Posts Tagged With: selefi

Ibn Teymiyye hakkında bir kaç alim..

Şeyh Ahmed Medeni, Ibn Teymiyye hakkında.

Bizim hocamız, islam alimi Mevlana Medeni (rahimulahi aleyh) İbni Teymiyye konusunda Şah Abdülaziz Hazretlerin’den daha serttir çünkü “Allame” (İbni Teymiyye) ‘ nin yazılı eserlerini okumuş ve İbni Teymiye için kullanılan “ Şeyhu’l-Islam” tabirini sevmemiştir. Hadis alimi Mevlana Zekeriyya Sahibî ‘nin İbni Teymiyye için olan “Şeyhu’l-Islam” kullanımını Evcaz El Mesalik kitabında sevmediğini defalarca beyan etmesi bu yüzdendir. Ve Hüseyin Ahmet Medeni Hazretleri’nin kitabı El Şihab el Sahib, yalanları ortaya çıkartma konusunda ilim ve araştırma açısından karşılaştırılamaz harika bir kitaptır.

[Şeyh Keşmiri, Malfuzaat Muhaddis Kaşmiri, sayfa 414]

Hafız Sehavi : Ayrıca büyük ilim irfan sahibi, dünyevi zevklerden uzak, riyazete çekilmiş olan alimler bazı insanların dilleri tutarsız ve ince görüşlü olmamaları sebebiyle, onlardan ve onların ilimlerinden faydalanmamaya çok dikkat ederlerdi. (Bu tutarsız ve ince görüşlü olmayan kişiler) İbni Hazm ve İbni Teymiyye gibileridir.[Sehavi, I’lan bi al-Tawbikh s. 163]

Imam Suyuti  ibn Taymiyya hakkında:

İbni Teymiyye kibirli biriydi. Havaliydi. Kendisi herkesten üstünmüş, konuştuğu insanlar önemsizmiş gibi göstermek ve büyük Müslümanları alaya almak onun alışkanlığıydı.

[Suyuti, Kam’ al-Mu’arid]

Şeyhu’l-İslam Takiyuddin es-Subkî, İmam Abdurrauf el-Munavî’den İbn Teymiyye’nin tevessül hakkındaki görüşlerini şöyle nakleder (Hicrî: 1031):

Allah’ın izni ile Peygamber Efendimizden (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) yardım ve şefaat istemek uygundur.  Selef ve haleflerden hiç kimse bunu inkar etmemiştir, tâki İbn Teymiyye gelip de inkâr edene kadar, doğru yoldan sapıp hiçbir alimin demediğini söyleme pozisyonunu icat edene kadar. Ve o müslümanlar için ibret oldu.

[al-Munavî, Feyzu’l-Kadir, 2:170]

İmam Mustafa ibn Ahmad eş-Şattî el-Hanbelî (Hicrî: 1348) bunu İslam alimi Takiyuddin es-Subkî’den de şöyle rivayet etmiştir:

Peygamberi (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) Rabbine aracı yapmak iyi bir davranıştır. İlk gelen nesilden (selef) ve onları takip eden (halef) nesilden hiç kimse bunu yalanlamadı. İbn Teymiyye gelene kadar. Şefaati inkar etmiş, doğru yoldan çıkmış ve kendisinden önce hiçbir alimin demediğini demeyi icat etmiştir ve İslam ahalisi tarafından böylece bilinmiştir.

[eş-Şettî, el-Nukulu’ş-Şar’iyya fi’r-Reddi ‘ale’l-Vehhabiyye, İnglizce tercümesi: al-Hajj Abu Ja’far al-Hanbali as The Divine Texts, sahife 57]

İmam Takiyuddin el-Hisnî (Hicrî: 829),  İbn Teymiyye’nin Eşarî karşıtı takipçilerinin inançlarını gizli tutan özenti ve azınlık gruplar olması ve bazı cezalardan kaçmaları sebebiyle inançlarını gizlemeleri hakkında:

Ağır cezalar, kırpaç, haps, başlarının kesilmesi hiçbir zaman onlardan uzak olmadı. Halbuki onlar çürük inançlarını gizliden, kapalı ve kilitli kapılar ardından ve sessizce yayıp konuşurlardı ve duvarın kulağı var derlerdi.

