Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-, herkesten mükemmel ve tastamam bir berzah hayatına sahip olduğunu bizzat kendisi anlatmaktadır. Onun, ümmetinin durumunu ve amellerini bilmesi, kendisine gönderilen selamları ve anlatılanları işitmesi, bize intikal eden haberlerin sadece bir kısmıdır. Buna benzer birçok hadisi şerif vardır.
Abdullah İbni Mesud -radıyallâhu anh-, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’den rivayet eder:
إن لله ملائكة سياحين في الأرض يبلغوني من أمتي السلام
“Allah’ın yeryüzünde ümmetimin bana verdiği selamları bana ulaştıran gezici melekleri vardır.”
İbni Mesud -radıyallâhu anh-, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’den nakletmektedir:
حياتي خير لكم تحدثون ويحدث لكم ، ووفاتي خير لكم تعرض أعمالكم عليَّ فما رأيت من خير حمدت الله ، وما
رأيت من شر استغفرت الله لكم
“Hayatım sizin için hayırlıdır; siz bize anlatırsınız bizde size anlatırız. Ölümümde sizin için hayırlıdır; sizin amelleriniz bana arz olunur. Eğer hayır görürsem Allah’a hamd eder, şer görürsem Allah’ istiğfar ederim.”
Hafız Ebû Zer’a elirakî, “Tarhu’t-Tesrib fi Şerhi’t-Takrib” kitabının “Cenazeler Kitabı” bölümünde “bu hadisin senedi sahihtir (ceyyid)” demektedir.\[2]
Hafız Heytemi “Mecmau’z-Zevaid” 9/24’te: “Bu hadisi Bezzaz rivayet etmiştir. Ravileri sahihtir. Hafız Suyutui “Mucizat” ve “Hasais” adlı eserlerinde bu hadisi sahih kabul etmiştir.” Demiştir.
Buhari şarihi el-Kastallani’de aynı minvalde açıklamalar yapmış, Münavi “Feyzu’l-Kadir” 3/401’de kesin bir şekilde “hadis sahihtir” demiştir. Zerkani Kastallani’nin “Mevahib” kitabına yazdığı şerhte, Şihab el-Hafaci’de “Şerhu’ş-Şifa” da 1/102 bu şekilde açıklamalarda bulunmuştur.
Molla Aliyyü’l-Kâri “Şifa” şerhinde 1/102’de aynı şeyleri söyleyerek: “Haris bin Ebû Üsame’de “Müsned” adlı eserinde sahih bir senetle bu hadisi rivayet etmiştir” diye eklemiştir.
İbni Hacer “Metalibu’l-Aliye” 4/22’de bu hadisi nakletmiştir. Bu hadis Ebû Bekir bin Abdullah el-Mazeni’den ‘mürsel’ olarak rivayet edilmiştir. Hafız İsmail el-Kadı bu hadisi “Fazlu’s-Salat Ala’n-Nebi” adlı eserinde rivayet etmiştir.
Şeyh Albani dahi bu hadis için “mürsel ve sahihtir” demektedir.
Hafız İbni Abdulhadi, mutaassıp ve aşırı tutumuna rağmen “es-Sarimü’l-Münki” adlı eserinde bu hadisi sahih kabul etmiştir.
Netice olarak hadis sahihtir ve senedi aleyhine konuşup tan eden olmamıştır. Hadisi şerif, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’in amellerimizi kendisine arz edildiği için bildiğine ve günahlarımız için Allah’a istiğfar ettiğine delalet etmektedir. Öyleyse onu Allah’a vesile kılarak Allah katında şefaatçi olmasını isteyebiliriz demektir. Zira o bunu bilir ve bize dua ederek şefaatte bulunabilir. O -sallallahu aleyhi ve sellem- şefaat eden ve şefaati kabul edilen, en şerefli ve en değerli olandır.
Allah Ku’ran’da onun ümmetine şahit olduğunu bildirmektedir. İşte bu yüzden amellerimizi görmesi ve bilmesi lazımdır. Ancak bu şekilde bizlere şahitlik edebilir.
