Posts Tagged With: mekruh

ez-Zehebi teberrük bahsinde şöyle bir mütalada bulunur:

“Ahmed bin Abdülmünim birçok defa bize nakletmiştir. O şöyle demektedir: “Ebû Cafer Saydalani yazılı olarak (kitabeten) Ebû Ali Haddad’tan, o da huzuren (yazılı değil sözlü) Ebû Naim el-Hafız’dan, o da Abdullah bin Cafer’den, o da Muhammed bin Asım’dan, o da Ebû Üsame’den, o Ubeydulah’tan, o Nafi’den, o da İbni Ömer’den nakletmiştir: (O, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’nin kabrine el sürmeyi mekruh görürdü) “Ben diyorum ki bu bir edepsizlik sayılacağı için mekruhtur.” Ahmed bin Hanbel’e Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’in kabrine el sürmek ve öpmenin hükmünden sorduklarında bunda bir beis olmadığını söylemiştir. Bunu oğlu Abdullah bin Hanbel rivayet etmiştir. Eğer, “Sahabe böyle bir şey yapmış mıdır” diye sorulacak olursa şöyle cevap vermek mümkündür: “Sahabeyi Kiram onu hayattayken görmüş ve yeteri kadar beraber olmuşlardır. Ellerinden öpmüş, abdest suyunu kapışmış ve hac yaptığı zaman onun saçlarını bölüşmüşlerdi. Burnunu temizlediği zaman çıkanları birisi elleriyle yakalayarak yüzlerine bile sürmüşlerdi. Onun kabrine sürekli gelerek, saygıyla el sürmek ve öpmek arzusu, bizlere böyle bir imkân nasip olmadığı içindir. Görülmüyor mu ki sabit el-Benani “Bu eller Allah Resulü -sallallahu aleyhi ve sellem-’nün ellerine dokunmuştur” dediğinde, Enes bin Malik onun ellerini öpüp nasıl başına koymaktadır. Bu gibi işler sadece ve sadece Allah resulü -sallallahu aleyhi ve sellem-’ne olan muhabbetin taşkınlığından kaynaklanmaktadır. Zira her Müslüman Allah’ı ve resulü’nü kendisinden, evlatlarından, tüm insanlardan, malından, cennetten ve hurilerden daha fazla sevmek ile yükümlüdür. Hatta her bir mümin Hz. Ebûbekir ve Hz Ömer’i kendilerinden daha fazla severler. Nerede kaldı peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-.Bize aktarıldı ki Cindar, Bika dağı tarafında ikamet etmekteydi. Orada bir adamın Hz. Ebûbekir-radıyallâhu anh-’a hakaret edip sövdüğünü işitmişti. Bunun üzerine derhal kılıcını sıyırarak o adamın yanına gitmiş ve boynunu vurmuştu. Eğer kendine ya da babasına sövüldüğünü işitseydi elbette ki o adamın kanını dökmeyi mübah kabul etmezdi. Sahabeyi kiramın, nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’e olan muhabbetlerinin taşkınlığından dolayı “Sana secde edelim mi?” diye sormalarının sebebi iyi anlaşılmalıdır. O -sallallahu aleyhi ve sellem- “hayır” diye cevaplamıştı ama eğer ki izin verseydi hepsi ona ibadet için değil, tazim için secde edeceklerdi. Aynı Yusuf -aleyhisselâm-’ın kardeşlerinin Yusuf’a secdesi gibi. Bir Müslüman, nebi –sallallahu aleyhi ve sellem-’nin kabrine secde edecek olsa bile bu şekilde değerlendirilmelidir. Secde eden kişi elbette haram işleyip asi bir günahkâr olur. Ama tekfir edilmemelidir. Bunu söylemek ile böyle bir secdenin yasak olmadığını kastetmiyoruz. Kabirlere doğru kılınan namazlarda aynı böyledir.”