[İmam Takiyuddin el-Hisnî, Def’u Şubeh men Şebbeha ve Tamerrada, 236-7]

İmam Ahmed el-Kastelanî’nin (Hicrî: 923), İbn Teymiyye’nin Peygamberin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) kabrini ziyaretini yasakalayıcı sözlerine dair ifadeleri:

Şeyh Takiyuddin İbn Teymiyye’nin bu konu hakkında, yani Peygamberi (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) ziyaret edenleri etkilemek için iğrenç ve kaba cümleleri vardır, Peygamber (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) ziyaret etmek ve oraları gezmek yasaklanmış ve onlara göre bu bir salih amel değil de tam tersi imiş. Şeyhu’l-İslam Takiyuddin es-Subkî onu Şifa es-Sekam adlı eserinde yermiş, inananların kalplerini onurlandırmıştır.

[Muhammed bin Abdulbaki ez-Zurkani, Şerhu’l-Mevahibu’l-Leduniyye (Kahire, Hicrî: 1291), 8:343]

Molla Aliyyu’l-Kârî el-Haravî el-Hanefî’nin (Hicrî: 1014), İbn Teymiyye’nin Peygamber (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) kabrini ziyaret etmeyi yasaklaması hakkındaki görüşü:

Habelilerde, İbn Teymiyye Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) kabir ziyaretini yasaklamasıyla aşırıya kaçmıştır. Tıpkı şu şekilde karşı görüşü savunanlar gibi: ‘Kabri ziyaret etmek ibadettir ve onu yalanlamakla kafir olunur.’ Belki bu ikinci görüş cumhur alimin kabul gördüğü bir meseleyi yasak etmenin inançsızlık olarak da yorumlanabileceği açısından doğru olana daha yakındır.

[Molla Aliyyu’l-Kârî el-Haravî el-Hanefî, Şerhu’ş-Şifa (Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-‘İlmiyye, 2001), 2:152]

Categories: Ibn Teymiyye | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

EHL-I SÜNNET’IN VEHHABILERE REDDIYESI: Bir kaç kaynak !!

 

( IZAH : Faydalandığımız eser Ingilizce olduğu için ve sadece alimlerin isimleri ve kitap isimlerini verdiğimiz icin Türkceye cevirmeye gerek duymadık. Sadece ingilizcede izah edilmiş yerlerde çeviri yaptık. Bu kitaptaki listeye kendimizde Bera’atü’l-Eş’ariyyîn kitabından eklemeler yaptık(cizgi altında).
Bera’atü’l-Eş’ariyyîn daki eklemeler fazla değil, çünki çoğu zaten istifade ettiğimiz diğer eserde mevcut.

1) Ata’Allah al-Makki:
al-sarim al-hindi fil `unuq al-najdi

2) Al-`Amrawi, `Abd al-Hayy, and `Abd al-Hakim Murad (Qarawiyyin University, Morocco):
Al-tahdhir min al-ightirar bi ma ja’a fi kitab al-hiwar3) Al-Azhari, `Abd Rabbih ibn Sulayman al-Shafi`i :
Fayd al-Wahhab fi Bayan Ahl al-Haqq wa man dalla `an al-sawab.

4) Al-Dahesh ibn `Abd Allah, Dr. (Arab University of Morocco),
Munazara `ilmiyya bayna `Ali ibn Muhammad al-Sharif wa al-Imam Ahmad ibn Idris fi al-radd `ala Wahhabiyyat Najd, Tihama, wa `Asir

5) Dahlan, al-Sayyid Ahmad ibn Zayni (d. 1304/1886) :
1- al-Durar al-saniyyah fi al-radd ala al-Wahhabiyyah ;
2- Fitnat al-Wahhabiyyah;
3- Khulasat al-Kalam fi bayan Umara’ al-Balad al-Haram

6) al-Dajwi, Hamd Allah:
al-Basa’ir li Munkiri al-tawassul ka amthal Muhd. Ibn `Abdul Wahhab

7) Shaykh al-Islam Dawud ibn Sulayman al-Baghdadi al-Hanafi (1815-1881 CE):
1- al-Minha al-Wahbiyya fi radd al-Wahhabiyya ;
2- Ashadd al-Jihad fi Ibtal Da`wa al-Ijtihad

8) al-Habibi, Muhammad `Ashiq al-Rahman:
`Adhab Allah al-Mujdi li Junun al-Munkir al-Najdi

9) Al-Haddad, al-Sayyid al-`Alawi ibn Ahmad ibn Hasan ibn al-Qutb Sayyidi `Abd Allah ibn `Alawi al-Haddad al-Shafi`i:
1-al-Sayf al-batir li `unq al-munkir `ala al-akabir ;
2- Misbah al-anam wa jala’ al-zalam fi radd shubah al-bid`i al-najdi al-lati adalla biha al-`awamm

10) Al-Hamami al-Misri, Shaykh Mustafa:
Ghawth al-`ibad bi bayan al-rashad

11) Al-Hilmi al-Qadiri al-Iskandari, Shaykh Ibrahim:
Jalal al-haqq fi kashf ahwal ashrar al-khalq

12) Al-Husayni, `Amili, Muhsin (1865-1952):
Kashf al-irtiyab fi atba` Muhammad ibn `Abd al-Wahhab.

