İkinci Grup Ayetler:
Bu gruptaki âyetler, Rasûlullah (a.s)’m, Kitab’ı (Kur’ân’ı) açıklayıcı -Allah’ın hükmüne uygun olarak-, Allah Teâlâ katında makbul olacak şekilde şerh edici olduğunu ve Hz. Pey-gamber’in ümmetine Kitab’ı ve hikmeti (sünneti) öğrettiğini gösteren âyet-i kerîmelerdir.
Biz, hikmete, İmam Şafiî ve başkalarının dediği gibi sünnet mânâsını verdik. Hikmetin de Kur’ân mânâsına geldiğini kabul etme durumunda, Rasûlullah’m (s.a.v) onu ümmetine öğretmesinden anlaşılması gereken, Kur’ân’ı şerh, mücmelini beyân ve müşkilini tavzih etmesidir. Bu da O’nun Kitab’a getirdiği sözlü, fîîlî ve takriri açıklamalarının delil olmasını gerektirir. Şimdi ilgili âyetleri görelim:
Allah Teâlâ, buyurur ki: “İnsanlara kendilerine indirileni açıklaman için sana Kur’ân’ı indirdik. Belki düşünüp anlarlar.”[1]
“Biz bu Kitab’ı sana, sırf hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidâyet ve rahmet olsun diye indifdik.”[2]
“Nitekim kendi içinizden size, âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden temizleyen, size Kitab’ı ve hikmeti ta’lim edip bilmediklerinizi öğreten bir Rasûl gönderdik.”[3]
“And olsun ki, içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan (kötülük ve küfür kirinden) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar, daha Önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.”[4]
“(Okuma yazma bilmeyen) ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları küfür ve isyan kirlerinden temizleyen, onlra Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur. Şüphesiz onlar, Önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.”[5]
“Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’tan korkun. Bilin ki Allah, herşeyi hakkıyla bilmektedir,”[6]
“Allah, sana, Kitab’ı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti, Allah’ın sana ihsanı çok büyüktür.”[7]
“(Ey Peygamber hanımları!) Evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, herşeyin iç yüzünü bilen ve herşeyden haberdar olandır.”[8]
İmam Şafiî (r.h) (204/819), demiştir ki: “Allah Teâlâ, ‘Kitab’ deyince Kur’ân’ı, ‘hikmet’ ile de -görüşlerine katıldığım ehl-i Kur’ân âlimlerin dediği gibi- Rasûlullah’m sünnetini kasdetmiştir. Bu görüş, Kur’ân’ın ifadesine uymaktadır. Allah, en iyisini bilir. Çünkü Kur’ân, Önce Kitab’ı, peşinden hikmeti zikretmiştir. Allah Teâlâ da kendilerine, Kitab ve hikmeti öğretmekle kullarına yaptığı ihsanı zikretmektedir. Allah, en doğrusunu bilir. Buradaki hikmetin, Rasûlullah’ın sünnetinden başka bir şey olduğunu söylemek de uygun değildir. Sebebi şudur: Allah Teâlâ, hikmeti, Kitab’la yanyana zikretmiştir. Ayrıca Peygamberine itaati ve herkese onun emrine uymayı farz kılmıştır. Allah’ın Kitabı ve Rasûlü’nün sünnetinden başka hiçbir söz için ‘farz’ denilmesi caiz değildir. Bunun sebebi de Allah Teâlâ’nın, Rasûlü’ne imanı, kendisine iman ile beraber zikr ve emretmesidir.”[9]
İmam Şafiî (r.h), bu ifadeleriyle şunu açıklamak istiyor: Allah Teâlâ, bütün bu âyetlerde hikmeti, Kitab üzerine atfederek zikretmiştir. Atıfla, yanyana zikredilen iki şey aynı olmayacağı için buradaki hikmet, sünnettir. Ayrıca hikmetin, Kitab ve sünnetin dışında başka bir şey olması da sahih değildir. Çünkü Allah Teâlâ, bize hikmeti öğreterek ihsanda bulunduğunu bildirmiştir. Böyle bir ihsan, ancak doğru, gerçek ve katındaki ilmine uygun bir şeyle olabilir. Şu halde hikmet, Kitab (Kur’ân) gibi uyulması gereken bir şeydir. Özellikle Allah Teâlâ’nın, hikmetle Kitab’ı beraber zikrettiğini düşünürsek, söylediğimiz daha rahat anlaşılır. Hem Allah Teâlâ, bize, ancak Kitabı’na ve Rasûlü’nün sünnetine uymamızı emretmiştir. Şu halde hikmetin sünnet olduğu ortaya çıkmaktadır.