[Ez-Zehebi “Mucemu’ş-Şuyuh” 1/73–4 ]

Categories: Teberrük | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Türbeler(1)

Türbeler(1)

Mescidde) Defnetmenin Câiz Olduğu Hakkında Bir Fasıl

Bil ki; kabir üzerine bina, ya defin işinden önce ya da defin işinden sonra yapılır. Cenâzenin eve, mescide, avluya veya sâhibinin defnedilmek içün kendisine önceden hazırladığı bir kubbenin altına gömülmesi, binanın definden önce yapıldığını gösterir. Defin işinden sonra yapılan

binalar, ya kabrin bizzat üzerine ya yakınına ya da kabri de içine alacak şekilde uzağa yapılır. Kabri içine alacak şekilde yapılan bu binalar ya içinde namaz kılınan bir mescid, ya bir kubbe, ya da bir avludur. Ölü ise ya sıradan bir insan, ya bir âlim, ya da sâlih velîlerden biridir. Ölüyü bina içinde defnetmenin, İslâm fakıhlerinin söylediği gibi câiz olması hakkında hiçbir kuşku yoktur. Ancak Ahmed İbnu Hanbel rahmetullâhi aleyh bunu câiz görmekle birlikte, insanların çoğunun yaptığı şekilde ölüyü Müslüman mezarlığına gömmeyi daha evlâ görmüş; Hz. Peygamber sallellâhu aleyhi ve sellem’in vefât ettiği eve defnedilmesini, onun lâyık olduğu yüksek makamı ayırd etme maksadı taşıdığını, dolayısıyla bunun Hz. Peygamber sallellâhu aleyhi ve sellem’e hâs bir şey olduğunu söylemiştir. Fakat bu, sınırlandırıcı edici bir sebeb olmadan sınırlandırmaktır.

İbnu Sa’d, et-Tabakât isimli eserinde şöyle rivâyet etmiştir: Bize Muhammed İbnu Rabîa el-Kilâbî, İbrâhîm İbnu Zeyd’den, o da Yahyâ İbnu Mehmât’tan (ki bu, Osman İbnu Affân’dır) şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Bana gelen habere göre Resûlüllah sallellâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır: ‘Cesedler, ancak rûhların alındığı yere defnedilir.’ Bilindiği gibi rûhlar, çoğu kez evlerde alınır. Dolayısıyla bu hadîse göre evlere defnedilmek daha evlâdır. Ancak bu rivâyet kısa ve eksiktir. Bu hadîs birçok yollarla mürsel ve mevsûl olarak Hazreti Ebû Bekir sıddîk radıyellâhu anhu’dan şu lafızla merfû’ olarak rivâyet edilmiştir: ‘Vefât eden her peygamber mutlaka ruhunun alındığı yere gömülmüştür.’[9] Başka bir rivâyette de şöyledir: ‘Allah hangi nebînin ruhunu aldıysa, o nebî mutlaka rûhunun alındığı yere defnedilmiştir.’[10] Bu iki hadîsi İbnu Sa’d ve başkaları rivâyet etmiştir ki, binaya defnedilmenin sadece Hz. Peygamber sallellâhu aleyhi ve sellem’e hâs husûs olmadığını (diğer peygamberlerin de buna dâhil olduğunu) açıkça göstermektedir. Nitekim Sahâbîler de Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer radıyellâhu anhumâ’nın peygamber efendimizin yanına defnedilmeleri husûsunda ittifak etmişler. Böylece İmâm Ahmed rahmetullâhi aleyh’in görüşünün geçerli bir yanı kalmamıştır.

Definden Sonra Bina Yapmak

Definden sonra bina yapmaya gelince, Şâyet bu bina kendi mülkünde ise; mezar hırsızı, yırtıcı hayvan ve sel gibi tehlikeler yoksa, binayı sağlamlaştırmak, uzun süre kalmasını sağlamak ve süs maksadı taşıyorsa, âlimlerin ekserîsi bunu tenzîhen mekrûh görmüşler ve bunun dışındaki halleri câiz görmüşlerdir.Mâlikîler, eğer bu iş gururlanma kasdı taşıyorsa bunun açık bir harâm olduğunu söylemişlerdir; başka âlimler ise, -Dürrü’l-Muhtâr ve hâşiyelerinde geçtiği üzere- gururlanma maksadı olsa bile bunun mutlak olarak câiz olduğunu söylemişlerdir. Âlimlerin ekserîsi, bunun câizliğini bununla şumezarın başkalarından ayrılmasının kasdedilmesi şartına bağlamışlardır. Çoğu da, defin içün vakfedilen arazi üzerine yapılmışsa bunun harâmolduğunu ve yıkılmasının vâcib olduğunu açıkça ifâde etmişlerdir.Bazıları ise yıkılmasını, bu binanın kabirden büyük olması şartına bağlamışlardır. Fakat bu mes’ele bina yapma husûsunun dışındadır.