13) Ibn `Abd al-Latif al-Shafi`i, `Abd Allah:
Tajrid sayf al-jihad `ala mudda`i al-ijtihad.

14) Ibn `Abd al-Wahhab al-Najdi, `Allama al-Shaykh Sulayman (Abdulvehhab’ın abisi):
al-Sawa’iq al-Ilahiyya fi al-radd ‘ala al-Wahhabiyya.

15) Ibn `Afaliq al-Hanbali, Muhammad Ibn `Abdul Rahman:
Tahakkum al-muqallidin bi man idda`a tajdid al-din.

16) Ibn Dawud al-Hanbali, `Afif al-Din `Abd Allah:
as-sawa`iq wa al-ru`ud.

17) Ibn Ghalbun al-Libi also wrote a refutation in forty verses of al-San`ani’s poem in which the latter had praised Ibn `Abd al-Wahhab.(kirk beyitlik bir kasideyle,San’ani’nin Abdulvehhabi medhettiği şiiri’in reddi) It is in Samnudi’s Sa`adat al-darayn and begins thus( es-Semnudi’nin Saadet ed-Dareyn kitabinda geçmektedir):

Salami `ala ahlil isabati wal-rushdi
Wa laysa `ala najdi wa man halla fi najdi
[My salutation is upon the people of truth and guidance
And not upon Najd nor the one who settled in Najd]
(Doğru ve isabetli yolda olanın üzerine selâmım olsun. Necd ile Necid’de olanların üzerine olmasin)

18) Ibn Khalifa `Ulyawi al-Azhari:
Hadhihi `aqidatu al-salaf wa al-khalaf fi dhat Allahi ta`ala wa sifatihi wa af`alihi wa al-jawab al-sahih li ma waqa`a fihi al-khilaf min al-furu` bayna al-da`in li al-salafiyya wa atba` al-madhahib al-arba`a al-islamiyya.

19) Kawthari al-Hanafi, Muhammad Zahid:
Maqalat al-Kawthari.

20) Al-Kawwash al-Tunisi, `Allama Al-Shaykh Salih: his refutation of the Wahhabi sect is contained in Samnudi’s volume(vehhabilere yaptigi reddiye es-Semnudi’nin eserinde geçmektedir): “Sa`adat al-darayn fi al-radd `ala al-firqatayn.

21) Khazbek, Shaykh Hasan:
Al-maqalat al-wafiyyat fi al-radd `ala al-wahhabiyyah.

22) Makhluf, Muhammad Hasanayn:
Risalat fi hukm al-tawassul bil-anbiya wal-awliya.

23) Al-Maliki al-Husayni, Al-muhaddith Muhammad al-Hasan ibn `Alawi:
1-Mafahimu yajibu an tusahhah ;
2-Muhammad al-insanu al-kamil

24) Al-Mashrifi al-Maliki al-Jaza’iri:
Izhar al-`uquq mimman mana`a al-tawassul bil nabi wa al-wali al-saduq.

25) Al-Mirghani al-Ta’ifi, `Allama `Abd Allah ibn Ibrahim (d. 1793):
Tahrid al-aghbiya’ `ala al-Istighatha bil-anbiya’ wal-awliya .

26) Mu’in al-Haqq al-Dehlawi (d. 1289):
Sayf al-Jabbar al-maslul `ala a`da’ al-Abrar.

27) Al-Nabahani al-Shafi`i, al-qadi al-muhaddith Yusuf ibn Isma`il (1850-1932):
Shawahid al-Haqq fi al-istighatha bi sayyid al-Khalq (s).

28) Al-Qadumi al-Nabulusi al-Hanbali: `AbdAllah:
Rihlat

29) Al-Qazwini, Muhammad Hasan, (d. 1825):
Al-Barahin al-jaliyyah fi raf` tashkikat al-Wahhabiyah.

30) Al-Qudsi:
al-Suyuf al-Siqal fi A`naq man ankara `ala al-awliya ba`d al-intiqal.

31) Al-Samnudi al-Mansuri, al-`Allama al-Shaykh Ibrahim:
Sa`adat al-darayn fi al-radd `ala al-firqatayn al-wahhabiyya wa muqallidat al-zahiriyyah.

