Posts Tagged With: putlar

Şirkin gerçek sebepleri nelerdir!!

Yapılan işlerin asıl fail olan Allah ‘a değil de, fiillerin yaratılmasına birer vesile olan mecazi failiere nispet edilebiliyor olması iyi anlaşılamadığı için, iman ve şirk değerlendirmesinde sıklıkla hataya düşülmektedir.

Mecazi ya da hakiki anlam ayrımını kabul etmeyen bazı insanlara göre, fiilin gerçekleşmesinde vasıta olan kişi için “işi bu kişi yapmıştır” gibi bir şey söylendiği takdirde,

مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَ

“Biz o putlara, ancak bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” (Zümer 3) ayet-i kerimesinin hükmü gereğince şirke düşülmüş olur.
Böyle bir iddia asla kabul edilemez. Bu ayetin bu şekilde bir delil olduğunu iddia etmek, ayeti bağlarnından kopararak keyfe keder verilen bir manadır.
Şöyle ki, bu ayeti kerime, müşriklerin Allah’tan başka putlan ilah edinip Allah’ın rububiyetinde ortak gördüklerini ve o putlara ibadet ettiklerini açıkça ifade etmektedir. Müşrikler, putları Allah’tan başka rabler kabul edip onlara ibadet ettikleri için müşrik ve kafır olmuşlardır. Yaptıklan bu ibadetin Allah’a yakınlığa vesile olduğunu iddia etmektedirler.

Burada açıklanması gereken önemli bir husus daha vardır. Allah -celle celaluhu’nun bizlere aktardığı müşriklerin sözlerinden -müşriklerin kendi iddialarına göre- şu anlaşılmaktadır: Onlar putlara ibadet ederken aslında istekli değiller ve bu ibadeti yapmayı istemedikleri halde sadece Allah’a yakınlığa sebep olduğu için yapmaktadırlar. Bu ayeti böyle anlamak durumundayız. Zira eğer müşrikler gerçekten bu iddialarında doğru söylüyor olsalardı, doğal olarak Allah -celle celaluhu’yu o putlardan daha büyük görüp putlara değil de Allah’a ibadet etmeleri gerekirdi. Müşrikler bu söylediklerini, şirklerinin üstünü örtebilmek için bir mazaret olarak ileri sürmektedir.
وَلاَ تَسُبُّواْ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّهِ فَيَسُبُّواْ اللّهَ عَدْواً بِغَيْرِ عِلْمٍ كَذَلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِم مَرْجِعُهُم
ْ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ

“Onların, Allah’tan başka çağırdıklarına sövmeyin ki onlarda bir ilim olmaksızın Allah’a sövmesin. İşte biz böylece her ümmete yapıp ettiklerini süsledik. Sonra rablerine döndürülecekler ve Allah onlara kendi yaptıklarını haber verecektir” (En’am 108) ayeti kerimesi, Müslümanlan onların putlanna sövmekten alı koymuştur.

Abdürezzak, Abd İbni Humeyd, İbni Cerir, İbni Münzir, İbni Eb!
Hatem ve Ebu Şeyh, bu ayetin tefsiri ile alakah Katade -radıyallahu anh’dan şu rivayeti nakl etmişlerdir:

“Müslümanlar kafirlerin putlarına söverler onlar da bunun üzerine
Allah hakkında ileri geri konuşurlardı. Bunun üzerine:
وَلاَ تَسُبُّواْ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ فَيَسُبُّواْ اللّهَ عَدْواً بِغَيْرِ عِلْمٍ
“Onların, Allah’tan başka çağırdıklarına sövmeyin…” (Enam 108) ayet-i kerimesi nazil oldu. Bu ayetin nüzul sebebi bu olaydır. Kur’an, Mekke putperestlerinin tapındığı taşların kusur ve eksikliklerini dillendirmeyi yasaklayarak haram etmiştir. Zira Müslümanların, putların kusurlarını ortaya koyan sözleri, putların menfaat ve zarar verebileceğine gerçekten inanan putperesderin putlara bestedikleri bağlılık duygularını tahrik etmekteydi.
Sinirlenen putperestler Müslümanlara ayni ile mukabele edip her noksanlıktan münezzeh olan alemierin Rabbine noksanlık izafe ederek sövmekteydiler.

