Posts Tagged With: kaynak

Sünnetin delil oluşu(1)

Allah Teâlâ’mn Kitabı, sünnetin delil oluşunu kesin olarak ifade eden pek çok âyet-i kerîmeyle doludur.

Bu âyet-i kerîmeler, birkaç gruba ayrılmaktadır. Bazen bir âyet-i kerîme, birden fazla gruba ait olabilmektedir. Biz, burada beş gru­bu zikretmekle yetineceğiz.

Birinci Grup Âyetler:

Hz. Peygamber (s.a.v)’e iman etmenin vâcib olduğunu gösteren âyet-i kerîmelerdir.

Burada Hz. Peygamber’e imanla anlatılmak istenen, O’nun pey­gamberliğini ve Kur’ân’da zikri geçsin veya geçmesin, O’nun Allah katından getirdiği bütün şeyleri tasdik ve kabul etmektir. Yine Hz. Peygamber’e uymamanın ve hükmüne rıza göstermemenin imanla bağdaşamayacağını ifade eden âyet-i kerîmeler de bu gruba girer.

Şimdi ilgili âyet-i kerîmeleri ve ulemânın yaptığı bazı açıklama­ları sunuyoruz:

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberi’ne, indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği Kitab’a (tam manâsıyla) iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını ve kıyamet gününü inkâr ederse, tam manâsıyla sapıtmıştır.”[1]

“Artık Allah’a, Rasûlü’ne ve indirdiğimiz nâra (Kur’ân’a) iman edin, Allah, yaptıklarınızdan tamamen haberdardır,’[2]

“Rasûlüm de ki: Ey insanlar! Gerçekten ben, sizin hepinize ge­len, Allah’ın peygamberiyim. O Allah ki, yer ve göklerin tasarrufu O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. Onun için Allah’a ve O’nun bütün kelimelerine iman eden o ümmî Peygambere iman edin ve o Peygambere uyun ki, doğru yolu bulaşınız.’[3]

Kâd-ı Iyâz (544/1149), demiştir ki: “Allah’ın peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’e iman, kesin bir farzdır. İman ancak O’nunla tamam olur ve İslâm ancak O’nunla sıhhat bulur,”[4] Allah Teâlâ, buyurmuştur ki: “Kim Allah’a ve Rasûlü’ne iman etmezse bilsin ki muhakkak biz, kâfirler için tutuşmuş bir ateş hazırladık.”[5]

Allah Teâlâ, yine buyurur ki: “(Ey Rasûlüm) Gerçekten biz, seni (ümmetine) şâhid (Cennetle) müjdeleyici (Cehennemle) korkutucu bir peygamber olarak gönderdik ki siz insanlar, Allah’a ve Peygamberine iman edesiniz. Rasûlü’ne yardım edip O’nu yüceliksiniz ve sabah aksam Allah’ı teşbih edesiniz.”[6]

 Allah Teâlâ, buyurur: “Mü’minler ancak Allah’a ve Rasûlü’ne iman eden, sonra imanlarında asla şüpheye düşmeyen ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar, gerçekten sâdık kimselerdir.”[7]

Bir başka âyet: “Mü’minler ancak Allah’a ve Rasûlü’ne gönül­den iman etmiş kimselerdir. Onlar, o Peygamber’le toplu bir iş üzerinde bulundukları vakit, O’ndan izin isteyip O da izin vermedikçe bırakıp gitmezler. (Rasûlüm) Şu, senden izin isteyenler, hakikaten Allah’a ve Rasûlü’ne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah’tan bağış dile; Allah çok mağfiret edici ve merhametlidir.”[8]

İmam Şafiî (204/819), demiştir ki: “Allah Teâlâ, kendisine ve Rasûlü’ne imanı, diğer bütün amellerin başlangıcı ve kâmil imanın kaynağı yapmıştır. Bir kul, Allah’a iman edip de Rasûlü’ne iman et­mese, imanı tamam ve sahih olmaz. Hatta kabul görmez. “[9] 