Bir grup âlim de, kabrin bizzat üzerine bina yapmakla avlusunda bina yapmayı birbirinden ayrı görmüş, bu gruptaki âlimlerin çoğunluğu kabir etrafında bina yapmayı câiz görmüşlerdir. Aynı gruptan bazı âlimler ise, bunun câiz oluşunu ihtiyacı karşılayacak kadar küçük, tavansız ve duvarlarının yüksek olmaması şartına bağlamışlardır. Dört mezhebin muhakkik âlimleri ve başka âlimler, ev dahî olsa bunun câiz olduğunu söylemişlerdir.

İbnu Hazm el-Muhallâ’da şöyle der: Eğer kabir üzerine ev veya sütun gibi bir şey yapılırsa bu mekrûh değildir. İbnu Müflih ise Hanbelîlerin fıkhına dâir yazılan el-Fürû’da şöyle der: El-Müstev’ab ve’l-Muharrar isimli eserin sâhibi (Ebû Abdillâh Muhammed İbnu Abdillâh İbni Muhammed es-Sâmerrî, [Ö:616]) şöyle demiştir: Bir kimsenin kendi mülkünde kubbe, ev ve avlu yapmasında bir beis yoktur. Çünki böyle bir durumda oraya define izin verilmiştir. El-Hattâb’ın Şerhu’l-Muhtasar’da anlattığı gibi, İbnu Kassâr ve Mâlikî âlimlerden bir grubun görüşü böyledir.

[9]Abdu’r-Rezzâk (6534), Ahmed (1/7)
[10]İbnu Sa’d (2/293) ve diğerleri.

KAYNAK: Abmed Sıddîk el-Ğumârî, İhyâu’l-Makbûr min Edilleti Cevâzi’l- Binâi ale’l-Kubûr.

Bundan sonraki bolum konusu: Mezheb Âlimlerinin (Bu Husûsta) Söyledikleri
Hakkında Bir Fasıl.

Categories: Türbe yapmak | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

VEHHABİ FİRKASİN TOKAT GİBİ CEVAP:”-MUHAMMED BİN ABDÜLVEHHAB:”TEVESSÜL İCTİHADİ MESELEDİR VE BU MESELELERDE İNKAR OLMAZ”…!

Sevgili kardeşlerimiz,Tevessülü inkar eden vehhabiu firkasina kendi şeyhlerinin sözleri ile cevap vermeye devam ediyoruz

فكون بعض يرخص بالتوسل بالصالحين وبعضهم يخصه بالنبي صلى الله عليه وسلم, وأكثر العلماء ينهي عن ذلك ويكرهه, فهذه المسألة من مسائل الفقه,

 ولو كان الصواب عندنا قول الجمهور إنه مكروه فلا ننكر على من فعله, ولا إنكار في مسائل الاجتهاد, لكن إنكارنا على من دعا لمخلوق أعظم مما يدعو الله تعالى, ويقصد القبر يتضرع عند ضريح الشيخ عبد القادر أو غيره يطلب فيه تفريج الكربات

“Bazi alimlerin salihlerle tevessül etmeğe ruhsat vermeleri, bazilarininsa bunu Peygambere- sallalahu aleyhi ve sellem- mahsus etmeleri , alimlerin büyük bir kısmının ise bunu yasak edib mekruh saymaları fikhi meselelerden bir meseledir. Biz bunun mekruh olmasına dair cumhurun görüşünün doğru görüş olduğunu söylesek de, bunu edeni inkar etmiyoruz ve ictihadi meselelerde inkar etmek yokdur.”

“Fetava Mesail Şeyh Muhammed bin Abdülvehhab/9”

Abdulvehhabin buna mekruh demesi bizim icin delil degildir, ehli sunnete gore tevessul haktir! Burda sadece tevessul edenlere şirkle hitap edenlere tokat gibi cevap var, kendi imamlarindan

Categories: Tevessül | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.