Imdi eğer bunlar gerçekten Allah’a yakınlık için ibadet ettikleri iddiasında tutarlı olsaydılar, intikam almak için kendi ilahlan olduğunu söyledikleri Allah’a sövmezlerdi. Bu yaptıkları göstermektedir ki Allah’ın onlar nezdindeki değeri, kesinlikle putlarından daha azdır.
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ
“Eğer gökleri ve yeri kim yarattı diye onlara soracak olsan elbette Allah yarattı derler” (Lokman 25) ayet-i kerimesi de bu manayı teyid etmektedir. Yani eğer gerçekten putların değil de Allah ‘ın gerçek
yaratıcı olduğuna inanıyor olsalardı sadece Allah’a ibadet ederlerdi. Yada en azından Allah’a olan saygı ve hürmetleri putlardan daha fazla olurdu.

Şimdi soruyoruz: Putları hakkında söylenilenlerden tahrik olup Allah
celle celaluhu’dan intikam almak adına putperesderin bu yaptıkları, Allah’ı yüceltip saygı gösteren bir insanın yapabileceği şeyler midir? Elbette ki hayır.
Allah’ın müşrikler nezdindeki değerinin o taşlardan daha değersiz olduğuna delalet eden ayeti kerimeler sadece bunlardan ibaret değildir.
وَجَعَلُواْ لِلّهِ مِمِّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَالأَنْعَامِ نَصِيباً فَقَالُواْ هَـذَا لِلّهِ بِزَعْمِهِمْ وَهَـذَا لِشُرَكَآئِنَا فَمَا كَانَ لِشُرَكَآئِهِمْ فَلاَ يَصِل
ُ إِلَى اللّهِ وَمَا كَانَ لِلّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَى شُرَكَآئِهِمْ سَاء مَا يَحْكُمُونَ

“Tuttular Allah’ın yarattığı ekin ve davarlardan ona hisse ayırdılar ve kendi zanlarınca “Bu Allah’ın, bu da Allah’a ortak koştuğumuz putların” dediler. Ortak koşulan putlar için olanlar Allah tarafına ulaşmaz ama Allah için olanlar putların tarafına ulaşır. Ne kötü hüküm veriyorlar ” (En’am 136)

Eğer Allah’ın onlar nezdindeki değeri putlardan daha az olmamış olsaydı,
bu ayeti kerimenin bize hikaye ettiği tercihte asla bulunmazlar ve
Allah -celle celaluhu-‘nün

سَاء مَا يَحْكُمُونَ
“Ne kötü hüküm veriyorlar” (Enam 136) kavline müstahak olmazlardı.

Ebu Sufyan -radıyallahu anh- ‘ın Müslüman olmadan önce kendi ilahlarının ve ordusunun müminlere ve alemierin rabbi olan Allah’a galip olması için “Hubel aziz olsun” diyerek putları olan Hubel’e dua etmesi, müşriklerin putlara ve Allah -ce lle celaluhu-‘ya nasıl bakıp inandıklarını göstermeye yeterli bir misaldir.

Anlattıklarımız iyi anlaşılmalıdır. Zira birçok insan bu noktayı anlayamadıkları için, yanlış çıkarımlar yapmakta ve batıl fikirlerini buna dayandırmaktadırlar.