İbn Kayyım el-Cevziyye (751/1350) ise şöyle demektedir: “Al­lah Teâlâ, Ashâb-ı Kirâm’ın, Hz. Peygamber’le toplu bir işteyken on­dan izin almadan herhangi bir yola ve yere gitmemelerini, imanın gereklerinden kılınca, O’nun izni olmaksızın, ilmî bir mezhebe ve hükme gitmemeleri, daha öncelikli olarak imanın bir gereği olmakta­dır. Hz. Peygamber (s.a.v)’in böyle bir konudaki izni ise getirdiği va­hiy ve sünnetin o şeye izin verdiğini göstermesi ile bilinmektedir.”[10]

Allah Teâlâ, buyurur: “Güçsüz durumda bulunanlar, hasta olanlar ve infak edecek bir şey bulamayanlar, Allah ve Rasûlü’ne sadâkatlerini korudukları takdirde kendilerine, cihaddan geri kal­dıkları için bir günah yoktur. İyilik sahiplerini ayıplamaya bir yol yoktur. Allah Gafur ve Rahlm’dir.”[11]

Ebû Süleyman el-Hattâbî (388/998), demiştir ki: “Âyet ve ha­dislerde geçen nasihat, kendisi için nasihat yapılan ve samimiyet gösterilen kimse için hayır düşünüldüğünü ifade eden bir kelimedir. Nasihata tek bir mânâ vermek, doğru ve mümkün değildir. Nasihatın lügat mânâsı, ihlâs ve samimiyettir.

Buna göre Allah Teâlâ için nasihat, O’nun birliğine doğru bir şekilde itikad etmek, O’nu lâyık sıfatlarla vasfetmek, hakkında caiz olmayan şeylerden tenzih etmek, sevdiği şeylere rağbet, gazablandığı şeylerden nefret ve ibâdetinde ihlâs üzere hareket etmektir.

Allah’ın Kitabı için nasihat; ona iman, onunla amel, güzel oku­mak, kıraati anında huşu üzere olmak, onu yüceltmek, onu anlamak ve hükümlerine vâkıf olmak, haddi aşanların hevâlarına göre yo­rumlarından ve dinsizlerin hücumlarından onu korumaktır. Allah’ın Rasûlü için nasihat ise O’nun peygamberliğini tasdik etmek, emir ve yasaklarında kendisine var güçle itaat etmektir.”

 Ebû Bekir el-Acurî, demiştir ki: ‘Allah’ın Rasûlü için nasihat, O’nu desteklemek, kendisine yardım etmek, hayatta ve vefat ettikten sonra himaye etmek; sünneti öğrenip savunarak, halk arasında yaya­rak, yüce ahlâkı ve güzel edebiyle ahlâklanarak O’na ait şeyleri ihya etmektir.”

Ebû İbrahim İshak et-Tûcîbî (Ö.352 h.), demiştir ki: “Rasûlullah (s.a.v) için nasihat, getirdiklerini tasdik, sünnetini tatbik, onu yaymak ve buna teşvik, Allah’a, Kitabı’na, Rasûlü’ne, O’nun sünneti­ne ve onunla amele davet etmektir.”[12]

Allah Teâlâ, buyurur ki: “Onlara: Allah’ın indirdiğine ve Rasû­lü’ne gelin,’ denildiği zaman, münafıkların, kibirlenerek senden yüz çevirdiklerini görürsün.”‘[13]

