Posts Tagged With: tasavvuf haktır

Tasavvufun Kaynağı

Şüphesiz Kuran’ın müslümanlar üzerindeki tesiri büyüktür ve (bazı fırkalar hariç tutulursa) bütün müslümanların icmasıyla o, Allah’ın ezeli ve ebedi kelamıdır. Bu tesir, diğer ilimlerde olduğu gibi hiç şüphesiz tasavvufun gelişmesinde de ilk ve en önemli faktör olmuştur.

Esasen güzel ahlakın ve tasavvufun temeli durumunda olan tevbe, zuhd, sabır, şükür, muhabbetullah, mehafetullah, haysetullah gibi her müslümanın kemalat sebebi ve imanının bir göstergesi olan sıfatlar yanında zikir-tesbih, tevekkül-teslimiyet, tefekkür ve murakabe, ihlas gibi istilah ve ameller, Kuran’ın ihtiva ve en çok teşvik ettiği konulardır. Bu tasavvufun oluşmasında Kuran’ın rolünü gösteren en önemli dayanaktır. Öyleki bu durum, müslüman müellifler tarafından tesbit ve teslim edilmesi bir yana, bazı Batılı araştırmacıların bile zorlanmadan itiraf ettikleri bi hakikat olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim tasavvuf sahasındaki çalışmaları ile tanınan Nicholson, “Kuran’da İslam Tasavvufuna hakiki kaynak olabilcek çok şeyler bulabiliriz”derken,[1] bu sahada önemli araştırmalar yapan Massignon, tasavvufun oluşması ve gelişmesine etki eden birtakım tesirler olduğunu söylemekte ve bu konuda yazdığı Essai adlı çalışmasında tasavvufa etki eden tesirlerin en önemlisinin Kuran olduğunu belirterek tasavvufun, İslam’ın kendisinden doğduğu görüşüne daha çok meyletmektedir.[2] Çağdaş düşünürlerden Roger Garaudy de tasavvufun kaynağının Kuran olduğunu vurgulamaktadır.[3]

Aslında tasavvufi anlayış ve yaşayışı ortaya koyan, onu savunan ve yaşayan ilk dönemdeki sufilerle daha sonra ona tarikat disiplini içinde şekil verip müesseseleştiren tarikat pırlerinin sufi, tasavvuf, tarikat, mürşid, ve seyr u sülüktan maksatlarını ifade eden açıklamarı, meseleyi çözüme kavuşturacak mahiyettedir. Nitekim tasavvuf mektebinin üstad ve usta kalemlerinden Hücviri(470/1077), önceki meşayıhtan tasavvuf ve sufinin birçok tarfini verdikten sonra, bunca tarifleri vermekten maksadının, bu yolun her şeyi ile hak olduunu ve herkesin ona sülûkunu temenni ettiğini söyleyerek tasavvufu red ve inkar edenleri şöyle değerlendirir:

“Eğer onlar, sadece bu ismi inkar ediyorlarsa bunda garipsenecek bir şey yoktur; bu olabilir. Fakat tasavvufun ifade ve ihtiva ettiği manayı inkar ederlerrse, o taktirde Peygamber’in(as) şeriatının tümünü ve onun bütün güzel hasletlerini inkar etmiş olurlar.”[4]

Sufiler, tasavvufu, bütünüyle ihlas, yakını iman, kuran ve sünnet çizgisinde ilahi edebi elde etme ve güzel ahlak olarak tarif etmişler, hedefini marifetullah ve ilahi rıza olarak göstermişlerdir. Buna örnek olarak birkaç tasavvuf ve sufi tarifi görelim:

Ebu Hafs Haddâd (270/ 883):

“Tasavvuf, bütünüyle edepten ibarettir. Her anı, her halin ve her makâmın kendine göre bir edebi vardır. Her vakit edebine riâyet eden kimse, Hak erlerinin ulaştığı hâle ulaşır. Edebini korumayan kimse ise her ne kadar kendini Hakk’a yakın zannetse de esasen Hak’tan uzaktır. İlâhî huzurda kabul gördüğnü düşünsede oradan tard edilmiştir.”[5]