Allah -celle cetaluhu- Müslümanlara namaz kıtarken Kabe’ye yönelerek -yapılan ibadet Kabe için yapılmadığı halde- ibadet etmelerini ve onu kıble edinmelerini emretmiştir. Hacerü’I-Esved’i öpmek, Allah’a kulluk ve Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e ittiba için yapılır.
Buna rağmen birisi Kabe ya da Hacerü’l-Esved’c ibadet ettiğini düşünürse, aynı putperestler gibi o da müşrik olur.
Bu durumda vasıta kullanan herkesi müşrik kabul etmek mümkün değildir.
Zira vasıta kullanmak kaçınılmaz bir durumdur. Aksi takdirde her
işinde bir vasıta kullanan insanlan müşrik addetmek zorunda kalınz.
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e Kur’an, Cebrail -aleyhisselam- vasıtasıyla nazil edilmiştir. Peygamberimiz -sallallahu aleyhive sellem- Sahabeyi kiram -radıyallahu anhum- için en büyük vasıtadır. Sahabe, sıkıntılı zamanlannda onun yanına sığınır, sıkıntılarını ona anlatır, onu Allah’a vesile eder ve ondan dua isterlerdi. Onların bu isteklerinin üstüne Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- asla onlara: “Siz müşrik ve kafir oldunuz. Sıkıntılarımza benden çare aramanız ve benden
bir şey istemeniz caiz değildir. Gidin ve kendi başınıza size benden daha yakın olan Allah’tan isteyin” gibi bir şey dememiştir. Bilakis, onlar adına Allah’tan istekte bulunmuştur.

Bununla beraber elbette ki bütün sahabe kesin olarak şunu bilmekteydiler; gerçekte istenileni verebilecek olan sadece Rezzak olan Allah – celle cellaluhu-‘dur. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- de verdiği şeyleri Allah ‘ın izniyle vermektedir.

إنما أنا قاسم والله معط
“Ben ancak taksim ederim. Gerçekte veren Allah’tır” diyen yine Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in kendisidir.

Öyleyse, herhangi birisi için “o, sıkıntıyı giderdi ve ihtiyacımı gördü” demek, o işin olmasına vesile oldu demektir.
Kim, iki dünyanın en şereflisi, cinlerin ve insanların efendisi, Allah’ın
bütün mahlukatının her anlamda en değeriisi olan yüce Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem-‘e i’tiraz edebilir? O değil midir ‘sahih’ bir rivayette:
من فرج عن مؤمن كربة من كرب الدنيا
“Kim ki mümin kardeşinin dünyada bir sıkıntısını giderirse…” diye buyuran. Mümini, sıkıntıları gideren olarak vasıflanmıştır.
من قضى لأخيه حاجة كنت واقفاً عند ميزانه فإن رجح وإلا شفعت له
“Kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse onun mizanı önünde duracak ve ağır basmasını bekleyeceğim. Ağır gelmese şefaat edeceğim” diye buyuran, müminleri, “ihtiyaçları giderici” olarak tavsif eden O -sallallahu aleyhi ve sellem- değil midir?
Allah Resulü -sallallahu aleyhi ve sellem- sahih rivayetlerde:
من ستر مسلماً
“Kim bir müminin ayıbını örterse…”
أن لله عز وجل خلقاً يفزع إليهم في الحوائج
“Allah’ın öyle mahlûkatı var ki sıkıntılı anlarda onlara müracaat edilir”
والله في عون العبد ما دام العبد في عون أخيه
“Allah, kardeşine yardım ettiği sürece kulunun yardımındadır”
من أغاث ملهوفاً كتب الله له ثلاثاً وتسعين حسنة
“Kim sıkıntısı olan birisine yardım ederse Allah ona doksan üç hasene yazar” diye buyurmuştur?

Bu rivayetlerde müminler, sıkıntıyı gideren yardım eden, ayıpları gizleyen ve kendisine müracaat edilen kişiler olarak tavsif edilmiştir. Halbuki sıkıntıları gideren, ihtiyaçlan veren, ayıpları örten ve yardım eden gerçekte Allah’tır. işlerin yerine getirilmesinde bir vasıta oldukları için, fiillerin Müminlere nispet edilmesinde bir beis bulunmamaktadır.

İstiğfar eden ve mescitleri imar eden insanlardan dolayı, Allah ‘ın
yeryüzünden azabı kaldırdığına, onlar sayesinde diğerlerini
rızıklandırdığına, belaları onlar sayesinde defettiğine delalet eden birçok hadisi şerif bulunmaktadır.

