serhi el mevahibul leduniyye sayfa 89 imam zerkani(ra)
HZ ADEM ALEYHISSELAM HADISIN DEVAMI
İbni Münzir tefsirinde, Hz. Âdem’in tevessülü ile alakalı hadisi şerifi destekleyici Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Ali’den bir rivayet nakleder:
لما أصاب آدم الخطيئة عظم كربه واشتد ندمه فجاءه جبريل عليه السلام فقال يا آدم هل أدلك على باب توبتك
الذي يتوب الله عليك منه قال بلى يا جبريل قال قم في مقامك الذي تناجي فيه ربك فمجده وامدح فليس شيء
أحب إلى الله من المدح قال فأقول ماذا يا جبريل قال فقل لا إله إلا الله وحده لا شريك له له الملك وله الحمد
يحيي ويميت وهو حي لا يموت بيده الخير كله وهو على كل شيء قدير ثم تبوء بخطيئتك فتقول سبحانك اللهم
وبحمدك لا إله إلا أنت رب إني ظلمت نفسي وعملت السوء فاغفر لي إنه لا يغفر الذنوب إلا أنت اللهم إني
أسألك بجاه محمد عبدك وكرامته عليك أن تغفر لي خطيئتي. قال ففعل آدم فقال الله يا آدم من علّمك هذا فقال
يا رب إنك لما نفخت فيَّ الروح فقمت بشراً سوياً أسمع وأبصر وأعقل وأنظر رأيت على ساق عرشك مكتوباً
بسم الله الرحمن الرحيم لا إله إلا وحده لا شريك له محمد رسول الله فلما لم أر على أثر اسمك اسم ملك مقرب
ولا نبي مرسل غير اسمه علمت أنه أكرم خلقك عليك قال صدقت وقد تبت عليك وغفرت لك
“Hz. Âdem hataya düştüğü zaman çok üzülüp pişman olmuştu. Cebrail –aleyhisselâm- ona gelerek “ey Âdem, sana Allah’ın tövbeni kabul edeceği bir tövbe kapsından haber vereyim mi” diye sordu. O da: “bildir ya Cebrail” diye karşılık verdi. Kalk ve daha önce Allah’a münacatta bulunduğun şu yere git. Sonra ona övgülerde bulunarak hamdüsenada bulun. Zira Allah’a, hamd etmekten daha makbul bir şey yoktur. Bunun üzerine Hz. Âdem “peki sonra ne diyeyim ya Cebrail?” diye sorar. O da:
“hiçbir ilah yoktur ancak Allah vardır, onun ortağı yoktur, mülk onundur, hamd ona mahsustur, o diriltir ve öldürür. O Hay’dır ve asla ölmez. Bütün hayırlar onun elindedir. O her şeye gücü yetendir” de ve yaptığın hatadan bahsettikten sonra şöyle de: “Allah’ım seni tenzih eder ve hamd ederim. Senden başka ilah yok. Rabbim ben kendi nefsime zulmettim ve kötü bir şey yaptım. Beni bağışla. Günahları ancak sen bağışlarsın. Kulun Muhammed’in senin yanındaki değeri ve makamı hürmetine senden beni bağışlamanı istiyorum.
” Hz. Âdem denilenleri aynen yaptıktan sonra Allah -celle celâluhu- ona: “böyle dua etmeyi sana kim öğretti?” diye sormuştur. Bunun üzerine o: “Allah’ım sen bana ruh üfürdükten sonra; işiten gören ve akıl eden tas tamam bir insan olduğumda arşın direklerinde (sak) “Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir ve ortağı yoktur. Muhammed onun resulüdür” yazdığını gördüm senin isminin yanında onun isminden başka, ne bir mukarreb meleğin, ne de bir peygamberin ismini görmedim. Böylelikle anladım ki senin katında o mahlûkatın en değerlisidir.” Bunun üzerine Allah -celle celâluhu-:
“Evet doğru söyledin. Tövbeni kabul ettim ve günahlarını bağışladım” buyurmuştur.”[1]
Ebu Bekir el-Acurri’nin “Şeriat” adlı kitabında (246/2) tevessül rivayetini destekleyici bir şahid zikreder:
“Harun bin Yusuf et-Tacir, Ebu Mervan el-Osmanî’den, o, babası Osman bin Halid’den, o, Abdurrahman bin Ebu Zenad’tan o da babasından naklen Hz. Âdem’in tövbesinin kabulüne sebep olan kelimeler ila alakalı şöyle bir rivayette bulunmuştur:
من الكلمات التي تاب الله بها على آدم قال اللهم إني أسألك بحق محمد عليك قال الله تعالى وما يدريك
ما محمد قال يارب رفعت رأسي فرأيت مكتوباً على عرشك لا إله إلا الله محمد رسول الله فعلمت أنه أكرم خلقك
“Hz. Âdem: “Allah’ım ben senden Muhammed’in hakkı ile istiyorum” diye dua edice Allah: “Sana Muhammed’i kim bildirdi ey Âdem” diye sormuştu. Hz. Âdem cevaben: “Ya rabbi! Gökyüzüne başımı kaldırdığım zaman senin arşında “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun resulüdür” diye yazıldığını gördüm. Anladım ki senin katında mahlûkatın en değerlisi o’dur” demiştir.”