 Yine Allah Teâlâ, buyurur: “(Bazı İnsanlar) Allah’a ve Rasû­lü’ne inandık ve itaat ettik diyorlar, sonra da içlerinden bir grup yüz çeviriyor. Onlar gerçekten mü’min değillerdir.”
“Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasûlü’ne çağrıldıklarında, içlerinden bir kısmının yüz çevirip döndüğünü gö­rürsün!”
“Ama eğer (Allah ve Rasûlü’nün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise itaat içinde gelip boyun eğerler.”
“Bunların kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve Rasûlü’nün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, gerçekten onlar zâlim kimseler­dir.”
“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasûlü’ne çağrıldık­ları vakit, mü’minlerin sözü, ancak: ‘Dinledik ve itaat ettik,’ demele­ridir. İşte bunlar kurtuluşa erenlerdir.”
“Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat eder, Allah’tan içtenlikle korkar ve O’na isyandan sakınırsa, işte onlar, saadeti ele geçiren kimseler­dir.”
“Bir de münafıklar, kendilerine emrettiğin zaman, muhakkak (savaşa ve hicrete) çıkacaklarına dair en kuvvetli yeminler ettiler. (Ey Rasûlüm, onlara) de ki: Yalan yere yemin etmeyin. Sizden istenen hâlis bir itaattir. Muhakkak Allah, bütün yaptıklarınızdan haber­dardır. ”
“(Ey Rasûlüm) de ki: Allah’a itaat edin, Peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz Peygambere düşen tebliğ, size düşen de itaat etmektir. Eğer O’na itaat ederseniz hidâyete erersiniz; Peygam­bere düşen, sadece hakkı açıkça tebliğ etmektir.”[14]
 

İmam Şafiî (204/819), demiştir ki: “Allah Teâlâ, bu âyet-i kerîmelerde insanlara, onların aralarında hüküm vermesi için Rasûlullah (s.a.v)’a davet edilmelerinin, aslında, Allah’ın hükmüne bir davet olduğunu bildirmiştir. Çünkü aralarında hakem, Allah’ın Rasûlü’dür. Allah farz kıldığı için O’nun Rasûlü’nün hükmüne tes­lim oldukları zaman hakikatte onlar, Allah’ın hükmüne teslim olmuş olacaklardır.”[15]

Allah Teâlâ, buyurur: “Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, mü’min bir erkek ve kadına, kendi işlerinden dolayı Allah’ın ve Peygamberin hükmüne aykırı olanı seçme hakkı yoktur. Kim, Al­lah’a ve Rasûlü’ne isyan ederse açık bir şekilde sapıtmış olur.”[16]

İbn Kayyım (751/1350), demiştir ki: “Allah Teâlâ, bir mü’min için Allah ve Rasûlü’nün hükmünden sonra başka şeyi seçme hakkı­nın bulunmadığını, böyle bir tutum içine girenin, apaçık sapıtacağı­nı haber vermiştir.”[17]

Allah Teâlâ, buyurur: “Hayır, Rabbine yemin olsun ki, araların­da çıkan bir anlaşmazlıkta seni hakem yapıp sonra da verdiğin hü­kümden, içlerinden hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manâsıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.”[18]

İbn Kayyım el-Cevziyye, demiştir ki: “Allah Teâlâ, kullarının (büyük-küçük) aralarında çıkan her anlaşmazlıkta, Rasûlü’nü hakem yapmadıkça mü’min olamayacaklarına zâtı üzerine yemin etti. İmanlarının kabulü için sadece O’nu hakem seçmeyi yeterli bul­mayıp verdiği karar ve hükümlerden, içlerinde herhangi bir darlık ve sıkıntının bulunmamasını ileri sürdü. Bununla da yetinmeyip veri­len hükme tam teslimiyetle boyun eğmelerini istedi.”[19]

İmanı Şafiî (r.h) demiştir ki: “En doğrusunu Allah bilir, bize ulaşan haberlere göre bu âyet-i kerîme, Zübeyr b. Avvam (r.a) ile arazi konusunda çekişmeye giren bir adam hakkında nazil olmuştur. Davayı, Hz. Peygamber’e götürdüklerinde, Allah Rasûlü, Zübeyr’in (r.h) lehine hüküm vermiştir. Verilen hüküm, Rasûlullah’a ait bir uy­gulama olup Kur’ân’da, buna dair bir âyet yoktur, Allah en iyisini bilir, Kur’ân da bu anlattığıma delâlet etmektedir. Çünkü bu konuda Kur’ân’da bir hüküm olsaydı, ilgili âyetler bulunurdu.”[20][