Taberani “Kebirde, Beyhaki’de “Sünen’de nakletmiştir: Mani ed Deylemi -radıyallahu anh- Rasulüllah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
لولا عباد لله ركع وصبية رضع وبهائم رتع لصب عليكم العذاب صباً ثم رضّ رضا
“Eğer yeryüzünde Allah’ın rükû eden kulları, süt emen sabiler, otlayan hayvanlar olmasaydı, üzerinize azap yağdırır ve sizi helak ederdi.”

Buhari, Sad İbni Ebi Vakkas -radıyallâhu anh-’ın şöyle rivayet ettiğini nakletmiştir:
هل تنصرون وترزقون إلا بضعفائكم
“Siz ancak aranızdaki zayıflar sayesinde yardım olunuyor ve rızıklandırılıyorsunuz.”

Tirmizi ve Hakim sahih bir senetle Enes -radıyallâhu anh-’dan şöyle nakletmişlerdir:
لعلك ترزق به
“Umulur ki onun sayesinde rızıklandırılırsınız.”

Abdullah İbni Ömer -radıyallâhu anh-’dan naklen Rasulüllah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
إن لله عز وجل خلقاً خلقهم لحوائج الناس يفزع إليهم الناس في حوائجهم أولئك الآمنون من عذاب الله تعالى
“Muhakkak Allah, insanların ihtiyaçları için kendilerine müracaat edecekleri insanlar yaratmıştır. İşte onlar Allah’ın azabından emin olanlardır.”

Cabir bin Abdullah -radıyallâhu anh-’tan rivayetle Rasulüllah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
إن الله ليصلح بصلاح الرجل المسلم ولده وولد ولده وأهل دويرته ودويرات حوله ولا يزالون في حفظ الله عز
وجل ما دام فيهم
“Muhakkak Allah, salih bir adamın salihliğinden dolayı çocuğunu ve çocuğunun çocuğunu, beldesini ve çevresindeki beldeleri de salaha erdirir. Ve o aralarında bulunduğu sürece onları muhafaza eder”

İbni Ömer -radıyallâhu anh-’dan naklen Rasulüllah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurmuştur:
إن الله ليدفع بالمسلم الصالح عن مائة أهل بيت من جيرانه بلاء
“Muhakkak ki Allah, bir salih kul vesilesiyle komşularından yüz evden musibet ve belayı def eder”
Sonra da İbni Ömer -radıyallâhu anh- şu ayeti okumuştur:
وَلَوْلاَ دَفْعُ اللّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَفَسَدَتِ الأَرْضُ
“Allah’ın insanların bazısını bazısıyla defetmesi olmasaydı elbette yeryüzü fesada uğrardı.” (Bakara 251)

Sevban, ‘merfu’ olarak Rasulüllah -sallallahu aleyhi ve sellem-’den şu rivayeti yapmıştır:
لا يزال فيكم سبعة بهم تنصرون وبهم تمطرون وبهم ترزقون حتى يأتي أمر الله
“İçinizde daima yedi kişi bulunur ki onlar sayesinde yardım olunur, onlar sayesinde yağmur yağdırılır ve onlar sayesinde rızıklandırılırsınız. Allah’ın emri gelene dek bu böyle sürüp gider”

Ubade bin Samit’ten naklen Rasulüllah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
الأبدال في أمتي ثلاثون بهم ترزقون وبهم تمطرون وبهم تنصرون
“Ümmetimde otuz tane ‘abdal’ vardır. Onlar sayesinde rızıklandırılır, onlar sayesinde yağmur yağdırılır ve onlar sayesinde yardım olunursunuz.”

Katade “Sanıyorum Hasan (Basri?) onlardan biridir” demiştir.

İbni Kesir bu son dört hadisi şerifi tefsirinde
وَلَوْلاَ دَفْعُ اللّهِ النَّاسَ
“Allah’ın insanların bazısını bazısıyla defetmesi olmasaydı…” (Bakara 251) ayetinin açıklamasını yaparken zikretmiştir. Hadislerin hepsinin toplamı, sahih seviyesine çıkmakla delil olmaya salahiyetli hale gelmiştir.