Cüneyd el-Bağdadî (297/909):

“Bu (tasavvuf) ilmimiz, Kitap ve sünnetle kayıtlanmıştır, Sülûkundan önce Kur’ân okumayan, hadis yazmayan ve fıkıh öğrenmeyen kimseye uymak caiz değildir.”[6]

“Bizim ilmimiz, Resûlullah’ın (a.s) ilmiyle kenetlenmiştir “[7]

“ Tasavvuf; Hakk’ın, seni senden (nefis ve iradenden) öldürüp kendisiyle diriltmesidir.”[8]

Şu söz de Bağdâdî’ye aittir: “Resûlullah’a (a.s) mutâbaattan (uymaktan) başka Allah’a giden bütün yollar kapalıdır”[9]

Ebû Muhammed el-Cerîrî’ye (321/933), tasavvufun ne olduğu sorulunca: “Tasavvuf bütün güzel huylarla süslenmek, bütün çirkin şeylerden de çekinmektir” demiştir.[10]

Sühreverdî (632/1234) der ki: “Tasavvufun, güzel ahlâkın elde edilmesi ve çirkin şeylerden de el çekilmesi şeklindeki mânâsı düşünülünce görülecektir ki tasavvuf zühdün ve fakrın üstünde bir ameliyedir[11]

Zünnûn (245/859):

“Sûfi, (dünya adına bir dâva ve kavgası olmadığı için) hiç­bir arzu ve isteğin kendisini yormadığı alınacak hiçbir şeyin de kendisini korkutmadığı kimsedir

Yine Zünnûn demiştir ki:

“Sûfiler her şeye karşı Allah Teâlâ’yı tercih etmiş, Allah da her şeye karşı onları tercih etmiştir”[12]

Rüveym (330/941) demiştir ki:

“Tasavvuf, nefsi, Allah Teâlâ’ya, onun dilediği şekilde tâbi ve teslim kılmaktır”[13]

Sehl b. Abdullah (273/886):

“Kitap ve sünnetin kabul etmediği her vecd (cezbe) hâli bâtıldır”[14]

el-Kettânı (322/933):

“Tasavvuf tamamiyle güzel ahlâktan ibarettir. Ahlâkça senden güzel olan, tasavvuf yolunda da senden ileridir.”[15]

İbn Nüceyd (366/976):

“Tasavvuf, ilâhî emirler ve nehiyler altında sabretmektir”[16]

Ebû Ali Cüzcânî”ye: “Allah’a giden yol nasıldır?” diye so­rulduğunda şöyle demiştir:

“Ona giden yollar çoktur; ama bunların en sahihi, en güve­nilir ve şüpheden en uzak olanı kâlen, fiilen, azmen, akden ve niyeten sünnete uymaktır. Çünkü Allah Teâlâ: ‘Eğer o peygam­bere uyarsanız, hidâyete erersiniz!(Nûr 24/54) buyurmuştur!” Sünnete tâbi olmanın yolu ve şekli nasıldır, diye sorulunca da: “Bid’atlardan uzaklaşmak, ilk devir îslâm âlimlerinin üze­rinde ittifak ettiği şeylere uymak, (sapık) kelâm meclislerine ve ehline yanaşmamak ve hak yolda gidenlerin izine sımsıkı sarı­lıp inkıyâd etmektir. Baksanıza, Allah Teâlâ, Resûl’üne: “Son­ra, hanif olarak İbrahim’in dinine uyasın diye sana vahyettik’ (Nahl 16/23) buyurmaktadır!”demiştir.[17]

Ebû Hafs Haddâd (270/883):