Abdullah İbni Mübarek anlatır: “Ensar’dan bir kişi, Minhal bin Amr’ın, Said bin Müseyyeb’ten şöyle naklettiğini söyler: “Her gün sabah akşam ümmetinin amelleri Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’e arz olunmaktadır. O, bütün ümmetini isimleri ve yaptıkları ile bilmekte ve tanımakta, bu yüzden onlara şahit olabilmektedir.
Allah -celle celâluhu- şöyle buyurur:
فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِن كُلِّ أمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هَـؤُلاء شَهِيداً (Nisa 41).
Ammar bin Yasir [-radıyallâhu anh-’den nakledilmiştir ki Allah Resulü -sallallahu aleyhi ve sellem-şöyle buyurmaktadır:
إن الله وكل بقبري ملكاً أعطاه الله أسماء الخلائق ، فلا يصلي عليَّ أحد إلى يوم القيامة إلا أبلغني باسمه واسم أبيه
هذا فلان ابن فلان قد صلى عليك
“Allah benim kabrime tüm mahlûkatın ismini bilen bir melek tayin etmiştir. Kıyamet gününe dek bana her kim salât ederse bana onun ve babasının ismini bildirir ve “falan oğlu falan sana salâvat getirdi” der”
Bezzaz ve Ebû’ş-Şeyh İbni Hıbban’da bu hadisi rivayet etmişlerdir fakat lafızları şu şekildedir:
إن الله تبارك وتعالى وكل ملكاً أعطاه أسماء الخلائق فهو قائم على قبري إذا مت، فليس أحد يصلي عليَّ صلاة إلا
قال: يا محمد! صلى عليك فلان ابن فلان قال : فيصلي الرب تبارك وتعالى على ذلك الرجل بكل واحدة عشراً
“Allah -celle celâluhu- bir meleğe tüm mahlûkatın ismini vermiştir. Ben öldüğümde o kabrimin başında duracak, bir kişi bana salâvat getirdiği zaman: “ey Muhammed falan oğlu falan sana salâvat getirdi, Allah -celle celâluhu- da bu adama bire on karşılık ile rahmet etti” diyecektir.”[3]
Amr bin Hari, Said bin Ebi Hilal’den, o, Zeyd bin Eymen’den, o, Ubade bin Nesi’den, o da Ebû Derda’dan rivayet etmiştir ki Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
أكثروا الصلاة عليَّ يوم الجمعة فإنه مشهود تشهده الملائكة وإن أحداً لن يصلي عليَّ إلا عرضت عليَّ صلاته حتى
يفرغ منها
“Cuma günü bana çok salâvat getirin. Zira o gün meleklerin şahit olduğu gündür. Bir kimse bana salâvat getirdiğinde o salâvat getirmeyi bırakana dek ben ondan haberdar olurum”[/I] Ebû Derda “öldükten sonra mı?” diye sorunca Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:
وبعد الموت ، إن الله حرم على الأرض أن تأكل أجساد الأنبياء فنبي الله حي يرزق
“Evet, ölümden sonra da! Muhakkak ki Allah yeryüzüne peygamberlerin bedenlerini yemeyi haram kılmıştır” buyururlar.[4]
Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-, Allah Resulü -sallallahu aleyhi ve sellem-’den rivayet eder
ما من أحد يسلم عليَّ إلا رد الله عليَّ روحي حتى أردّ عليه السلام
“Bana bir Müslüman selam verdiği zaman Allah benim ruhumu bedenime iade eder ve ben o selamı alırım.”[5]
Şeyh İbni Teymiye şöyle söylemektedir: “Bu hadis Müslim’in şartlarına göre sahihtir. İbni Ebi Şeybe’nin “Müsned”inde Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-’den şöyle bir rivayet nakledilmektedir: “Allah Resulü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
من صلى عليَّ سمعته ، ومن صلى عليَّ نائياً بلغته
“Kim bana salâvat getirirse onu işitirim. Eğer salâvat getiren uzakta ise bana ulaştırılır.”