32) Al-Saqqaf al-Shafi`i, Hasan ibn `Ali, Islamic Research Intitute, Amman, Jordan:
1-al-Ighatha bi adillat al-istighatha wa al-radd al-mubin `ala munkiri al-tawassul
2- Ilqam al hajar li al-mutatawil `ala al-Asha`ira min al-Bashar
3- Qamus shata’im al-Albani wa al-alfaz al-munkara al-lati yatluquha fi haqq ulama al-ummah wa fudalai’ha wa ghayrihim…

33) Sayf al-Din Ahmed ibn Muhammad: Al-Albani Unveiled: An Exposition of His Errors and Other Important Issues(Albani’nin hataları ve onemli hususlardaki yanlışlarının tanıtımı)

34) Al-Shatti al-Athari al-Hanbali, al-Sayyid Mustafa ibn Ahmad ibn Hasan, Mufti of Syria:
al-Nuqul al-shar’iyyah fi al-radd ‘ala al-Wahhabiyya.

35) al-Zahawi al-Baghdadi, Jamil Effendi Sidqi (d. 1355/1936):
al-Fajr al-Sadiq fi al-radd ‘ala munkiri al-tawassul wa al-khawariq .

36) Al-`Azzami, `Allama al-shaykh Salama (d. 1379H):
Al-Barahin al-sati`at.

[ El-Zehavi’nin eserinin ingilizce tercümesinden alıntıdır: ‘Selefi’ Hareketine Karşı Ehl-Sünnet Doktrini; Tercüme eden: Şeyh Hişam Muhammed Kebbani ]

——————————————————————————————————————————

37) Allame Tahir Sünbül:
El-Intisarü’l-Evliyâi e;-Ebrar

38) Mısırlı Seyyid Mustafa el-Bulaki, San’ani’nin Ibn Abdulvehhab’ı medhettigiği kasidesini meşhur bir kasidesiyle redetmiştir. Saadet ed-Dareyn de bu kaside zikredilmiştir ve yüzyirmialtı beyittir. Birinci beyitin meali şöyledir:

Hamde lâyık ve sahib olanın hamdiyle başlarım. Halkın yardımyla değil, Hakk’ın yardımıyla hidayet dilerim.

39) Seyyid Tabatabaî el-Basri de, San’ani’nin Ibn Abdulvehhab’ı medhettiği kasidesini, bir kaside ile reddetmiştir. O kasidenin birçok beyitleri yine “Saadet ed-Dareyn “ kitabinda zikredilmiştir. Ki o kaside San’ani’nin Ehl-i Sünnet ve necat olan cemaatın fikrine dönmesine sebep oldu. Sanani sonra şöyle der: Necdi hakkında söylediğim kasideden pişmanım. O fikirden geri döndüm.

40)Eş-Şeyhü’l-Müşrifi:
Isharü’l-Ukûk Mimmen Menea’et-Tevessüle bi’n-Nebiyyi ve’l-Veliyyi es-Sadûk.

41) Şeyh Mustafa el-Hammami el-Mısri:
Gavsü’l-Ibad bi-Beyani’r-Reşad

42) Dimaşklı Şeyh Ata el-Kesm:
El-Akbalü’l-Mardiyye alâ el-Vehhabiyye.

[Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, s.584-587]

Categories: Vehhabilik(tarih-hadis-alimler) | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

İSLÂM ÂLİMLERİNİN ALLAHÜ TEÂLÂ’NIN HÂDİS’E (SONRADAN OLAN ŞEYLERE) BENZEMEMESİNDE İTTİFAKLARI

İSLÂM ÂLİMLERİNİN ALLAHÜ TEÂLÂ’NIN HÂDİS’E (SONRADAN OLAN ŞEYLERE) BENZEMEMESİNDE İTTİFAKLARI

Ehl-i sünnet taifesinden Şafiî, Hanefî, Mâlikî ve faziletli Hanbelî tâifeleriyle diğer âlimler, Allah tebareke Ve teâlânm, cihetten, cismiyetten sınırlanmaktan, mekândan ve mahlûkata benzemek-ten münezzeh olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.
EBU’L-MEÂLİ İMAMÜ’L-HARAMEYN «LÜMAÜ’L-EDİLLE» ADLI KİTABINDAKİ, «ALLAHÜ TEÂLÂ’NIN HÂDİSLERE (SONRADAN YARATILANLARA) BENZEMEKTEN MÜNEZZEH OLDUĞUNA DAİR KELÂMI İLE MEZKÛR KİTABIN ŞÂRİHİ (ONU ŞERH EDEN) ŞEREFUDDİN B. ET-TELEMSÂNİ’NİN SÖZLERİ