“Bir kimse hâllerini ve fiillerini Kitap ve sünnetle ölçmez, kalbine gelen havâtırı (iyice bir tenkite tâbi tutup hak ölçülere uymayanı) kusurlu görmezse biz, onu ricâlullahtan saymayız”[18]

İmam Rabbânî (1034/1625):

“Tarikat ve hakikat, şeriatın üçüncü merhalesi olan ihlâsı elde etmede birer hizmetçidir.”[19]

Imam Rabbânî, seyr u sülûktan maksadın ne olduğu­nu şöyle açıklıyor: “Seyr u sülûktan maksat, kalbi tasfiye,[20]nefs-i emmâreyi tezkiye,[21] rızâ makamı için gerekli olan ihlâsı tahsil,[22] (dinin hakikatlerini keşfedip anlayarak) icmâlî bilgi­leri tafsil, istidlâlî olanı ise keşfen zarûrî ilim gibi tespit[23] ve îmân-ı hakîkiyi elde etmektir.[24] Asıl maksat, aşk ve muhabbet değil, kulluktur. Aşk (cezbe ve muhabbet), güzel kulluk yapılsın diye verilir. Velâyet mertebelerinin en sonu, kulluk makâmıdır. Ondan daha üstün bir makâm yoktur.[25]Tarikat ve hakikat, şeriatın hakikatinden ibarettir. Onları şeriattan ayrı düşünmek, ilhaddır (dinsizlik ve zındıklıktır.)”[26]

Sülûkun şekli konusunda ise şu değişmez ölçüyü ortaya koyuyor: “Bütün evâmir-i ilâhiyye ve peygamberler, kulu, nefsin hevâ ve hevesinden kurtarıp Hakk’a bağlamak için gelmiştir. Her ne miktar şer’î amel işlenirse o miktar nefsânî arzu zâil olur. Bunun içindir ki şer’î hükümlerden birisini icrâ etmek, nefsânî arzuların izâlesi için bin senelik riyazattan ve bu uğurda uğraşmaktan daha faziletlidir. Yapılan bütün mücâhede ve riyâzatlar, Şeriat-t Garrâ gereği olmayınca nefsin arzularım takviye ve te’yid eder. Brahmanlar ve Hindûlar riyâzat işinde hiçbir kusur etmedikleri halde, şeriatın tarif ve edebine göre yapmadıkları için (Hak adına) kendilerine hiçbir faydası olmamıştır”[27]

Ebû Said el-Harrâz (277/890):

“Zâhir ilme ters düşen her bâtınî hâl ve ilim, bâtıldır”[28]

Cüneyd el-Bağdâd (297/909):

“Bizim bu (tasavvuf) ilmimiz, Resûlullah’ın (s.a.v) hadisleri ile iç içe ve tamamen onlara bağlı bir durumdadır”[29]

Ebû Osman el-Hîrî (298/910):

“Kim, söz ve fiillerinde sünnete göre hareket ederse o, hikmetle konuşur. Kim de söz ve fiilinde hevâ ve hevesine göre hareket ederse o, bid’atla konuşur.” [30]

Sühreverdî (632/1234), kendinden önceki sûfilerin üze­rinde ittifak ettiği, sonradan gelen hiç kimsenin de itiraz ede­mediği şu temel anlayışı ortaya koyuyor: “Kim, sünnet yoluna girmeden, herhangi bir maksada ulaşacağını veya istediğini elde edeceğini zannederse o kimse, aldanmış ve hüsran içinde, kendi hâline terk edilmiştir. İşte sûfilerin hâli ve yolu budur. Bu yolun ve anlayışın dışında başka bir hâl (ve ilim) iddia eden kimse, fitneye düşmüş, yalancının birisidir”[31]

Bu şekilde tarif ve tatbik edilen bir terbiye metodunun na­sıl bir kaynaktan alındığı ve hangi asla dayandığı apaçık orta­dadır. Bu durumda, başka kaynak arayışları, zorlamadan iba­ret kalıyor ve ortaya konanlar, sünnî sûfiliğe değil, herkesin bir ölçü olmadan söz edebileceği felsefî tasavvufa ait gözüküyor.

