Posts Tagged With: mukallid

El Maliki(ra) Mezhebe tabii olmanin vacipliği!!

İBNİ ALİŞ EL MALİKİ(R.A) VE MEZHEPE TABİİ OLMANİN VACİPLİYİ MESELESİ…!

Hamd Allaha Salat ve Selam Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve Şerefli sahabilerine(r.a) olsun..

Maliki alimlerinden İbn Aliş (1217-1299 h/1802-1882 m) müctehid olmayan kimseye taklidin vacibliyi hakkında diyor ki:

وقد أجمعَ أهلُ السنةِ على وجوبِ التقليدِ على مَن ليس فيه أهليةُ الاجتهادِ حسْبما في الدِّيباجِ للإمامِ ابنِ فَرْحُونٍ رحِمه الله تعالى وعُمْدةِ المريدِ للشيخِ اللَّقَاني وغيرهِما , وشاعَ ذلك حتى صارَ معلومًا مِن الدينِ بالضرورةِ

“Ehli Sünnet icma etmişdir: İctihad ehliyyetine sahip olmayan şahsin taklid etmesi vacibdir! İmam İbn Farhunun – Yüce Allah ona rahmet etsin – “Ed Dibec”, Şeyh El Lekaninin “Umdetul Murid” ve diğerlerinin eserlerinde böyle denmiştir.
Bu görüş o kadar meşhurlaşdi ki, “dinden bilinmesi kaçinilmaz olan şeyler” kategorisine dahil oldu.”

Kaynak: İbn Aliş: Fethul Aliyyil Malik fil Fetva ala Mezhebil İmam Malik: cilt 1/ sayfa 91

Categories: Mezhebe bağlılık, Mezhep | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Ibn Abdülvehhab: Ben Hanbeli mezhebine tabiiyim!!

MUHAMMED BİN ABDÜLVEHHAB:”BEN İMAM AHMEDİN(R.A) MEZHEBİNE TABİİYİM,MEZHEBE UYMADIĞIM VE MÜCTEHİD OLDUĞUMU SÖYLEMEM YÖNÜNDEKİ İDDİALAR İFTİRADİR”…!

Hamd Allaha Salat ve Selam Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve Şerefli sahabilerine(r.a) olsun..

Sevgili kardeşlerimiz,Vehhabiliğin kurucusu Muhammed Bin Abdülvehhab Bir mezhepe bağlanmayi doğru bulmayan devamçilarina kendisinin bir mezhepe bağli olduğunu ve müctehidlik iddiasinda olmadiği hakkindaki şu gerçekleri yüzlerine çarpar.

Hiç kimseye sirr değil ki, Muhammed bin Abdil Vehhaba uyduklarını söyleyenlein bir çoğu israrla taklidi redd etmekteler ve kendilerini ictihad edecek makamda görerek Ayet ve Hadislerden mustakil süretde ahkamlar çikariyorlar.
İlginçdir ki,onların imamı ictihad iddia edirdimi? Yoksa kendisini İmam Ahmedin mezhebine tabii bir mukallidmi sayiyordu?
Muhammed bin Abdil Vehhab(1115-1206 h/1703-1792 m) düşmanlarinin ona atdığı “iftiralardan” konuşurken diyor ki:

فنحنُ وللهِ الحمدُ متَّبِعون غيرُ مُبتدِعين على مذهبِ الإمامِ أحمدَ بنِ حنبلٍ , وحتى مِن البُهتانِ الذي أشاعَ الأعداءُ إنَّي أدَّعي الاجتهادَ ولا أتَّبعُ الأئمةَ

“Bizler Allaha hamd olsun ki, yenilik çıkaranlar değil, aksine İmam Ahmed bin Hanbelin(r.a) mezhebine tabii olanlariz!
Hatta düşmanlarin yaydığı iftiralardan biri de şudur ki, guya ben müctehid olduğumu iddia ediyorum ve imamlara tabii olmuyorum.”

Kaynak: Muhammed bin Abdil Vehhab: Er Resailuş Şahsiyye: sayfa 21

Categories: Mezhebe bağlılık, Mezhep, Vehhabi Fitnesi, Vehhabilik(tarih-hadis-alimler) | Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

Taklit nedir, mukallit kimdir?

Fıkıh terimi olarak taklit “başkasının görüşüyle deliline bakmaksızın amel etmek”tir. Buradaki ‘görüş’ kelimesi, müçtehidin içtihadını anlatır.

Bu tariften de anlaşılacağı gibi mukallit, içtihat seviyesine ulaşamamış kimsedir. Böyle kimseler (ki her dönemde toplumun ezici çoğunluğunu oluştururlar) kaçınılmaz olarak bir müçtehidi taklit etmek durumundadırlar. Zira hiç kimsenin Allah’ın dininde kendi heva ve hevesleriyle amel etmek gibi bir özgürlüğü yoktur!

Yüce Kitabımız’da, “Bilmiyorsanız zikir ehline sorun.” (Nahl, 43) buyurulmuştur. Sahabe döneminden itibaren bu ümmetin çok büyük çoğunluğu, bilmediği konularda bilenlere (alimlere) sormak suretiyle amel edegelmiş, hiç kimse müçtehit alimlerin içtihatlarıyla amel ettiği, yani onları taklit ettiği için kınanmamıştır.