Ebu’l-Meâlî İmamü’l-Harameyn, (LumaüT-Edille fî Kavaîd-i Eh- li’s-Sünne) adlı eserinde diyor ki: Rab (Allah subhanehû ve teâlâ), cihetlerle (yönlerle) tahsis edilmekten, cihetlerle sınırlı olan vasıflandırmalar¬dan münezzehtir. Fikirler onu sınırlandıramaz, mekânlar onu içine alamaz, ölçülere girmez, sınır ve ölçülerin tahdidinden (sınırlamalarından) yücedir. Çün¬kü kendisine mahsus ciheti olan her şey, o ciheti işgal edicidir (yani mekan tutar). Mekânı kabul eden her şey, cevherle (en küçük yapı birimi, atom) mülâkatı (alakayı) ve ayrılmayı kabul eder. Hâlbuki birleşme ve ayrılmayı kabul eden her şey, cevherler gibi hadistir (sonradan yaratılmıştır).

Şeyh Şerefuddin b. et-Telemsâni mezkûr «LümâüT-Edille» adlı kitâbın şerhinde bu konuya ait uzun beyanda bulunup der ki: Allahü Teâlâ’ya cihet isbat etmek için, Kur’ân’da, hadîs kitaplarında geçen müteşabihlerle delil getirenin reddine icmalen cevap şudur:
<<Şeriat, ancak akla dayanarak sabit olur, akıl onun ölçüsüdür, öyle ise aklı tekzib edecek (yalanlayacak) şey, Şeriat’ta varid olması (bulunması) tasavvur olunamaz (yani düşünülemez bile). Çünkü akıl, Şeriat’ın şahididir. Eğer, Şeriat aklın düşündüğüne muhalif bir şey getirseydi, Şeriat ile aklın ahkâmları her ikisi de birden bâtıl olacaktı (çünkü ikisi de birbirlerini tekzib ederlerdi).

Sadeddin et-Teftazanî «Şerhü’l-Makasıd» adlı kitabında şöyle der: Allahü Teâlâ’ya hakikî cismiyet, mekân olduğuna hükmeden kimseler, yalan ve kuşkulu kıyaslardan lâzım gelen neticeler, müteşabih olan Kur’ân âyetleri ve hadislerin zahirî mânâları üze¬re mezheplerini kurmuşlardır. Vehmi kıyasdan olan delillerinden, meselâ, demişler ki:

<<Mevcut olan her şey, ya cisimdir veya bir cismin içinde bulunur (yani sıfat olur). Allahü Teâlâ ise, başkasına ihtiyacı muhal olduğundan dolayı, bir cismin içinde bulunması da muhaldir, öyle ise, Allahü Teâlâ cisim olduğu muhakkaktır.
Yine dedikleri gibi: «Her varlık ya mütehayyizdir (bir mekândır) veya kendisi bir yerin içindedir». Yukarıda beyan olunduğu üzere, bir şeye muhtaç olması muhal olduğu için bir mütehayyizin içinde bulunması da muhaldir, öyle ise, kendisi mütehayyizdir.
Yine dedikleri gibi: «Allahü Teâlâ’ya cihet, yön olduğuna dair delil: Vacib Teâlâ, ya bu âlemle muttasıldır (bitişiktir)’ veya munfasıldır (ayrıdır). Muttasıl olsun, munfasıl olsun, illâ bu âlemin bir cihetindedir.»

Yine kendisine cihetin isbatı için demişler ki: «Vacib Teâlâ (Allah), ya bu âleme dahildir. Ki, o zaman mütehayyizdir veya bu âlemin dışındadır. Ki, o zaman bu âlemin bir cihetinde bulunur, öyle ise bu âlemin bir cihetinde bulunuyor ve bu karşıt önermeler sahih olup zarurî (bedihî-yani anlaşılması için belli bir tasavvura gerek duymayan açık manalar) olan önermeler kısmına münhasırdırlar» diye iddia ederler.

Bu kıyasla ilgili delillerin ibtali için cevabımız şudur ki: Getirdikleri bu deliller menedilir (reddedilir). Nasıl sahih olsunlar ki, delillerindeki önermeler, mantık ilmindeki munfasıl önermelerine muhalif olup mânâ itibariyle önermeler, karşıtları veya karşıtına eşit olan ikinci önermelerden müteşekkil değillerdir. Bununla beraber, akıllı kimseler, Allah cisim ve cihet olmadığına dair ittifak ederek şöyle bir kıyası delil getirmişlerdir. Mevcut olan her şey, ya cisimdir veya bir cisme dayanır veya ne cisim, ne de bir cisme dayanır. Mücessime tâifesı ile Al-lah’a cihet iddia eden tâifelerin yukarıda beyanları geçen önermelerinin taksimatı ve önermelerin iki kısma münhasır olan iddialan da vehimden (kuşkudan) meydana gelen yalan hükümlerdendir. Delillerinde geçen önermelerinin bedihî oldukları dâvâları da, ya inat ve mükebberelerine binaen ve yahut birçok kuşkulu önermeler zaruriyat (bedihiyat) önermelere benzeyişlerinden ileri gelmiştir.