[Kur’ân ve tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi]


[1] Nicholson,Fi’t-Tasavvufi’l-Islami, s.112

[2] Nicholson,a.g.e.,(mütercim Afifi’nin mukaddimesi)

[3] Roger Garaudy, Islam ve Insanlığın Geleceği, s.38-42. Müellif, eserinde tasavvufun kaynağı ile ilgili özetle şunları söyler: “Tasavvu, Hristiyan mistisizminden alınmamıştır. Tasavvuf, yeni Eflatunculuktan kaynaklanmamıştır. Tasavvuf, Hind bilgeliğinden doğmamıştır. Tasavvufun kaynağı Kuran’dir.

[4] Hücviri, Keşfu’l-Mahcub, s.54

[5] Hücviri, Keşfü’l-Mahcub, s.51

[6] Sübki, Tabakatü’ş-Şafiiyye, 2/273, 274

[7] Serrac, Luma’,s.144

[8] Sühreverdi, Avarifü’l-Mearif, s.69; Kuşeyri, er-Risale, s.2/550

[9] Kuşeyri, er-Risale, s.1/117

[10] Sühreverdi, Avarifü’l-Mearif, s.67

[11] Sühreverdi, Avarifü’l-Mearif, s.67

[12] Sühreverdi, Avarifü’l-Mearif, s.69

[13] Sühreverdi, Avarifü’l-Mearif, s.70; Kuşeyri, er-Risale, 2/550

[14] Sühreverdi, Avarifü’l-Mearif, s.64

[15] Kuşeyrî, a.g.e., 2/550 vd.; Attâr, Tezkire, 580; Sühreverdî, a.g.e., s. 299; îbn Mulakkın, Tabakâtu’l-Evliya, s. 145.

[16] Sülemî, Tabakât, s. 354; Kuşeyrî, a.g.e, 1/182; îbn Mulakkın, a.g.e., s. 108.

[17] Sülemî, a.g.e., s. 247; Attâr, a.ge., s. 575; Şarânî, Tabakât, 1/90.

[18] Değişik tarifler için bk. Sühreverdî, a.g.e., s. 66-59.

[19] İmam Rabbânî, Mektûbât, 1/36. Mek.

[20] îmam Rabbânî, a.g.e., 1/90. Mek. Ayrıca bkz. Gazâlî, Ravdatut-Tâlibin, s.29-30. (Beyrut, trs.)

[21] imam Rabbânî, a.g.e., 1/35. Mek. Ayrıca bkz. Gazâlî, Sırru’LEsrâr, t. 45 (Kahire, 1988).

[22] îmam Rabbânî, a.g.e., 1/36. Mek.

[23] îmam Rabbânî, a.g.e., 1/30. Mek.

[24] îmam Rabbânî, a.g.e., 1/161. Mek.

[25] îmam Rabbânî, a.g.e., 1/30. Mek. Kulluk makamının üstünlüğü için bkz. Gazali Ravdatu’t-Talibin, 17. Muhabbetin tarifi ve hakiki muhabbetin sonuçları için bkz. el-Herevi, Menazilü’s-Sairin, s.32(Kahire,1966)

[26] îmam Rabbânî, a.g.e., 1/57. Mek.

[27] îmam Rabbânî, a.g.e., 1/52. Mek.