Enes -radıyallâhu anh-’dan rivayetle Rasulüllah Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
لن تخلو الأرض من أربعين رجلاً مثل خليل الرحمن ، فبهم تسقون وبهم تنصرون ما مات منهم أحد إلا أبدل الله
مكانه آخر
“Yeryüzü, Halilü’r-Rahman Hz. İbrahim gibi kırk kişiden asla boş kalmayacaktır. Onlar sayesinde yağmur yağdırılır ve yardım olunursunuz. Ne zaman onlardan biri vefat etse Allah yerine bir başkasını koyar.”

Tevhid ve iman günü olan mahşerde, arşın açığa çıktığı o günde vasıtayı uzma olan vesilelerin en büyüğü meydana çıkar. O, livaü’l-hamd’ın, makam-ı Mahmud’un ve havz-ı kevser’in sahibi olan, şefaati asla geri çevrilmeyen şefaatçi, ümmetini hüsrana ve üzüntüye düşürmekten sakınan, aldığının karşılığını muhakkak veren, hüsnü zanları boşa çıkarmayan vaatlerin sahibi olan Muhammed Mustafa -sallallahu aleyhi ve sellem-’dir.

O gün, tüm insanlar ona yönelecek ve ondan şefaat dileneceklerdir. O -sallallahu aleyhi ve sellem- de, Allah’ın “ey Muhammed! Şefaat et, kabul edilecektir. İste, Sana verilecektir” hitabıyla vücud bulan, ihsan hırkası ve ikram tacı sayesinde ümmetinin isteklerine karşılık verecektir.

 

[Seyyid Alevi el Maliki, Mefahim, s.83-90]

 

Categories: Müşrik-Mümin farkı, Tevessül | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Müşrikler hakkindaki ayetlerin müslümanlara yüklenmesi!!

“Allah’tan başkasını veli edinenler” âyet’i ;müşrikler içindir. Çünkü müşrikler, putlara taptıkları, putlardan yardım istedikleri gibi; putları evliya-dostlar edinirlerdi.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor (meâlen):

وَمَا كَانُوا أَوْلِيَاءَهُ إِنْ أَوْلِيَاؤُهُ إِلا الْمُتَّقُونَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لا يَعْلَمُونَ

“Onlar, onun velileri değildir. Onun VELILERI sadece müttakilerdir. Fakat onları çoğu bilmezler.”
[el-Enfâl 8/34.]

وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَيَّ

“Bana yönelen kimsenin (kâmil Müminin) yoluna uy!”  [Lokmân 31/15.]

إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ

“Sizin VELINIZ ancak Allah, onun peygamberi ve namaz kılan, zekât veren, rükû eden Müminlerdir.”  [el-Mâide 5/55]

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ

“Ey inananlar! Allah’tan sakının ve doğrularla beraber olun!”   [et-Tevbe 9/119]

Evet, Allah-u Teâlâ, başta veliler olmak üzere bilumum kâmil Müminlerle dost olmamızı emrediyor.

Allah Celle Celâlulû müşriklerin cansız putlarına da, bu ilmi verdim diyor mu? Demiyor! Ama Mümin kullarına şöyle buyuruyor:

إِنْ تَتَّقُوا اللهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا

“Eğer takva üzere olursanız, Allah size furkan ve nur verir”  [el-Enfâl 8/29.]
“And olsun İsrâîl oğullarından sizden evvel gelip geçen insanlar içinde öyle kimseler vardı ki, onlar peygamberler (derecesinde) olmadıkları hâlde kendilerine haber ilham olunurdu. Eğer ümmetim içinde de bunlardan bir kimse bulunursa, o da Ömer (b. el-Hattab)’dir”
[Buhârî, Fazâilü’s Sahâbe: 6.]
Allah (Celle Celâluhû), bu ilmi Hazreti Ömer radıyallahu anh’a vermiş. Nitekim Ömer radıyallahu anh de, binlerce kilometre uzaklıktaki İran’ın Nihavend bölgesinde yenilmek üzere olan İslâm askerlerini ve askerlerden Sâriye’yi görmüş, “Sâriye dağa, dağa!” “Cebel, Cebel!” diyerek seslenip, uzaktan orduya yardım etmiştir.
[el-Beyhakî, Le’lekaide Şerhus-Sünnette İbn Merde Veyh el-İsabe, II, 3; İbn Kesîr, Tefsir Bidâye, VII, 131.]
“Elbette bunda basîret ve ferâseti olanlar için ibretler vardır.”  [el-Hicr 15/75]
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:

“Müminin ferâsetinden sakının. Çünkü o, Allah’ın nuru ile bakar.”