Bu rivayet, Abdurrahman bin Zeyd’ten yapılan diğer rivayeti daha da kuvvetlendirmektedir.
Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- cennete girmeden önce hiçbir peygamberin cennete girmeyeceğini bildiren bir hadisi şerif vardır. Bu rivayet, o -sallallahu aleyhi ve sellem- ’in, -Hz. Âdem’in kendisiyle tevessül etme arzusunun gösteren rivayette olduğu gibi- üstün bir mertebeye sahip olduğunu bildirmektedir,
Ömer bin Hattab -radıyallâhu anh-’dan rivayetle Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur
الجنة حرمت على الأنبياء وحرمت على الأمم حتى تدخلها أمتي
“Ben cennete girmeden oraya girmek, diğer peygamberlere haram kılınmıştır. Ümmetim girmeden cennete girmek, diğer ümmetlere cennete girmek haram kılınmıştır.” [2]
Mele-i a’la’nın her tarafında, Peygamber efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in isminin yazılmış olduğunu bildiren rivayetler, o -sallallahu aleyhi ve sellem-’na Allah tarafından verilen üstünlüğü göstermeye yeter.
Ka’bu’l-Ahbar şöyle nakleder: “Allah, Âdem -aleyhisselâm-’e peygamberlerin sayısı kadar “asiyyen” (bakılacak) indirmiştir. Hz. Âdem, oğlu Şit’e donerek:
“Oğlum, sen benden sonra bana halife olacaksın. Bu hilafeti takva ile imar ederek, insanların tutunabileceği sapasağlam bir kulp olarak kabul et. Ne zaman Allah’ı zikredersen yanında Muhammed ismini de zikret. Zira ben ruh ile ceset arasındayken onun ismi arşın direkleri (sak) üstünde yazıyordu. Bana hayat verildiğinde onu, orada yazılı olarak gördüm. Bütün semavatı dolaştım nereye baktıysam onun isminin yazdığını gördüm.
Allah beni cennete yerleştirdiğinde gördüğüm her sarayda, her odada onun isminin yazdığını gördüm. Hurilerin gerdanlarında, cennetteki her fidanda, tuba ağacında, sidretü’l-müntehanın yapraklarında, meleklerin göz kapaklarında (etrafülhucub ve beyne ayuniha) hep onun ismini gördüm.
Öyleyse sende onu çokça zikretmelisin. Melekler de her zaman onun adını zikrederler.” [3]
Şeyh İbni Teymiye: “Allah -celle celâluhu-’nun Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in ismini arşın direklerine (sak), cennetteki her kapıya, her kubbeye ve her yaprağa yazdığını anlatan rivayetler vardır” diyerek, peygamberimizin üstün makamını ve onu anmanın önemini vurgulayan, buna benzer birçok rivayet sıralamıştır.