[28] Sülemi, Tabakat, s.231;  Kuşeyri, Risale, 1/140, Sühreverdi, Gerçek tasavvuf, s.63

[29] Kuşeyri, Risale, 1/117;  Sühreverdi, Gerçek tasavvuf, s.63

[30] Kuşeyri, Risale, 1/122

[31] Sühreverdi, Gerçek tasavvuf, s.63-64

Categories: Tasavvuf | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Alimlerin sufiler hakkındaki sözleri..(1)

Tac’ed-Din es-Subki :

Mu`id en-ni`am’da tasavvuf başlığı altında şunları söyler: “ Allah onlara ömür versin ve onları(sufileri) selamlasın, ve Allah bizi cennetle onların yanına koysun. Onlar hakkında çok fazla şey söylenmiştir ve çok fazla cahil insan onlarla alakası olmayan şeyler söylemiştir… Gerçek şu ki, o insanlar dünyayı terk etti ve ibadetle meşgullerdi. ” (es-Subki, Mu`id en-ni`am ve mubid en-nikam s. 190.)

İmam Ebu İshak eş-Şatibî el-Malikî :

Kitabı el-İ`tisam’da şöyle yazar: “Cahillerin çoğu, sufilerin şeriate uymakta gevşek olduklarını düşünür. Böyle bir inanç atfedilmesi onlardan uzaktır! Onların yolunun ilk esası  sünnet-i seniyyedir ve ona uymayandan kaçınmaktır!” ( eş-Şatibi, el-İ`tisam min el-kutub, el-Muslim: macellat el-`aşira el-muhammediye’de söyledi (Zu el-ki`da 1373).

İmam eş-Şatibi ayrıca sufilerin ve tasavvufun bu kritere göre islamda bir bidat olarak sınıflandırılmasını da reddetti. ( Eş-Şatibi, el-I`tisam (Beyrut: Dar el-Kutub el-`Ilmiye, 1415/1995) s. 150-159).

İbn Haldun :

İbn Haldun ünlü Mukaddime’sinde şöyle dedi:

“Tasavvuf İslamî toplumdaki hukukun son dönem bilimlerinden biridir. Halbuki, tasavvufun temeli, (gerçekte görüldüğü gibi, daha eski) bu insanların ve onların yolunun daima selef ve sahabelerin ve halefin en kıdemlilerinin arasında bulunması, ve onların yolunun hakikat ve kılavuzluk olmasıdır.” (Mukaddimat ibn Haldun, s. 328.)

İmam es-Sehavî:

İmam Şems ed-Din Muhammed ibn Abdurrahman es-Sehavî, İbn Hacer el-`Askalanî’nin en iyi öğrencisidir ve  el-Cevahir el-mukallala fi’l-ahbar el-musalsala’sındaki yalnızca sufi raviler tarafından aktarılmış hadislere tahsis edilmiş bölümde, Sehavî der ki kendisi sufi yolunu Kahire’de Zeyn’ed-Din Ridvan el-Mukrî’den almıştır. (A.J. Arberry, Seheviyana: Chester Beatty Ms. Arab. 773 kaynaklı bir çalışma(Londra: Emery Walker Ltd., 1951) s. 35).

Zekeriyya ibn Muhammed Ensarî:

Zekeriyya ibn Muhammed Ensarî Şeyh’ul-İslam İbn Hacer el-Heytemî’nin hocası idi. İmam el-Ensarî Kuseyri hakkındaki şerhinde tasavvufu şöyle tanımlar:

“Tasavvuf ihtiyatın terkedilmesidir. Ayrıca şöyle denir: her nefeste aklını ve dikkatliliğini korumaktır; ayrıca: bütün meliklerin Malik’i olana doğru ilerlemede tam samimiyet(ciddiyet)tir; ayrıca: iyi işlere bağlılık ve kusurlardan kaçınmaktır; ve başka açıklamalar… Sufiyye ya da Sufiler, Allah onları saf (safahum) kıldığı ve onların kısıtsız (akhlasa lahum al-ni`am) bakmalarına izin vermesi hakikatinden dolayı bu isimle çağrılırlar.” (Zekeriyya el-Ensari, Şerh er-risale el-Kuşeyriyya (Kahire: dar’ul-kutub el-`arabiyya el-kubra, 1330/1912) s. 126).