[Tirmizî, Tefsir: 16, (no: 3127), V, 298; Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, (no: 1529), VII, 354.]
Yolda yürürken bir kadına bakan bir adam, Hazreti Osman (radıyallahu anh)’ın yanına girince, Hazreti Osman (radıyallahu anh):

— “Biriniz içeri giriyor ve iki gözünde zina eseri gözüküyor” der. Bunun üzerine adam:

— “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den sonra bir vahiy mi geliyor yoksa?” diye sorar. Hazreti Osman radıyallahu anh:

— “Hayır! Ancak Müminin feraseti vardır.” der.
[Nebhânî, Huccetullahi ‘ale’l-Alemîn, s. 862]
Allah Celle Celâluhû putlara furkan, nur, basiret ve ferâset verdim diyor mu?! Nasıl bu vasıflara sahip insanları putlarla kıyaslarsınız?!????!!!
Hazreti Peygamber’e sordular: ”Burada sözü edilen veliler kimlerdir, Ey Allah’ın Resulü?…”

Cevap şuydu: Velilerim o kimselerdir ki, görüldüklerinde Allah (Celle Celâluhû) zikredilir.

[Hakîm Tirmizî,, İbn Abbâs radıyallâhu anh’dan, Kenzül- Ummal:1/419, , h: 1783.]
Putu gördüğümüzde şirk akla geliyor. Siz nasıl olur da, görüldüğünde Allah Celle Celâluhû’nun zikredilmesine sebep olan insanı putlarla bir tutarsınız?!??

Demek ki âyette zikredilen “Allah’tan başka veliler”den kasıt, Müminler değildir. Putlar ve şirk koşulan diğer varlıklardır. Zaten âyet-i kerîme de, putperest müşrikler hakkında nazil olmuştur.  Ve tefsirlerdede bu velilerden kastin PUTLAR oldugu acikca soylenmistir.

Misal:
zümer suresi 3. Ayet: …. . O’ndan başka ve­liler edinenler….Kurtubi tefsirinde: Ondan başka veliler edinenler” buyruğunda velilerden kasıt putlardır.
zümer suresi 3. Ayet: …. . O’ndan başka ve­liler edinenler….Ibn Kesir tefsirinde: Onlar kendi kanılarına göre melek şeklini verdikleri PUTLARA yönelerek bu suretlere TAPINMAKTADIRLAR. Bu suretlere tapınmalarını meleklere tapınma derecesinde tutmaktadırlar.

Müşrikler icin inmis olan ayetteki gecen veli/dostlardan kastin PUTLAR oldugu ap acik meydandayken, bu velilerle(putlar) müslumanlarin veli olarak gordukleri nasil ayni kefeye koyulabilir?? Müşrikler ap acik taptiklarini ilan ederken,ve diger paylasimdaki tefsirdede gordugunuz gibi(http://www.facebook.com/photo.php?fbid=434442316589752&set=a.360875857279732.87180.213717701995549&type=1&theater,,,, http://www.facebook.com/photo.php?fbid=434538229913494&set=a.360875857279732.87180.213717701995549&type=1&theater) ,bir COK ILAHA TAPTIKLARI bildirildigi halde, nasil bunlari LA ILAHE ILLALLAH diyen müminlere yüklerler??? Hic bir sekilde Allahtan baskasina tapmiyan müslumanlara nasil olurda yuklerler??!!