Geride de zikrettiğimiz gibi, İbni Cevzi, Meysere’den şöyle bir rivayette bulunmuştur:
“Meysere şöyle anlatmıştır: “Bir gün Allah Resulü’ne “Sen ne zaman peygamber oldun diye sordum.” Bu sorunun cevabında Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:
لما خلق الله الأرض واستوى إلى السماء فسواهن سبع سموات وخلق العرش كتب على ساق العرش
محمدرسول الله خاتم الأنبياء ، وخلق الله الجنة التي أسكنها آدم وحواء فكتب اسمي على الأبواب والأوراق
والقباب والخيام وآدم بين الروح والجسد فلما أحياه الله تعالى نظر إلى العرش فرأى اسمي فأخبره الله إنه
سيد ولدك فلما غرهما الشيطان تابا واستشفعا باسمي إليه
“Allah, yeryüzünü yaratıp semaya yönelerek onu yedi kat olarak düzenlediği zaman, arşı yaratıp, arşın direklerine (sak) peygamberlerin sonuncusu Muhammed Allah’ın resulüdür diye yazdığı zaman, cenneti yaratıp oraya Âdem ve Havva’yı yerleştirip, bütün kapılarına yapraklarına, çadırlarına (hıyam) ve kubbelerine benim ismim yazdığı zaman, Âdem ruh ile ceset arasındayken ben yaratılmıştım. Allah, Âdem -aleyhisselâm-ı dirilttiği zaman arşa bakıp ismimi gördüğünde, Allah ona: “o senin çocuklarının efendisidir” diye bildirmişti. Şeytan, Âdem ve Havva’yı aldattığında benim ismim ile Allah’tan şefaat dileyerek tövbe etmişlerdir.” [4]
Allah resülü -sallallahu aleyhi ve sellem- ile yapıldığı ildirilen rivayetlerdeki tevessül, O, daha yeryüzüne teşrif etmediği zamanlarda gerçekleşmiştir. Geride de zikrettiğimiz gibi tevessül meselesinde altının çizilmesi gereken önemli nokta, tevessül edilen kişi ya da şeylerin Allah katında üstün bir mevkie sahip olmalarıdır. Tevessül edilen kişi ya da şeylerin dünyada hazır ve yaşıyor olmaları şart değildir.
Dolayısıyla “Birisiyle tevessül etmek, ancak, tevessül edilen kişi hayatta ise caizdir” diyenlerin iddiaları, bir delile dayanmayan, hevaya istinat eden bir söz olmaktan öteye geçmemektedir.
Hâkim, Suyuti, Subki ve Belkıni’nin de aralarında bulunduğu hadis ilminde güvenilirlik ve üstün dereceleri bilinen büyük hadis hafızı, ya bu hadisi rivayet etmiş, ya da onu şahit olarak zikrederek ‘sahih’ kabul ettiklerini göstermişlerdir.
Beyhaki, hiçbir ‘mevzu’ rivayet yapmadığını söylediği “Delâilü’n-Nübüvve” adlı kitabında bu hadisi nakletmiştir. Zehebi, Beyhaki’nin bu kitap için: “Bu kitaba sımsıkı sarılın zira oradaki her şey hidayet ve nurdan ibarettir”[5] demiştir.
İbni Kesir “Bidaye” de bu hadisi zikretmiş, İbni Teymiye “Fetava” da başka bir hadis için şahid olarak kullanmıştır.
Ulemanın hadis hakkında ihtilafa düşmüş olmaları; kimisinin ret kimisinin de kabul etmeleri anormal bir durum değildir. Zira birçok hadis hakkında bundan daha fazla ihtilafa düşülerek daha fazla tenkitler yapılmıştır. Hatta bu ihtilaflar sonucunda büyük telif eserler oluşmuş, istidlaller yapılmış, her iddianın sahipleri diğer âlimler tarafından sigaya çekilmiştir.
Fakat altının çizilmesi gereken bir şey var. Ulema arasındaki bu ihtilaflar, asla hadisin kuvvet derecesindeki bir tartışmadan öteye geçmemiş; farklı düşünen tarafın şirk, küfür ve sapkınlık ile itham edilmesine sebebiyet vermemiştir. Hz. Âdem’in tevessülü ile alakalı hadiste de, diğer birçok hadiste olduğu gibi, kuvvet derecesinde ihtilaf edilmiş olmaktan başka bir özellik yoktur ki, hadisi ‘sahih’ kabul edenleri tekfir edelim.
————————————————–
[1]- Suyuti “Dürrü’l-Mensür” 60/1. Muhammed bin Ali bin Hüseyin, Ebû Cafer Bakır ile aynı kişi olup Kütüb-ü Sitte sahiplerinin, kendisinden rivayette bulunduğu tabiinin güvenilir ravilerinden biridir. Kendisi, Cabir, Ebû Said İbni Ömer ve diğerlerinden rivayetlerde bulunmuştur
———————-
[2]- “Mecmau’z-Zevaid” (69/10) da: “Bu hadisi Taberani “Evsat” ta zikretmiş, Heytemi de isnadı ‘hasen’ görmüştür” denmiştir..
—————————————
[3]- Kastallani, “Mevahibu’l-Ledünniye” 186/1
—————–
[4]- İbni Teymiye, “Fetava” 150/2
———–
[5]- “Şerhu’l-Mevahib” 89/1
[Mefahim]