Imam Zehebi Rahimahullah Sufi Seyhini kendi eserinde soyle takdim etmekte:

” Sufi, Sheyh,guvenilir Muhaddis. Ebu Abdullah Ahmed bin Hasan bin Abdul Cebbar bin Rashid el Bagdadi. “ Büyük Sufi”
[Es-Siyar A’lem el-Nubela, cilt No. 17, seh No. 211]

Imam Beyhaki(ra) sufi sheyhlerine baglanan hadisler nakletmisdir.Buna misal olarak “Shuabul Iman” adli kitapindaki bir hadisin isnadindaki ravilere bakalim:

أخبرنا ابو عبد الله الحافظ أخبرني ابو بكر محمد بن داود بن سليمان شيخ عصره في التصوف حدثني علي بن محمد بن خالد

Ebu Abdullah el-Hafiz ebuBekr> Muhammed bin Davud bin Sulaymendan “Zamaninin Sufi Şeyhi”> o da Ali bin Muhammed bin Halitden…
[Shu’a b ul Iman, Cilt No. 3, seh No. 170, Hedis # 3251]

Imam Zehebi(ra) Bu Muhaddis hakkinda shoyle diyor:

الإِمَامُ الْحَافِظُ الرَّبَّانِيُّ الْعَابِدُ، شَيْخُ الصُّوفِيَّةِ أَبُو بَكْرٍ، مُحَمَّدُ بْنُ دَاوُدَ بْنِ سُلَيْمَانَ النَّيْسَابُورِ يُّ الزَّاهِدُ… قَالَ أَبُو الْفَتْحِ الْقَوَّاسُ: سَمِعْتُ مِنْهُ، وَكَانَ يُقَالُ: إِنَّهُ مِنَ الأَوْلِيَاءِ وَسُئِلَ الدَّارَقُطْنِي ُّ عَنْهُ، فَقَالَ: فَاضِلٌ ثِقَةٌ أَرَّخَهُ الْحَاكِمُ، وَقَالَ: هُوَ شَيْخُ عَصْرِهِ فِي التَّصَوُّفِ،

Imam, dindar Hafiz,inancli abid . “Sufilerin Şeyhi”- Ebu Bekr Muhammed bin Davud bin Suleyman el-Neysaburi. “ ZAHID”…Imam Ebu Fettahin soyle dedigi isitildi:O,“EVLIYA”lar arasindadir…Imam Darakutniye onun hakkinda soruldu ve o dedi: O “FAZIL Ve SIKAdir”…Imam Hakim ayni zamanda ondan rivayet etmis ve demisdir: “O,zamaninin Tasavvuf Şeyhlerinden idi”
[Siyar A’lem el-Nubela Cilt No. 12, Seh No. 83]

Categories: Tasavvuf | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

BİR EKBERİ SUFİSİ:”İMAM ZEHEBİ(R.A)”…

Değerli kardeşlerimiz,Vehhabiler nezdinde ayni zamanda da ehli sünnet nezdinde büyük bir yere sahip imam zehebinin gerçekte bir Ekberi sufisi olduğunun delillerini sizlerle paylaşicağiz.Kendisinin bile reddettiği uluv risalesinden delliller getirmeye kalkişan vehhabiler acaba bunlari kabul edecekmi?

“Bana Sufi hırkasını çilekeş şeyhim Muhaddis Ziya el Din İsa İbn Yahya el ensari giydirdi ve dedi ki:” Bunu bana Şeyh Şibab el Din el el Şuverdi Mekkede amcasi Ebu El Necibden alarak giydirmişdi”(Siyar alem en nubela,Risale yayinevi cilt 22 sayfa 377,fikr yayinevi cilt 16,sayfa 300-302)

“Gerçek bir sufi eleştirmeni şu hadisin hedefi haline geliyor:”Kim benim bir arkadaşima düşmanlik ederse ben ona karşi harb açmişimdir”(el Mukize fi ilm mustalah el hadis,sayfa 88-90)

