Posts Tagged With: kuran yeter

Sünneti red edenlere!

Celâluddîn es-Suyûtî (911/1505), Miftâhu’l-Cenne kitabının girişinde, bazı insanların, sünnetin dinde delil oluşunu inkâr ettiklerini açıklamış ve şöyle demiştir: “Allah size rahmet etsin. Biliniz ki; bazı ilimler deva, bazıları da zaruret anında ağıza alınan hela gibidir. Uzun zamandır pek bilinmezken şimdilerde, kötü kokusu yayılan bir görüş ortaya çıktı. O da şu: Bir zındık Râfizî, sözünde fazla ileri giderek sünnet-i nebeviyye ve rivayet edilen hadislerle -Allah onların şeref ve yüceliğini artırsın- amel edilmeyeceğini, sadece Kur’ân’ın delil olacağını söylemiş ve bu sözüne de: ‘Size benden bir hadis geldiğinde, onu, Kur’ân’a arzedin; eğer Kur’ân’da onu destekleyen bir âyet bulursanız kabul edin, yoksa onu reddedin,’ mânâsındaki bir hadisi delil getirmiştir.[1].Bu Rafızî’den, bu hadisi, ben de bu şekliyle işittim. Başkaları da işitti. Bazıları da bu sözün aslını ve nereden geldiğim bilmiyor. Ben, bu sözün aslını ve bâtıl olduğunu, insanlara açıklamak istedim. Gerçekten o, toplumu helake götürecek en büyük sebeplerden birisidir.

Allah Teâlâ, size merhamet etsin. Şunu biliniz ki, usûl ilminde bilinen şartları taşıyan, Hz. Peygamber (s.a.v)’e ait kavlî ve fiilî sünnetin delil oluşunu inkâr eden kimse, küfre girer ve İslâm dairesinden çıkar. Yahudi, Hıristiyan veya Allah’ın dilediği bir başka küfür grubu ile hasredilir.

[1]Suyûtî gibi diğer hadis imamları da bu hadisin aslı olmadığını belirtmişlerdir. Bkz. Şevkanî, el-Fevâidü’l-Mecmua, 278, 291; Sehâvî, el-Makâsıdıı’l-Hasene, 36; Şafiî, Risale, 224; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, I, 170.

kaynak: Sünnetin delil oluşu, Abdülgani Abdülhalık.

 

Categories: Dinimizin kaynakları | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Sünnetin önemi

Enes b. Malik anlatır: “Biz yaklaşık altmış kişi idik, Peygamberin yanında otururduk, o bize hadis anlatırdı. Kendi özel ihtiyacı için gittiğinde biz o hadisi aramızda müzakere ederdik, kalkana kadar o hadis kalbirnize yerleşirdi.
[el-Lüma, s. 142]

İbn-i Mes’ud der ki: “Hadisi müzakere edin! Zira hadisin dirilişi (zihinlerde kalıcılığı) onu müzakere etmekten geçer.”
[Dârîmi]

Hz. Ali şöyle der: “Hadisi müzakere edin! Şayet müzakere etmezseniz hadis uçup gider.”[el-Müstedrek]

Sahabiler işte bu şekilde hadislerin yılmaz bekçileri oldular.

Tabiin de hadislere bir o kadar ihtimam göstermiştir.
Bakın Ata ne der:
“Biz Cabir b. Abdullah’ın yanında iken bize hadis söylerdi. Biz oradan kalkarken o hadisi müzakere ederdik. Ebu Zubeyr hepimizden çabuk ezberlerdi.”[Dârîmi]

Tabiinden Ebu-I Aliye şöyle der:
“Peygamberin bir hadisini duysan hemen ezberle!”[Dârîmi]

İbrahim b. Alkame de şöyle der:
“Hadisleri müzakere edin! Çünkü müzakere onun hayatıdır.”
[Dârîmi]

Bu değerli Sahabe ve Tabiin nesli hadisleri sadece müzakere etmekle kalmadılar, aynı zamanda hadis öğrenmek için nice uzun mesafeler katettiler. Örneğin Cabir b. Abdullah (radıyallahu anh)’ın, Abdullah b. Uneys (radıyallahu anh)’den başka hiç kimsenin hıfz etmemiş olduğu bir hadisi öğrenmek için bir aylık yol kat edip Şam’a gittiği, Ebu Eyyub ei-Ensari’nin de Medine’den Mısır’a, Ukbe b. Amır’in yanına giderek hadis dinlediği sonra da hiç beklemeksizin hemen bineğine binip tekrar Medine’ye döndüğü malumdur.
[Rıhle s. 18.]