İmam Şafiî (r.h), özetle şunu demek istiyor: Âyet-i kerîme’nin nüzulüne sebep olan hadisedeki hüküm, Allah’ın Kitabı’nda açıkça mevcut değildir. Hüküm, Allah Rasûlü’ne aittir. Çünkü bulunmuş ol­saydı imansızlık, Kitab’ın hükmünü reddedişlerinden ve ona teslim olmayışlarından olur, Rasûlullah’m hakem seçilmeyişinden, hükmü­ne teslim olmayışından ve karara karşı iç sıkıntısından kaynaklan­mazdı. Bu durumda zahiren şöyle denilirdi: “Rabbine yemin olsun ki onlar, Kitab’ın hükmünü kabul edip ona teslim olmadıkça, iman et­miş olmazlar.” Böyle bir ifade bulunmadığına göre bu hükmün, Rasûlullah’a ait olduğu anlaşılır.


[1] Nisa, 136.

[2] Teğâbün, 8.

[3] A’raf, 158.

[4] Kâd-ı lyaz,Şifâ, II. 1.

[5] Fetih, 13.

[6] Fetih, 8-9.

[7] Hucurât, 15.

[8] Nûr, 62.

[9]Şafiî, risale, 75.

[10] İbn Kayyım, İ’lamu’l-Muvakkiîn, I, 58.

[11] Tevbe, 91.

[12] Bu rivayetler için bkz. Şifu, tahkikli baskı, II. 71 vd.

[13] Nisa, 61.

[14]Nûr, 47-54.

[15] Şafiî, Risale, 84.

[16]Ahzab, 36.

[17]İbn Kayyım, Î’lâmu’l-Muvakkiîn, I. 57.

[18]Nisa, 65.

[19] İbn Kayyım, a.g.e., I. 57.

[20] Şafiî, Risale, 83.

Categories: Dinimizin kaynakları | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Allah hakkında inanIlması küfür olan

Hicri 478 yılında vefat eden Abdulmelik bin Abdullah el cuveyni ”el İrşad” ile ”Kavati ull Edilleti fi Usulil İtikad” adlı kitabında;
bu kitabı derul kutubul ilmiyye basmış birinci baskı 21. sayfada diyorki…
‘’ heşeviyye ve kerramiyye’den bazılar Allah hakkında söyledikleri ALLAH yukarıda dır sözünü yani yukarı cihettedir sözü. ALLH U TEALA onların bu sözünden beridir ve bu söz ümmetin icmaı ile küfürdür’

Buhârinin hocası olan Nuaym ibn Hammâd şöyle demiştir: “Allâh’ı yarattığı şeylere benzetmiş kimse küfre girmiştir (Dînden çıkmıştır).” Kaynak: Molla Ali Kârî, Şerhu Kitabi’l-Fikhi’l-Ekber, s:54, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye.

Categories: Istiva/tevil | Etiketler: , , , , , , , , ,

ABDULLAH BİN MUHAMMED BİN ABDÜLVEHHAB:”BİZ SUFİLİĞİ (KÖKTEN) İNKAR ETMİYORUZ”…!

Vehhabilerin Şeyhul İslamının oğlu Abdullah bin Muhammed Sufiliği kökten inkar etmediğini şu sözlerle açiklar:

ولا ننكِر : الطريقة الصوفية ، وتنزيهَ الباطن من رذايل المعاصي ، المتعلقة ِبالقلب والجوارح ، مهما استقام صاحبها على القانون الشرعي ، والمنهج القويم المرعي

“Biz, şeri kanunlara ve

 kabul edilmiş doğru menhece amel edildiği zaman Sufilik yolunu, kalp ve organlarla alakali olan günahların rezilliklerinden batini alemi temizlemeyi inkar etmiyoruz.”

Kaynak: İbnul Kasim En Necdi: Ed Durerus Seniyyə: 1/ 241
1417/1996

Categories: Vehhabilik(tarih-hadis-alimler) | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

İMAM EL HATTABİ(R.A) VE BİDAT HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ…!