İMAM ZEHEBİNİN(R.A) SUFİ ÖGRETMENLERİ…

kendi kitabi “Mucemüş-Şüyuh”da bahsettiği sufi şeyhlerinin isimleri

Ahmed İbni Abdullah el kadi sugeyr-bir hariri sufisi(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1 sayfa 48)

Ahmed ibn Ishak Abu al-Ma`ali al-Abarkuhi (d. 701),hastaliğinin son döneminde Mekkede olarken bu hastaliktan öleceğini çünki bana Resulallah(s.a.s) mekkede öleceğimi bildirdi dedi(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 37)

Ahmed ibn `Abd al-Rahman al-Şahrazuri el-Sufi el-Kadiri (d.
701)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1 sayfa 58)

Ahmed ibn `Abd al-Mun`im Rukn al-Din Abu al-`Abbas al-Kazvini
al-Tavusi al-Sufi (d. 704)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 72)

Ahmed ibn `Ali al-Kadi el-Ceyli el-Dimaşki al-Sufi (d. 724) -(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 77)

“Benim arkadaşim” Sharaf al-Din Ahmed ibn Nasr Allah el-Fakih al-
Sufi (d. 730)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 104)

el-Şeyh Ebu Ishak Ibrahim ibnDavud al-Hakkari al-Kurdi al-
Muğri’ al-Sufi al-Zahid (d. 712)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 136)

el-Şeyh Ebu Ishak Ibrahim ibn Barakat el-Ba`albaki el Kadiri-(d. 740)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 131)

Şeyh Sadr al-Din Abu al-Majami` Ibrahim ibn
Muhammad al-Cüveyni al-Horasani al-Sufi al-Muhaddis(d.
720)-Zehebi Mongol hani Gazan hanin bu şahsin eli ile müslüman olduğunu kaydetmekdedir-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 157-158)

“Benim Şeyhim” Ibrahim ibn Munir al-Ba`albaki al-`Abid al-Zahid
al-Sayyah (d. 725)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 160)

Ishak ibn Ibrahim ibn Muzaffar al-Misri al-Veziri al-Muğri’
al-Mu’addib al-Sufi (d. 719)-Yetimlerin öğretmeni(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 163)

Akush Abu Muhammad Husam al-Din al-kutbi al-Yunini (d. 720)-o bir esedi sufisiydi,dindardi ve kurani çok okurdu((Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 184)

benim arkadaşim Izz al-Din al-Hasan ibn Ahmad al-Irbili(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 209)

Husayn ibn Mubarak al-Mavsili al-Sufi (d. 742)-O iyi ve dindar bir adamdi.Sünneti öğretmek için birçok kitap yazdi.fakirlerin dostu idi(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 216)

Abu Sa`d al-hidir ibn `Abd Allah al-Cüveyni al-Dimaşki al-
Sufi (d. 674).-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 222)

Abu al-Barakat Şa`ban ibn Abi Bakr al-Irbili al-Sufi al-
Kadiri al-Zahiri al-Zahid (d. 711)-o iyi bir adamdi(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 298)

Abu `Ali Suvanc ibn Muhammad al-Turkumani al-Dimaşki al-
Fakir (d. 694)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 227)

Abu Ğanim Zafir ibn Ca`fer al-Sulami al-Dimaski (d. 615). -(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 314)

Ibn Abu Nasr `Abd Allah ibn Muhammad ibn Nasr ibn `Abd al-
Razzaq ibn al-Shaykh `Abd al-Kadir al-Cili al-Hanbali al-Fakih al-Sufi (d. 708).-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 339)

Abu al-Macd `Abd al-Rahman ibn al-Muhaddis Abi `Abd Allah
al-Isfarayini al-Dimaski al-Safi`i (d. 701)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 379)

Zayn al-Din `Abd al-Rahman ibn Muhammad al-Zahid, hatib
Yalda (712).-o merhametli,tenahalarda çok ibadet eden biriydi-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 381)