Tabiin’den Said b. Museyyeb şöyle der: “Ben bir hadisi öğrenmek için gece gündüz nice yollar katettim.”
[el-Cami’ l/94]

kaynak: Peygambersiz bir din?, Alâeddin Palevî, s. 14

Categories: Dinimizin kaynakları | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Kuran yeter iddiasi!

Muhakkak ki Zikr’i biz indirdik; onu koruyacak olan da biziz.” (Hicr, 9) ayetinin, korunmuş tek din kaynağının Kur’an olduğunu anlattığını söyleyerek, başta Sünnet olmak üzere diğer şer’î delilleri yok sayan bir zihniyetin, modern zamanlarda İslâm Dünyası’nın muhtelif yerlerinde boy gösterdiğini görüyoruz.

Sadece Kur’an’ın 6 bin küsür ayetiyle sınırlı bir din anlayışının insanları nerelere getirdiğinin çarpıcı örnekleri, kendilerini Kur’âniyyûn/Kur’ancılar veya ülkemizdeki adıyla “Mealciler” tarafından ortaya konulmuştur.

En temel ibadet olan namaz konusunda bile Kur’aniyyûn arasında amansız tartışmalar yaşanmış, dudak uçuklatan namaz şekilleri ortaya çıkmıştır. Söz gelimi İnâyetullah Vezirâbâdî, namazın (sabah, güneş battıktan sonra ve yatsı olmak üzere) üç vakit olduğunu söylemiştir. Ona göre namazın kılınış şekli de şöyledir: Namaza giren kişi alçak bir sesle bir miktar Kur’an okur, sonra secde eder ve başını secdeden kaldırdığında namaz bitmiş olur.

Bir diğer Kur’aniyyûn mensubu Muhammed Ramazan, bu namaz tarifine şöyle bir tarifle itiraz eder: Üç vakit namaz vardır. Her namaz iki rekâttır. “İnnellâhe kâne aliyyen kebîrâ” diyerek tekbir aldıktan ve bir miktar Kur’an okuduktan sonra rükûya gidilir. Rükûdan kalkmadan secdeye varılır. Her rekâtta tek secde yapılır. Secde bittiğinde namaz da bitmiş olur.

Bir başkası (Ahmeduddîn) günde iki vakit namaz kılınacağını ve namazda kıbleye yönelme şartının bulunmadığını söylemiştir. (Bu zikrettiklerimiz ve daha fazla örnek için bkz. Hâdim Hüseyin İlâhibahş, el-Kur’âniyyûn, 366 vd.)
Ülkemizde de “Kur’an’dan başka din kaynağı yoktur!” diyenlerin horozdan kurban olacağı, 50 yaşından sonra oruç tutmayıp fidye verilebileceği, haccın senenin aylarına yayılarak yapılabileceği, kabir azabı, sırat, mizan, şefaat, miracın ve oruç kefaretinin olmadığı… gibi iddialar ileri sürdüklerini biliyoruz.

Sadece namaz değil, diğer temel ibadetleri de Sünnet’in rehberliği olmadan yerine getirme imkanından mahrum bulunduğumuz aşikârdır. Zekâtın hangi mallardan ne zaman, ne kadar ve kimlere verileceği, haccın nasıl yapılacağı, orucun vakti, orucu bozan ve bozmayan şeyler… gibi temel hususların hiçbirisini Kur’an’da bulamadığımız halde “Kur’an bize yeter” sloganını bayraklaştırmanın Ümmet-i Muhammed’i aidiyetlerinden uzaklaştırmaktan başka bir anlamı olabilir mi?

Aynı şekilde fıkhî içtihatları göz ardı ederek hadis-i şerifle amel etme iddiası da son derece yanlış bir tutumdur. Yukarıda Efendimiz s.a.v.’den gelen hadislerden nasıl hüküm çıkarılacağı konusunda belli bir birikim ve ihtisas sahibi olmak gerektiğini izaha gayret ettik.

Bugün ülkemizde ‘sadece ayet ve hadisle amel’ iddiasında bulunanların akla ziyan iddia ve uygulamalarını sayıp dökmek mümkün. Biz oraya girmek yerine, dinî hayatımızı oluşturan fıkhî hükümlerin mahiyetini, yani içtihadı ve buna bağlı diğer bazı kavram ve konuları açıklayalım.

Kaynak: Ebu Bekir Sifil – Ictihad kapisini kim acar

Categories: Dinimizin kaynakları, Ictihad/hüküm çıkarmak, Mezhep | Etiketler: , , , , , , ,

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.