İkincisi, yâni Allah’a cisim, tehayyüz (bir yerde yerleşme), cihet (yön) olduğuna zahiren delâlet eden müteşabih âyet ve hadîslerden oluşan delilleri ise, âyetlerden:
«Onlar (îslâm’a girmeyenler), illâ Allah’ın, buluttan gölgeler içinde meleklerle birlikte kendilerine gelivermesine ve işlerinin bitirilivermesine mi bakıyorlar? Halbuki, (bütün) işler Allah’a döndürülür.» (Bakara sûresi, âyet: 210); «Rahmân (Allah) Arş’ı istiva etti.» (Tâhâ sûresi, âyet: 5); «Ancak yüce ve cömert olan Rabbinin varlığı bakîdir.» (Rahman sûresi, âyet: 27); «Kim ululuk hevesine düşerse, (bilsin ki) bütün ululuk Allah’ındır. Güzel kelimeler ancak O’na yükselir.» (Fatır sûresi, âyet: 10)f, «Gerçek sana (ey Resûlüm) biat edenler, ancak Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın eli, onların elleri üstündedir» (Fetih sûresi, âyet: 10), «And olsun ki biz sana diğer bir zamanda (ey Mûsâ) annene vahyolunacak şeyi ilham ettiğimiz vakitte de lütfetmiş ve kendisine onu tabuta koy da denize (Nil nehrine) at Deniz de onu sahile atıversin ki, Benim ve onun düşmanı olan biri alacak diye (emreylemiştik)| Sana karşı (ey Mûsâ) gözümün önünde yetiştirilmen için kendimden bir sevgi bırakmıştım.» (Tâhâ sûresi, âyet: 37, 38, 39), «Ey İblis! İki elimle (yani bizzat) yarattığıma secde etmekten seni hangi rşey menetti?» (Saad sûresi, âyet: 75); «Müşrikler, Allah’ı hak (ye lâyık) olduğu şekilde takdir etmediler. Halbuki kıyamet günü (Kürre-i) arz topdan (ancak) O’nun kabzasıdır. Gökler de O’nun sağ eliyle (toplanıp) dürülmüşlerdir» (Zümer sûresi, âyet: 67); «O gün (azap günü) her nefis, «Allah yanında işlediğim taksiratlardan dolayı vay hasret (ve nedamet) ime. Hakikat ben, (O’nun diniyle, kitabıyla) eğlenenlerdendim.» diyecektir (Zümer sûresi, âyet: 56). Bu âyetlere benzer başka âyetler de vardır.

Müteşabih hadîsler ise, Peygamber aleyhissalâtü vesselâm’m bir cariyeden, «Allah nerededir?» diye sorduğu suale, cariye «Göktedir» diye cevap verdi. Resûlullah onun bu dediğini inkâr etmeyip İslâmiyetine hüküm vermiştir. «Gerçekten Allahü Teâlâ, her gecenin üçte biri geçerken dünya semasma iner…», «Allah, Âdem’i şekline göre yarattı.», «Cebbar (Kahredici Allah) ayağım cehenneme koyar…», «Allah, evliyasına gülüyor», «Sadaka Rahman’ın (Allah’ın) ayasına düşer…» ve daha başka hadîsler de vardır.

Cevap: Bu naklî müteşabih âyet ve hadîsler ile duyulan zannî deliller, aklî ve kesin delillere karşı oldukları için zahiren onlardan anlaşılan mânâlara göre olmadıklarına katî olarak hükmedilir. Hatâdan en selâmetli yol ve Kur’ân-ı Kerim’in, «Halbuki müteşabih âyetin te’vilini, ancak Allah bilir…» (Âl-i İmran sûresi, âyet: 7) meâlindeki istisna mânâsını ifade eden, (illallah) ancak Allah kelimesinin üzerine yapılan vakfa münasip olmak üzere, müteşabihleri tefsir etmeyip Allah’a havale etmektir. Veyahut tefsir kitaplarıyla, hadîs şerhlerinde beyan olunduğu üzere bu hususta en kuvvetli yol ve mezkûr âyette, «Ancak Allah ve ilimde çok kuvvetli olanlar, (müteşabihin mânâsını) bilir.» diye geçen atfa dayanarak aklî delillere münasip ve olgun bir şekilde te’vil edilirler.

