. İbnu Müflih ise Hanbelîlerin fıkhına dâir yazılan el-Fürû’da şöyle der: El-Müstev’ab ve’l-Muharrar isimli eserin sâhibi (Ebû Abdillâh Muhammed İbnu Abdillâh İbni Muhammed es-Sâmerrî, [Ö:616]) şöyle demiştir: Bir kimsenin kendi mülkünde kubbe, ev ve avlu yapmasında bir beis yoktur. Çünki böyle bir durumda oraya define izin verilmiştir. El-Hattâb’ın Şerhu’l-Muhtasar’da anlattığı gibi, İbnu Kassâr ve Mâlikî âlimlerden bir grubun görüşü böyledir.

[9]Abdu’r-Rezzâk (6534), Ahmed (1/7)
[10]İbnu Sa’d (2/293) ve diğerleri.

KAYNAK: Abmed Sıddîk el-Ğumârî, İhyâu’l-Makbûr min Edilleti Cevâzi’l- Binâi ale’l-Kubûr.

Bundan sonraki bolum konusu: Mezheb Âlimlerinin (Bu Husûsta) Söyledikleri
Hakkında Bir Fasıl.

Categories: Türbe yapmak | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Nisa 64 ayeti ve alimlerin tefsiri(=Tevessül)

İmam, Hafız İmadüddin İbni Kesir şöyle demiştir:

“Bazı ulemanın rivayet ettiği, Şeyh Ebu Mansur Sabbağ’ın da “Şamil” adlı tefsirinde zikrettiği Utbi’den nakledilen meşhur bir kıssa vardır:
“Utbi anlatır: “Bir gün Allah Rasulü’nün kabrinin yanında oturuyorduk. Bir bedevi geldi ve kabre yönelerek şöyle dedi: “Ya rasülallah! Biz işittik ki Allah -celle celâluhu-
“Biz her hangi bir Peygamberi gönderdikse mahzâ Allahın iznile itaat edilmek için gönderdik, eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de günahlarına mağfiret dileseler, Peygamber de kendileri için istiğfar ediverse idi elbette Allahı tevvab, rahîm bulacaklardı” (Nisa 64) diye buyurmaktadır.
Ben de günahlarımdan istiğfar ettiğim halde ve senden rabbime benim hakkımda şefaatçi olmanı dileyerek hzuruna geldim.”
Bunları dedikten sonra bedevi şu şiiri okumaya başlar:

Ey toprakta yatanların en hayırlısı
Senin naaşın ile tüm ovalar ve dağlar şeref kazandı
Senin metfun bulunduğun kabre benim canım feda olsun
Ki o kabirdedir iffet cömertlik ve şeref

Bunları söyledikten sonra bedevi çekip gitti. O gidince bana birden geçginlik hali geldi ve uykuya dalıverdim. Rüyamda Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-’i gördüm. Bana şöyle buyurdular: “Git o bedeviye yetiş ve Allah’ın onu bağışladığını müjdele”

İmam Nevevi “el-İzah”[1] adlı eserinde, Hafız İmadüddin İbni Kesir de meşhur tefsirinde (Nisa 64) ayetini tefsir ederken bu kıssayı aynen nakletmişlerdir.

Bu kıssayı aynı zamanda Şeyh Muhammed İbni Kudame “Mugni”[2] adlı meşhur eserinde, Şeyh Ebu’l-Ferec “Şerhü’l-Kebir”[3] adlı eserinde, Şeyh Mansur bin Yunus el-Behuti’de Hanbelî mezhebinin en meşhur kitaplarından biri olan “Keşşafu’l-Kına”[4] adlı eserinde nakletmişlerdir.

Müfessirlerin en güvenilirlerinden imam Kurtubi “Camiu’l-Ahkâm” adlı meşhur tefsirinde benzeri bir kıssayı şu şekilde rivayet etmiştir:
“Ebu Sadık, Ali’den rivayet etmiştir. Ali şöyle demiştir: “Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-’in defnettikten üç gün sonra bir bedevi kabrinin başına gelmiş kendini kabrinin üstüne atarak kabrin topraklarını başına serpmeye başlamıştı. Bir taraftan da şöyle diyordu: “Ey Allah’ın Rasulü! Senin sözlerini dinledik. Sen her şeyi Allah’tan, bizde senden aldık. Allah’ın sana nazil ettikleri arasında “Biz her hangi bir Peygamberi gönderdikse mahzâ Allahın iznile itaat edilmek için gönderdik, eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de günahlarına mağfiret dileseler, Peygamber de kendileri için istiğfar ediverse idi elbette Allahı tevvab, rahîm bulacaklardı”
(Nisa 64) ayeti var. Ben de kendi nefsime zulmettim ve benim için istiğfar etmen için sanan geldim.”
Bedevinin bu konuşmasından sonra kabirden “Allah seni bağışladı” diye bir ses işitilir.”[5]

Önemli olan şudur ki, bu âlimlerin hiçbirisi bu kıssayı, şirk, sapkınlık, kabirlere tapmak ve putperestlik olarak görmemişlerdir. Bu kıssanın muhtevasını onayladıkları için nakletmişlerdir.

Buna rağmen onların sözlerine güvenmeyecek ve delil kabul etmeyecekler varsa şundan başka diyecek bir şeyimiz kalmıyor; Allah’ım bu ne büyük bir iftiradır.

Utbi’nin Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in kabri başında okuduğu biraz önce naklettiğimiz şiiri, şu anda Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in hücrei saadetlerinin karşısındaki sütunların üstünde yazılıdır. Yüzyıllardır onu herkes görmektedir. Hatta merhum kral Abdülaziz, kral Suud, kral Faysal ve kral Halid zamanında da oradaydı. Şimdi de Kral Fahd zamanındayız (şimdi kral Abdullah var) ve bu şiirler hala Mescidi Nebevi’deki diğer bütün eski eserleriyle birlikte orada muhafaza edilmektedir.

[1]“El-İzah” s:498
[2] “el-Mugni” 3/556
[3] “Şerhu’l-Kebir” 3/495
[4] “Keşşafü’l-Kına” 5/30
[5]“Camiu’l-Ahkami’l-Kur’an” 5/265

[Mefahim]

Categories: Tevessül, Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Peygamberimizin(sav) kabrini yikmak istiyorlar!


Bi tasina dokununda dunyayi basiniza yikalim!!

Resimde gordugunuz vehhabi alimi Abu Abdurrahman Mukbil bin hadinin “Tuhfetul-mucib ala asiletil-hazir vel-ğarib” adli kitabinin 406 ci sayfasidir. Isaretlenmis yerde su ifadeler yer aliyor “biz arzu ediyoruz ki,yanimizda bulunan hadinin(Resulallah(s.a.s)) mezari uzerindeki cami yikilsin,ama goruyoruz ki,simdilik buna gucumuz yetmiyor.insallah,kisa veya uzun zaman icinde bunu yapacagiz,diger bidatleride kaldiracagiz”

Categories: Vehhabi Fitnesi, Vehhabilik(tarih-hadis-alimler) | Etiketler: , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.