Son devirlerde ‘Kur’an’la amel’, ‘hadisle amel’ gibi sloganlarla ortaya çıkan bazı grupların, taklidi sakınılması gereken bir durum olarak gördüğü, hatta bazılarının işi daha da ileriye götürerek taklidi ‘şirk’ saydığı biliniyor. Gerekçe: Allah’ın dininde kulların görüşleriyle amel etmek! Oysa ayakları yere basan bir değerlendirme yapılacak olursa görülecektir ki, Kur’an ayetlerinin ve hadislerin tamamının olmasa da önemli bir kısmının içtihada açık bir yapısı vardır. Bu sahada içtihad etmiş olan mezhep imamları da, kendi şahsî/sübjektif görüşleriyle değil, Kur’an ve Sünnet’i anlama tarzlarıyla mezhep dediğimiz yapıya vücut vermişlerdir. Dolayısıyla bir kimse içtihat gerektiren konularda içtihat seviyesine ulaşmışsa kendisi içtihat edecek, ulaşmamışsa içtihat eden bir alimin delilli-dayanaklı görüşüyle amel edecektir. Bunun “şirk”le ne ilgisi olabilir?!

Meselenin şöyle bir boyutu daha var: İslâm tarihi boyunca mezhep kurmuş müçtehit alimlerin ortaya koyduğu ilmî birikim, mutlak içtihat seviyesine ulaşmamış da olsa mezhep alimleri tarafından sürekli bir faaliyetle geliştirilmiş, öncekilerin ilmî mirası katlanarak sonraki asırlara devredilmiştir.

Bunun en çarpıcı misalini Kur’an tefsirleriyle hadis ve fıkıh eserlerinin şerhleri oluşturur. Bir bütün olarak tefsir ve şerhler, devralınan mirası birkaç katına çıkararak sonraki kuşaklara aktaran eserlerdir. Söz gelimi İmam Mâlik rh.a.’in el-Muvatta isimli eseri tek ciltlik bir hacme sahiptir. Malikî mezhebi alimleri bu esere onlarca cilde ulaşan hacimlerde şerhler yazmışlardır. Sadece İbn Abdilberr, el-Muvatta üzerine üç ayrı çalışma yapmıştır ki, bunlardan et-Temhîd isimli şerh, 37 cilt halinde neşredilmiştir. Hanefî mezhebi ulemasından İmam Serahsî rh.a., toplamı birkaç cildi geçmeyecek olan Zâhiru’r-Rivâye kitaplarını (Hanefî mezhebinin, üçüncü imamı İmam Muhammed tarafından derlenen temel metinlerini) büyük boy 30 cüz halinde şerh etmiştir. Aynı durum hiç şüphesiz diğer mezhepler için de geçerlidir. Yazıyı fazla uzatmış olmamak için daha fazla örnek zikretmeyi gereksiz görüyoruz.

Dolayısıyla “mezheplerin kuruluş aşamasından sonra içtihat mekanizmasının çalıştırılmaz olması daha sonraki asırlarda müslümanların geri kalmasına sebep olmuştur” tarzında sloganvari değerlendirmelerin herhangi bir esasa dayanmadığını ayrıca belirtmeye gerek yoktur.

Taklitle ilgili bazı hususlar

Taklit seviyesinden yukarı çıkamamış olan (mukallit) kimsenin, bir meselede bir tek görüşü taklit etmesi gerekir; bir tek meselede farklı içtihatlar ile amel etmeye kalkarsa ortaya hiçbir alimin onaylamadığı karışık bir hüküm çıkar ki, buna ?teknik tabiriyle? ‘telfik’ (karma hüküm) denir.

Mesela mukallit olan kimse, abdestin hangi durumlarda bozulmuş sayılacağı noktasında bir tek mezhebin görüşüyle amel etmelidir. Mezhepler arasında abdesti bozan hususların bir kısmı ihtilaflı olduğu için bir durumda birini, diğer durumda öbürünü taklit etmesi doğru değildir. Ancak iki farklı meselede iki farklı mezhebin görüşleri ile amel edebilir.

Sık verilen örneği tekrarlayacak olursak: Hanefî mezhebinde vücuttan çıkıp dağılan kan abdesti bozar. Bir kimse abdestliyken vücudunun bir yerinden kan çıkıp dağılacak/akacak olursa, Hanefî mezhebine göre abdesti bozulmuş olur. Bu kimse bu dururumda “Ben Şafiî mezhebini taklit ediyorum. Şafiî mezhebinde vücuttan çıkan kan abdesti bozmaz” diyebilir. Bu kimse Şafiî mezhebine göre abdestlidir. Ancak aynı abdestle evlenmesi haram olmayan bir kadına (şehvetsiz olarak olsa bile) dokunduğu zaman Şafiî mezhebine göre abdesti bozulur. Bu kimse bu defa “Hanefî mezhebine göre kadına dokunmak abdesti bozmaz; dolayısıyla benim abdestim devam ediyor” diyemez. Çünkü bir önceki olayda Şafiî mezhebine göre abdestli idi ve ikinci olayda Şafiî mezhebi üzere devam eden abdesti, yine bu mezhebin hükümlerine göre bozulmuş oldu.

Ancak bu meselenin bir sakıncasına dikkat çekmemiz gerekiyor: Mezheplerin görüş ve içtihatlarını detaylı olarak bilmek herkes için ve her zaman mümkün olmaz. Zira bu, gerçekten zor bir meseledir. Bu bakımdan başka bir mezhebin içtihadıyla amel ediyorum derken yanlışlık yapmak her zaman için söz konusu olabilecektir. Fıkhî meselelerin, herkesin farkına varamayabileceği incelikleri vardır ki, onları ancak konunun erbabı bilir.

Dolayısıyla en sağlam ve tavsiyeye şayan olan, mezheplerin hükümlerini detaylı olarak öğrenmeye durumu müsait olmayan kimselerin bütün hükümlerde belli bir mezhebi esas almak ve onun içtihatlarıyla amel etmektir.

Ebu Bekir Sifil – Ictihad kapisini kim acar kim kapatir

Categories: Mezhebe bağlılık, Mezhep | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.