Halbuki Allahu teala velileri icin ayetlerinde sunlari buyurmustur:

“İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.
Onlar iman edip takvâya ermiş olanlardır.
Dünya hayatında da ahirette de onlar için müjdeler vardır. [yunus 62-63]

Öyle erler vardır ki, onları ne bir ticaret ne de bir alış-veriş zikrullahtan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz. 
Onlar gönüllerin ve gözlerin halden hâle döneceği günden korkarlar.” (Nur: 37)

“Müminler içinde öyle erler vardır ki, Allah’a vermiş oldukları ahde sadâkat gösterirler. Onlardan kimi bu uğurda canını fedâ etti, kimi de bu şerefi beklemektedir.” (Ahzab: 23)

Onlar, onun velileri değildir. Onun VELILERI sadece müttakilerdir. Fakat onları çoğu bilmezler.” 
[el-Enfâl 8/34.]

Ve bunun gibi daha nice ayette gecen kisileri dost edinip HIC BIR SEKILDE BUNLARA TAPMIYAN ,LA ILAHE ILLALLAH”diyen ve herşeyin ALLAHIN IZNI ILE OLDUGUNA INANAN müminlerle, müşriklerin dost edinip taptiklari PUTLARLA nasil ayni kefeye koyulur??

Allah’ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah’a bir hisse ayırıp, boş düşüncelerine göre, bu Allah’ın diyorlardı, bu da ortaklarımız olan putların.  [En’am: 136]

kurtubi tefsiri enam 136:
Nihayet ken­dilerine ait olan malın bir bölümünü kendi zanlarına göre Allah’a, bir diğer bö­lümünü de putlara ayırdılar. Bu açıklamayı İbn Abbas, el-Hasen, Mücahid ve Katade yapmıştır, Yaptıkları açıklamalar anlam itibariyle birbirine yakındır.

Onlar, Allah’ın kendileri için yarattığının bir bölümünü Allah’a, bir bölü­münü de Allah’a ortak koştukları putlarına ayırmışlardı. Putlarına ayırdıkla­rı şey, putlara ve onların bakıcılarına harcanmak suretiyle tükenip bitti mi, bu sefer “Allah’a” diye ayırdıkları miktardan tamamlarlardı.

Ancak, misafirlere ve yoksullara harcayarak Allah’a ayırdıkları bölüm bit­ti mi, onun yerine putlara ayırdıklarından koymazlardı ve şöyle derlerdi: Al­lah’ın buna ihtiyacı yoktur, bizim koştuğumuz ortaklar ise fakirdir. Bu da on­ların cehaletlerinden kaynaklanıyordu ve asılsız iddialarından idi.

Asılsız iddia (zu’m) ise yalan demektir. Kadı Şüreyh der ki: Her bir şeyin bir künyesi vardır. Yalanın künyesi ise, İddia ettiler” tabirini kullan­maktır. Onlar, bu hususlarda yalan söylüyorlardı. Çünkü buna dair şer’i bir hüküm inmiş değildi.
Hangi müsluman bu müşriklerin yaptigi gibi Allaha böyle igrenc birsey yapar ve yapiyor??? Allahim müşriklerle, ve yanliz ve sadece sana tapan ve herseyi sadece ve sadece senden bilen kullarinla eş tutanları hidayete erdir yarabbim!!
“Onlar (müşrikler) bir hayâsızlık yaptıkları zaman: ‘Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu (fuhuşla ameli) emretti’ derler. O iman etmeyenlere söyle; Allah hiç bir zaman fahşâyı emretmez. Bilmeyeceğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi (atıp, iftira ederek) söylüyorsunuz.”  [el-A’râf 7/28.]

Onlara: ‘Allah’ın indirdiği hükümlere uyun!’ denildiğinde, onlar ‘Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, hakikati de bulamamış idiyseler?”[ el-Bakara 2/170.]