Darukutni de bu manada bir rivayet nakletmektedir.
Nesai ve diğerlerinde Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle söylediği nakledilmektedir:
إن الله وكل بقبري ملائكة يبلغوني عن أمتي السلام
“Allah kabrime bazı melekleri görevlendirmiş onlar bana ümmetimin selamlarını ulaştırırlar.”
Bu hususta gelen daha birçok rivayet vardır.”[6]
—————————————————
[1] Münziri der ki: “Nesai, İbni Hıbban da “Sahih”inde bu rivayeti aktarmıştır.” “et-Tergib ve’t-Terhib” 2/498
İsmail Kazı ve diğerleri Abdullah bin Saib’ten, o, Zadan’dan, o, Abdullah bin Mesud’dan nakille şüphe götürmez şekilde Süfyan-ı Sevrî’ye isnadı sahih olan farklı tariklerden gelen rivayetlerde bulunmuşlardır. Sevrî rivayeti dinlediğini (sima) açıkça ifade ederek: “Abdullah bin Saib bana anlattı, o da, Zadan’dan, o da, Abdullah bin Mesud’dan nakletti” şeklinde ifadeler kullanmıştır. Kazı İsmail’in kitabında bu şekilde gelmiştir. Abdullah bin Saib ile Zadan, Müslim’in rivayette bulunduğu ravilerdendir. Ebu Muin onları sika ve güvenilir kabul etmiştir. Bu durumda hadisin senedi sahihtir.
[2] Bazıları bu ifadelerin Iraki’nin Gazali’nin “İhya”sının hadislerini tahric ederken söyledikleriyle çeliştiğini iddia ederler. Iraki orada der ki: “Bu hadisi Bezzaz, İbni Mesud’dan rivayet etmiştir. Ravileri, Abdülmecid bin Abdülaziz bin Ebi Revvad dışında sahihtir. Müslim bu raviden rivayette bulunmuş, Ebu Muin ile Nesai onu sika kabul etmiş olsalar da birçok muhaddis onu zayıf kabul etmişlerdir.” Iraki’nin “Tahrici Ehadisi İhya” adlı eserinde söyledikleri bu kadar.
Kitabımızda naklettiğimiz ile burada nakledilenler arasında bir çelişki olduğunu zannedenler olmuştur. Burada çelişki söz konusu değildir. “Tahrici Ehadisi İhya” kitabındaki sözler Hafız Iraki’ye, “Tarhu’t-Tesrib” adlı eserdeki sözler ise onun oğlu Hafız Ebu Zer’a Iraki’ye aittir. Bu iddianın sahibi baba ile oğlun arasını ayırmamış ve iki sözün de aynı yerden çıktığını varsayarak itiraz etmiştir. Biz burada Hafız Ebu Zer’a’nın “Tarhu’t-Tesrib” adlı eserindeki sözlerine itimat ettik.
Şeyh Ebu’l-Fazl Abdullah el-Gumari amellerin Peygamberimiz’e arz olunması hususunda “Nihayetü’l-Amal fi Sıhhati ve Şerhi Hadisi Arzi’l-Amal” adlı müstakil bir risale telif etmiştir.
[3] Taberani “Kebir” de benzer bir rivayette bulunmuştur. “et-Tergib ve’t-Terhib” 2/500
[4] İbni Mace “Sünen” 1/524. “Zevaid” te bu hadis sahihtir fakat iki taraftan inkita vardır denmektedir. Zira Alai der ki: “Ubade’nin Ebu Derda’dan yaptığı rivayet ‘mürsel’dir” Buhari de: “Eymen’in Ubade’den yaptığı rivayet mürseldir” demektedir..
[5] Ahmed ve Ebu Davud rivayet etmişlerdir. “et-Tergib ve’t-Terhib” 2/499
[6] İbni Teymiye “İktizau’s-Sırati’l-Müstakim” s:324
Kaynak : Mefahim | Seyyid Alevi El Maliki K.s