Abu al-Qasim `Abd al-Samad ibn Kadi al-Hudat `Abd al-Karim
al-Harastani al-Dimaski al-Safi`i (d. 694)-fikih öğrendi ve okullar açti.insanlar onun mücizelerinden konusurlardi.Şeyhim Zeyn al-Din al-Fariki Ibn al-Harastani tatarlarin 680-de bu yerleri alacağini önceden bildirmişti(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 393-394)

`Izz al-Din `Abd al-`Aziz ibn `Ömer al-Hamavi al-Ğassani al-
Sufi (d. 720).-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 399)

Abu Muhammad `Abd al-Ğaffar ibn Muhammad al-Maqdisi al-Sufi -(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 405)

Abu Nasr `Abd al-Latif ibn Nasr al-Şeyh al-Sufi al-Halabi
(d. 697). -(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 415)

Necm al-Din `Abd al-malik ibn `Abd al-Qahir Ibn `Abd al-Ğani
Ibn Taymiyya al-Harrani al-Shahid al-Sufi (d. 720)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 421)

Abu `Amr `Osman ibn Abi Bakr al-Faqir al-Salih (b. 674)-Kuran hafizi,ahlakli ve bilgili bir adamdi.Onunla çocuklukdan beri arkadaşiz-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 1,sayfa 441)

Abu `AbdAllah Necm al-Din `Ali ibn Muhammad al-Azdi al-Hilali al-
Dimasqk al-Şafi`i (d. 729)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 2,sayfa 49)

Abu Hafs `Ömer ibn Abi al-Kasim al-Yunini al-Salavi al-Sufi
(d. 707)-o fakirlerin arkadaşi idi(Mucemüş-Şüyuh,cilt 2,sayfa 83)

Umm Muhammad `A’işe Bint Rizk Allah al-Biladiyya al-
Makdisiyya (d. 711)–o ağlayarak çok ibadet eden bir kadindi.-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 2,sayfa 90)

al-Fulk al-Sufi, `Ali ibn al-Fulk al-`Alavi al-Hasani al-
siti al-Mu`ammar (600). -(Mucemüş-Şüyuh,cilt 2,sayfa 100)

Abu Kasim al-Fadl ibn `Isa al-`Acluni al-Hanbali al-Maari (d. 735).-güzel elbiseler giyerdi,rüyalari iyi yorumlardi ve insanlar ona çok saygi duyardi-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 2,sayfa 101)

Abu `Abd Allah Muhammad ibn Ahmad al-Makdisi al-Salihi (d.
705). -(Mucemüş-Şüyuh,cilt 2,sayfa 139-140)

Muhammad ibn Ahmad al-Mavsili al-Salihi al-Fakir (d. 723). -o sade bir yaşam süren iyi bir adamdi-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 2,sayfa 143)

Diya’ al-Din Abu `Abd Allah Muhammad ibn Ahmad al-Fakir (d.
713)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 2,sayfa 146)

al-Imam al-Hayyir Şams al-Din Abu `Abd Allah Muhammad ibn
Ahmad al-hhallati al-Şafi`i al-Sufi (d. 706).-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 2,sayfa 148)

Abu `Abd Allah Muhammad ibn Cevher al-Muğri’ al-Mucavvid al-
Tala`fazi al-Sufi al-Mulakkan (d. 696)-(Mucemüş-Şüyuh,cilt 2,sayfa 181)

İmam,Tefsirci,çilekeş Camal al-Din Muhammad ibn Sulayman al-Nakib al-Balhi al-Dimaski al-Hanefi (d. 698).-O,Kuranin çok uzun 99 ciltte açiklamasini yazdi.Bunlar sufiler ve onlarin manevi hakikatidir(Mucemüş-Şüyuh,cilt 2,sayfa 193)

Categories: Tasavvuf | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.