Acaba o bunca ilâhı tek bir ilâh mı yaptı? Muhakkak bu çok şa­şılacak bir şeydir.”[sad 38/5….Bu ayetin tefsiri yukardaki verilen linkte ve blogumuzda,bundan onceki iki paylasimda verilmistir–>https://islamkalesi.wordpress.com/2012/06/27/ibn-kesir-sure-sad-4-5-6-ayet-tefsirimusrikler-hakkinda/…..https://islamkalesi.wordpress.com/2012/06/27/imam-kurtubi-sad-suresi-4-5-ayet-tefsirimusrikler-bir-cok-tanriya-tapiyolardi/]
Simdi hangi akilli bir musluman,eger aklini yitirmemis ise MUSRIKLERLE muslumanlari bir tutabilir!???

Şimdi bide bu son ayeti(el-Bakara 2/170) muctehid imamlara veya bizden onceki alimlerin sozlerine uyanlara yapistiriyolar. Hemen bide onu acikliyalim insallah!

Bu ayetlerde müslúman olmiyanlar icin inmis ve müslümanlarin atalari hakkinda degildir!!!

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiği zaman, “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu bulamamışlarsa? Kâfirlerin hali, bağırıp çağırmak dışında bir şey duymayan, yine de haykıran kişiye benzer. O kâfirler sağır, dilsiz ve kör oldukları için akledemezler.) [Bekara 170, 171]

diger ayetler:

-Kâfirler Allah’a karşı yalan uydururlar ve çoğu da akletmez. Onlara, “Gelin Allah’ın indirdiği Kitaba ve Resule uyun” denildiğinde, “Atalarımızın yolu bize yeter” derler; ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyse?) [Maide 103, 104]

Putperestler, Hud peygambere dediler ki:
(Sen bize tek Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın taptıklarını [putları] bıraktırmak için mi geldin? Eğer sözünde sadık isen, tehdit ettiğin azabı getir.) [Araf 70]

Kâfirler, Peygamberlere dediler ki:
(Siz de bizim gibi bir insansınız. Siz bizi atalarımızın taptığı şeylerden [putlardan] döndürmek istiyorsunuz.) [İbrahim 10]
(Bu da aynen sizin gibi bir insandır. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah isteseydi, elbette [peygamber olarak] melekleri gönderirdi. Biz atalarımızdan böyle [bir Allah’a ibadet etmek diye] bir şey duymadık.) [Müminun 24]

-Hz. İbrahim putlara tapanlara dedi ki:
(Atalarınızın ve sizin neye taptığınızı şimdi gördünüz mü? Taptığınız putlar benim düşmanımdır. Dostum ancak âlemlerin Rabbidir.) [Şuara 75-77]
(Musa, kâfirlere apaçık mucizelerimizle gelince: [Kâfirler], “Bu uydurma bir sihirdir. Önceki atalarımızdan böyle [tek ilaha ibadet etmek diye] bir şey işitmedik” dediler.) [Kasas 36]
(Onlar [kâfirler] atalarını sapıklıkta buldular ve peşlerinden koşup gittiler.) [Saffat 69,70]
Bu ayetlerde goruldugu gibi MUCTEHID  ve bizden onceki ehli sunnet alimlerle hic bir alakasi yoktur.

Müslümanların ataları doğru yolda ise elbette uymak gerekir.

Nitekim Yakup aleyhisselam, ölürken oğullarına sordu: (Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?) dedi. Oğulları dediler ki: (Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshakın ilahı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz.) [Bekara 133]

Hz. Yusuf da dedi ki: (Atalarım İbrahim, İshak ve Yakubun dinine uydum.) [Yusuf 38]

ve bir hadisi serifle noktaliyalim insallah

Ahir zamanda bazıları, sizin ve ATALARINIZIN yolundan ayrılıp, sünnetimden uzak kalacaklar, onlardan uzak durun.) [Müslim]

Hz. Ömer’in oğlu Hz. Abdullah’ın Haricîler hakkında buyurduğu gibi, “Gerçekte onlar müşrikler hakkında nâzil olan âyetleri Müslümanlar için kullanmışlardır” (Buhârî, İstitâbe, 6)

Allahim bu tür ayetleri hariciler gibi müşriklere yükliyenlerden bizi koru ve onlari hidayete erdir!!  

Categories: Müşrik-Mümin farkı, Tevessül-Teberruk-Istiğase-Himmet, Vehhabi Fitnesi | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.