Eğer denilse ki, gerçek din olarak Allahü Teâlâ’ya mekân ve cihet olmadığı için, niçin semavî kitaplar ile hadîs-i nebevilerin çoğunda sayılamayacak kadar tahayyüz ve cihete işaret edilmiş; hiçbirisinde açıkça bunların olmadıklarına değinilmemiştir? Nitekim, Allah’ın varlığına, birliğine, ilmine, kudretine, kıyametin hakikatına ve cisimlerin haşrolacaklarından birçok yerde tekrar tekrar bahsedip gayet te’kit etmişlerdir. Halbuki Allah’a cihet ve mekân olmadığına dair tahkik ve te’kit ile bahsetmeleri daha lâyıktır. Çünkü, muhtelif din ve görüşler olduğu hâlde, akıllı kimselerin yaradılışında olduğu gibi duâ edilirken semaya (göğe) doğru teveccüh edilir (yönelir) ve eller göğe doğru yükselir.

Bu itiraza şöyle cevap verilmiş: Avam tabakasının akılları, Allah’ı cihetten tenzih etmeye ermediği, hattâ bir cihette olmayan herhangi bir şeyin olmadığına cezm ettikleri için, zahiren teşbihe ve Sânî’in (Allah’ın) en şerefli cihette bulunmasına delâlet eden sözlerle onlara hitab edilmesi daha münasip, ıslahlarına daha yakın, onları doğru yola çağırmaya daha lâyıktır. Bununla birlikte, Allah’ın, hâdis olan,şeylerin alâmetinden kesin olarak münezzeh olduğuna dair, (Kur’ân’da ve hadîs-i şeriflerde) dikkatli uyarı ve işaretler vardır. Akıllı kimselerin duâ esnasıda yüzlerini göğe karşı kaldırmaları, Allah’ın gökte olduğunu itikad ettikleri için olmayıp belki gök, duânm kıblesi olduğu içindir. Çünkü hayırların, bereketlerin, nurların ve yağmurların yukarıdan inmeleri beklenilmektedir.
Burada Îmamu’l-Harameyn’in dedikleri sona erdi.

Bazı âlimler, bu itiraza cevaben demişler ki: Yukarıya doğru el ve baş kaldırmakta, Allahü Teâlâ’nın bir cihette olduğuna dair hiçbir delil yoktur. Bu sabit bir hakikattir. Çünkü, Müslümanlar namazda Kabe’ye yönelmekle emrolunmuşlar; halbuki Allah, Kâbe cihetinde değildir, namaz esnasında, secde edecekleri yere bakmakla emrolunmuşlar; halbuki Allah yerde de değildir. Keza… Secdeye kapanmalarında alınlarını, yüzlerini yere koymak emrolunmuş; halbuki o yer altında değildir. Belki bu hareketler, mücerred bir şekilde Allah’a ibâdet etmek ve O’ndan korkmak içindir. İşte duada ellerin yukarıya kaldırılması ve göğe doğru yönelmesinin sebebi de budur.

[Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, s. 113-117]

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Türbeler(3)

Mezheb Âlimlerinin (Bu Husûsta) Söyledikleri Hakkında Bir Fasıl(2)