İmam Ebu Davudun – radiyAllahu anhu – meşhur “Sunen”ine şerh veren Şafi alimlerinden Ebu Süleyman El Hattabi (319-388 h/931-998 m) – rahimahullah – kendisinin “Mealimus Sunen” adlı eserinde, hadisde gelen”Her yenilik dalaletdir” sözünə şerh verirken diyor ki:

وقوله : « كلُّ محدثةٍ بدعةٌ » هذا خاصٌّ في بعض الأمورِ دونَ بعضٍ ، وكلُّ شيءٍ أُحد

ِث على غير أصلٍ من أصولِ الدين وعلى غير عِياره وقِياسه , وأما ما كان منها مَبْنياً على قواعدِ الأصول ومَردوداً إليها فلَيس ببدعةٍ ولا ضَلالةٍ , والله أعلم

“Allah Rasülünün– sallAllahu aleyhi ve alihi ve sellem- “Her yenilik bidatdir” sözüne gelince , bu, (sonradan çıkan) şeylerin hepsine değil bir kısmına aiddir.
(Hadisdeki kınanmış yenilik) Dinin prensiplerinden her hangi bir prensipe , standartlarına ve kıyasına bina edilmeden ortaya çıkarılan şeye aitdir.
Fakat ortaya çıkarılan yeniliklərden, üsul kaideleri üzere bina olunan, o kaidlere dayananlar, ne (kınanmış) bidatdir, ne de dalalet. Allah en güzel bilendir.”

Kaynak: Ebu Süleyman El Hattabi: Mealimus Sunen: 4/301
Haleb: Metbeatul İlmiyye: 1351/1932

Categories: Bid'at kavramı | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

İMAM DAĞISTANİ EŞ ŞİRVANİ(R.A) VEHHABİLLER HAKKINDA..!


İmam Nevevinin meşhur “Minhecut Talibin” eserine şerh yazanlardan biride İbn Hacer El Mekkidir. O, “Tuhfetul Muhtac fi Şerhil Minhac” adlı bu şerhinde ismini zikr etmeden bir noktada İbn Teymiyyeni tankid ederek, onu sapmış ve sapdırıcı adlandiriyor.
Kitaba Şerh yazan Mekkedeki Şafi alimlerinden Abdul Hamid Ed Dağistani Eş Şirvani (v. 1301 h/1883 m) bu yerin açıklamasında Vehhabiler hakkında konuşuyor ve onların dalalet  fırkası olduğunu kaydederek beddua ediyor:

وهو ابنُ تيمية ومن تبِعه مِن الفرقةِ الضالّةِ المشهورةِ في زمنِنا بالوهّابية خذَلهم الله تعالى

“(İbn Hacerin”itirazçı” sözüyle kastetdiyi kimse) İbn Teymiyye ve zamanımızda Vehhabiler adıyla meşhur olan dalalet fırkasindan(bu görüşünde) ona tabii olanlardır. Yüce Allah onları rahmetinden mahrum etsin.”

Kaynak: Abdul Hamid Eş Şirvani: Hevaşi Tuhfetil Muhtac: 4/144
Kahire: El Mektebetut Ticeriyyetul Kubra: 1357/1938

Categories: Vehhabilik(tarih-hadis-alimler) | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Osman Ibn abdullah(ra)”MUHAMMED BİN ABDÜLVEHHAB ARİDİN TAĞUTUDUR”—VEHHABİ TAHRİFİ…!


Zamanında Bahreyn kadısı olan Hanbeli alimi Osman bin Abdillah bin Cami (v. 1240 h/1815 m), diğer bir Hanbeli alimi İbn Belbanın “Ehsarul Muhtasarat” adlı kitabına yazdığı “El Fevaidul Muntahabat” adlı şerhinde, Muhammed bin Abdül Vehhab hakkinda diyor ki:

فحينئذٍ تبيَّن لك فسادُ ما ذهَب إليه طاغيةُ العارضِ ابنُ عبدِ الوهابِ مِن نْهيِه عن رفْعِ اليدينِ بالدعاءِ بعد الفراغِ مِن الأذ

كارِ الواردةِ

“… Böylelikle, Arid bölgesinin tağutu olan (Muhammed) İbn Abdul Vehhabın, varid zikrleri etdikden sonra, dua ederken elleri kaldırmağı yasak etmesi görüşünün fasid olduğu sana açik oldu.”