Ebû Şuca’ metni üzerine yazılan Şerhu’l-Hatîb üzerine yapılan Buceyrimî hâşiyelerinde şöyle denilmektedir: Eğer yol edinilmiş bir arazide bir bina bulsak, aslı da bilinmese, bir hak bulunması ihtimâli yüzünden, kiliseler hakkın da karar kıldıkları esâsa kıyâsla, bırakılır; (kiliseler yıkılmadığı gibi o da yıkılmaz.) Evet, bazıları nebîler, şehîdler, sâlihler ve benzerlerinin kabirlerini istisnâ etmişlerdir. Bunu, el-Burmâvî söylemiştir. Er-Rahmânî’nin ibâresi de şöyledir: Evet, sâlihlerin kabirlerine bir kubbe dahî olsa yapmak, ziyâreti canlandırmak ve bereketlenmek içün câizdir. Halebî de isterse yolda olsundiyerek fetvâ verir ve şöyle der: Şeyh Ziyâdî -velî olmasına rağmen- bunu emretmiştir. Pâk Zeydiyye imâmlarının fıkhı  hakkında yazılan El-Müntezâu’l-Muhtâru mine’l-Ğaysi’l-Midrâri el-Müfettih li Kemâimi’l-Ezhâri kitâbında ve hâşiyelerinde şöyle denilmiştir: Mekrûhlardan ikincisi ölünün kabrine inage yapmaktır, inage ise kabri bir karıştan fazla yükseltmektir. Bu mekrûhluk eğer ölü fazîletli ve tanınmış biri değilse böyledir. Eğer saygıyı hak eden biri ise sakıncalı değildir. Meselâ,Ümmetin fazîletlileri içün yapılan türbe ve kubbeleri gibi. Eğer kubbe ve tabutu hak etmeyen birisi bunları kabrin üzerine koymayı vasiyet etse el-Müeyyed Billâhi’ye göre yerine getirilir. Çünki mübâhtır. Zayıf görüşe göre ise yerine getirilmez. El-Fâsî’nin kitâbının şerhi olan Şerhu’l-Umeyrî’de kabirler üzerine bina yapmak câizdir denmiştir. Şeyhlerimizin şeyhi efendim Abdulkâdir el-Fâsî bu husûsta ma’nâ ve murâdı şu olan sözleri yazmıştır: Doğuda ve batıda insanlar Ümmetin âlimlerinin ve  sâlihlerinin kabirleri üstüne hâlen bina yapmaya devam etmektedirler. Nitekim bu bilinen bir şeydir. Bunda, Allah’ın hurumâtına ta’zîm, Allah’ın kullarının Allah dostlarını ziyâret etmekle menfaatlerini temin maslahatı,(üzerlerinde) yürüme, eşeleme ve  başka zararları savmak, kabirlerinin belirtilmesini ve kaybolmamasını muhâfaza vardır. Eğer geçmiş peygamberlerin kabirleri muhâfaza edilmiş olsaydı, onlar kaybolmaz ve bilinmez hâle gelmezdi. Hatta yine de velîler ve âlimlerin kabirlerinden birçoğu ihtimam gösterilmemesi ve işlerine az i’tinâ gösterilmesi yüzünden kaybolmuştur.(El-Fâsî’nin Sözü Sona Erdi.) Bunu (el-Fâsî kendisine) Mevlânâ Abdusselâm İbnu Meşiş -Allah ondan bizi faydalandırsın- hazretlerinin kabri hakkında soran kimseye söyledi. Kabir üzerine bina yapmanın yasaklığına te’sîr eden ancak bununla maksad övünmek ve gururlanmak olduğu zamandır.(Şerhu’l-Umeyrî’nin İfâdesi Sona Erdi.)

KAYNAK: Abmed Sıddîk el-Ğumârî, İhyâu’l-Makbûr min Edilleti Cevâzi’l- Binâi ale’l-Kubûr

Categories: Türbe yapmak | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Alman Profesör’ün Vehhabilik itirafi!

Alman Profesör’ün müthiş itirafı. (7. noktaya DIKKAT!)

Alman profesör Neumark ile bir kısım talebesi Boğaziçi’nde geziye çıkarlar. Talebelerden biri Prof. Neumark’a; ”Avrupa bizi neden sevmez?” diye sorar. Prof. Neumark şu cevabı verir:

”Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalı, Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir. Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir.

Sebeplerine gelince:

1 – Müslüman olduğunuz için sevmez.

2 – Sizler farkında değilsiniz ama, onlar şu gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.

3 – Avrupa’nın pazarı idiniz. Şimdi Avrupa’yı pazar yapmaya başladınız.

4 – En az 400 yıl Avrupa’da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.

5 – Selçuklular Anadolu’yu, Osmanlılar ise orta Avrupa ve Balkanları Haçlı ordusuna mezar ettiler.

6 – Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet sağladılar.

7 – Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydiler, İslamiyet bugün belki sadece Hicaz’da varlığını devam ettirirdi, kaldı ki Vehhabiliği kuranlar da, İngiliz Dominyon Bakanlığı’nın adamlarıdır. Batı her yerde İslamiyet’i, sapık inançlara kanalize etti. Ama Osmanlı, Asr-ı Saadeti devam ettirdi.

*** [Ord. Prof. Fritz Neumark (1900-1991), Hitler’den kaçarak 1933’te Türkiye’ye gelir. İstanbul Üniversitesi İktisat ve Hukuk fakültelerinde dersler vermiştir. 20 Temmuz 1936’da kurulan ve 1937 yılı yaz sömestresinde faaliyete geçen İktisat Fakültesi’nde (Umumi İktisat ve Maliye Teorisi Kürsüsü) başkanlığı da yapmıştır. 1952’de döndükten sonra Frankfurt Üniversitesi’nde rektörlük yapmıştır.]

———–

Raşid Erer, Türklere Karşı Haçlı Seferleri, [Tarih/Anı/İnceleme Dizisi], Bilgi Yayınevi, Birinci Baskı: 1947, İkinci Baskı: Mayıs 1993

Categories: Vehhabi Fitnesi, Vehhabilik(tarih-hadis-alimler) | Etiketler: , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.