Kaynak: Osman Ez Zubeyri: El Fevaidul Muntahabat:cilt 1/sayfa 207
Muessesetur Risale yayinevi

Arid, Necd bölgesinin bir kısmına verilen addır. Muhammed bin Abdil Vehhabı Aridin tağutu adlandıran Osman Ez Zubeyri, büyük Hanbeli alimi İbn Feyruzun yetişdirmesidir. İbn Feyruz, İbn Teymiyye hayranı olmasına bakmayarak onların harici görüşlerine karşi yazdığı reddiyeler sebebiyle, Muhammed bin Abdil Vehhab onu şahsen tekfir etmiş ve defalarla vehhabiler tarafindan suikasta maruz kalmışdır. Bu hadiseni hanbelilerin kendi kitablarında özellikle “Es Suhubul Vabile” adlı tercümeyi hal kitapında okumak mümkündür.

Bir şeyi de kaydetmekde fayda var ki, kitabın bahsedilen sayfasi tahrif edilerek, “Aridin tağutu” ifadesinin yerine noktalar koyulmuştur. Fakat, kitabın mukaddimesinde o sayfada o ifadenin olduğu bildiriliyor

Categories: Tahrifler | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Tahanavi’nin(ra) vehhabiler hakkındaki görüşleri!

Hindistanlı Hanefi fakihi Muhammed bin Hamdillah Et Tahanevi(v. 1296 h/1879 m) İmam Nesainin Süneni üzerine yazdığı haşiyede vehhabiler hakkında şöyle diyor:

ثم ليُعلَمْ أنَّ الذين يَدِينون دينَ عبدِ الوهابِ النجدي ويسلُكون مساَلكه في الأصول والفروع ويُدْعَون في بلادنا باسمِ الوهابيين وغير المقلدينَ ، ويزعَمون

أنَّ تقليدَ أحدِ الأئمةِ الأربعةِ رضوانُ الله عليهم شركٌ ، وأنَّ مَن خالفَهم هُم المشركون ، ويَستبِيحون قتلَنا أهلِ السنة ، وسبْيَ نسائِنا وغيرَ ذلك مِن العقائدِ الشنيعةِ التي وصَلتْ إلينا مِنهم بواسطةِ الثقاتِ وسمِعنا بعضاً منهم أيضاً ، هم فرقةٌ مِن الخوارج ، وقد صرَّح به العلامةُ الشامي في كتابه ردِّ المختار

“Bilinsin ki, (Muhammed bin) Abdil Vehhab En Necdinin dinine girib, usulda (akide) ve furuda (fıkıhda) onun yoluyla gidib, bizim ülkemizde “Vehhabiler” ve “ğayri mukallidler” olarak adlandırılan, dörd imamın – ridvanullahi aleyhim – taklidinin şirk olduğunu ve onlara mühalefet edenlerin müşrik olduğunu zanneden, biz Ehli Sünnetin katlini, kadinlarimizin esir alınmasını ve bize güvenilir raviler tarafindan bazende onların kendi vasitasiyla ulaşan bir çok başka çirkin düşünceleri mübah sayan bu adamlar haricilerin bir flrkasıdır!
Bunu Allame Eş Şami (İbn Abidin) “Reddul Muhtar” adlı kitabında açık şekilde beyan etmişdir.”

Kaynak: Muhammed Et Tahanavi: El Haşiyetul Muhammediyye alel Ahberin Neseiyye:sayfa 412
Et Tabatun Nizamiyye

Categories: Vehhabilik(tarih-hadis-alimler) | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da Blog Oluşturun.